18 Ekim 2007 Perşembe

SABAHIMIZ

Sıcak bir günün ve serince bir gecenin ardından ezanlar, o güzelim ezanların okunur. Sabah esintisinde balkonunuzda namazınızı kılarsınız. Geçen süre içerisinde yatağınız da buz gibi olmuştur , kendinizi bırakıverirsiniz.Serin hava nimetinin bir anını bile kaçırmak istemediğinizden uyumaya bile kıyamazsınız.Hele bir de yeriniz güneşi geç alan bir yerde ise sekize kadar yatarım diye hayal eder biraz daha gevşersiniz.
Bazen de sürprizler olur. Gün doğumuyla şehrin kenar mahallelerinde koyun keçi besleyenler sürülerini kanal bölgesinden yukarılara doğru, kasap taşına doğru yaymaya götürürler. Koyunların melemeleri nostaljik gelebilir ama çobanlarının çöp kutularını boşaltıp yerlere saçarken çıkardıkları çığlıklar ve koyunların dışkılarının kokuları sizleri rahatsız eder. Belediyemizin bu sorunu da çözeceği inancı ve duasıyla uyuklarsınız. Ardından siiiiimiiiiiit çığırışlarıyla simitçiler gelirler.Hepsi evlerinin geçimlerine katkıda bulunmaya çalışan , fakir gariban çocuklardır.Bir çoğu simitleri bittikten sonra başka bir işte çalışmaya giderler.Sizi uyutmadıklarına kızamazsınız bile.Memur komşunuzun çocuğunun simitçiye ” Taksitle simit veriymiseeen?”seslenişine olumlu cevap almasını gülümsemeyle karşılar uyumaya çalışırsınız.Tam dalarsınız ki , karşı binadan birileri müzik setinin sesini sonuna kadar açar ‘Kekilli ‘ ile karşılar sabahı.”Ya Sabır” çekerken güneşin üstünüze geldiğini görüp içeriye yönelirsiniz. Akşamın serinliğinin hayaliyle elinizi yüzünüzü yıkarken hazırlanmış sofradaki fırından yeni gelmiş küncülü tırnaklı ekmeğin , kırmızı ve yeşil Urfa isotlarının kokusu ayıltır sizi. Peynir de hazırdır,sıcak su çekilmiş. Mutfağa ; “çay hazır değilse ayran da olur” seslenmeniz bitmeden önünüze içinde buzların yüzdüğü bir tas ayran indirilir.Söylenecek tek sözü diliniz ve kalbiniz birlikte söyler : ”Bismilah”
İl dışından gelen misafirlerimizin , yıllar sonra Urfa sabahlarını anlatmaları nefsimizin hoşuna gider. Sabah namazını Dergah Camiinde kılıp , Güneş doğana kadar eski Dergah Camiinde rızıklanıp mest olmuş konuklarınızı balıklı gölde yarım saat kadar gezdirirsiniz.Yavaş adımlarla, yakınlardaki işini iyi yaptığını daha önceleri bildiğiniz bir ciğer kebapçısına yönelirsiniz. Siparişinizi verip kürsülerinize otururken ciğer kebabının kokusu başınızı döndürür.Konuklarınızdan dürmük yapmasını bilmeyenlere yardımcı olur, kendi dürmüğünüzü en sona bırakırsınız bir anne sevgisiyle. Kebabın neşesiyle memnuniyetleri yüzlerinden okunan doymuş dostlarınıza bir Urfa çayı yetiştirirsiniz. Demli çaydan bir yudum ve sigara zararlısından kurtulamamışların sigaralarından ilk nefesleri neşelerine neşe katar konuklarınızın . Hem manen hem de madden doymanın verdiği hazla gezdirmeye başlarsınız yakınlardaki hanları ve diğer tarihi yerleri..
Gerçekten de Urfa’mızın sabahlarına doyum olmaz. E.Ahmet HATİP

Hiç yorum yok: