18 Ekim 2007 Perşembe

SIRAYLA

ABD askerleri yanı başımızda Irak’ta kardeşlerimizi her gün ellişer yüzer katlediliyorlar. Dünyanın ta öte ucundan kalkıp kargaların bile güleceği iddialarla bombalayıp duruyorlar müslümanların yurtlarını.Yavuz hırsız misali utanmadan kendilerini haklı da çıkarıyorlar. .Saddam’ın def olmasından bu yana on bin müslüman katledilmiş Irak’ta.
Filistin’de de aynı görüntü. Kendi yurtlarında mülteci gibi yaşayanlar ve her gün çoluk çocuk katledilip evleri başlarına yıkılanlar kendilerini savunmaya kalksalar “cami avlusunda müslümana alttan alta bıçağı batırıp bir yandan da ‘yetişin , imdat , beni kurtarın ! ‘ diye feryat eden yahudi misali çığlık atıp daha fazla müslümanı katlediliyorlar.
Rus katillerde Çeçenya’da da yıllardır yaptıkları katliamlardan sonra “ tabi ki utanmadan” katilliklerini bütün dünyada devam ettireceklerini ilan edebiliyorlar.
Dünyanın dört bir yanında aynı zulüm devam ediyor.Kimselerde çıt yok. Gençliklerinde emperyalizme karşı olanlar bile bu gün zalimden yana tavır koyup bunu yüzleri kızarmadan seslendirebiliyorlar. Maalesef Müslümanlar da ; Moğolların İslam dünyasını talan ettikleri yıllarda “ insanı ısıran bit ezildiğinde, çıkan kanla abdest bozulur mu – bozulmaz mı ? “ tartışmaları benzeri gündemlerle vakit geçiriyorlar.
Hangi dinden ,hangi milletten olursa olsun bütün mazlum insanların zarar göreceği bu saldırganlığın bir an önce durması gerek. Bütün insanlar bir an önce bu gidişe dur demeliler.Korkarım ki, bugün bu kuduz saldırganlara seslerini çıkarmayan dünya milletleri, aşağıdaki hikayedeki zalim ağadan dayak yiyen zavallı ve basiretsiz köylülerin durumuna düşecekler.
İhsan Süreyya Sırma Hoca bir yazısında Altan Tan’dan dinlediğini söylediği bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.Yorumu sizler yapın.
“ Doğu köylerinin birinde çok zalim bir ağa varmış. Öyle zalimmiş ki, köylünün varına yoğuna el koymuş; ve herkes onun için çalışır olmuş Bir yaz günü, köylülerden bir Müslüman, bir Hıristiyan, ve bir Yezidi tarlada çalışırlarken, Müslüman köylü diğer iki arkadaşına şöyle demiş:
- Arkadaşlar, şu içinde çalıştığımız tarlalar, aslında ağanın bizden gasp etmiş olduğu tarlalardır. Getirin bir iki tane kavun karpuz yiyelim. Hıristiyan’la Yezidi köylü,
- Vallah biz ağadan korkuyoruz; böyle bir şey yapamayız! demişler.
Fakat Müslüman diretmiş:
- Canım ne korkuyorsunuz? Hem ağa ne bilecek kavun-karpuz yediğimizi!
Böylece Hıristiyan ve Yezidi de ikna olunca, bostandan kavun, karpuz toplayarak, yemeye başlamışlar.
Bizimkiler kemâl-ı afiyetle kavun karpuzları yerken, ağa çıkıp gelmesin mi!
Hemen ayağa fırlamışlar; fakat ağa, yaptıklarını görmüş, ve en galiz küfürlerle sövmeye başlamış. Sonra birden ayılmış, ve kendi kendine, “Ulan salak, bunlar üç kişi! Akıl edip beraberce sana saldırsalar, canına okuyacaklar!” demiş, ve lafı değiştirerek:
- Bana bak pis Yezidi! Şu Ahmet, benim din kardeşim, Patros da Hıristiyan, yâni Ehl-i Kitap’tır! Onlara bir diyeceğim yok! Peki sana ne oluyor da benim malımı yiyorsun? Demiş, ve Yezidi’yi kan ter içinde bırakıncaya dek dövmüş. Yezidi dayak yerken, Müslüman’la Hıristiyan, “Oh! biz kurtulduk” diye seviniyorlarmış...
Bunun üzerine, Yezidi’yi etkisiz hâle getiren ağa,
- Ulan pis Hıristiyan! Hadi bu Ahmet benim din kardeşim; peki sana ne oluyor da, haksız yere benim malımı yiyorsun? demiş, ve Hıristiyan’ı da Yezidi’nin vaziyetine sokuncaya kadar pataklamış.
Yezidi ile Hıristiyan yerde, kanlar içinde yatarlarken, Müslüman köylü “aman ben kurtuldum” diye seviniyormuş salak salak. Fakat sevinci kursağında kalmış. Nitekim ağa,
- Bana bak ulan Ahmet! Hadi onlar, biri Yezidi, diğeri Hıristiyandı da, bana karşı bu haltı işlediler; sana ne oluyor da, benim malımı yiyorsun? demiş, ve onu da diğerlerinin durumuna sokuncaya kadar dövmüş; sonra da çekip gitmiş.
Olayı haber alan köylüler, yanlarına koşmuş; ve onları kanlar içerisinde görünce,
- Sizlere ne oldu? diye sormuşlar.
Hıristiyan ile Yezidi seslerini çıkarmamışlar.
Ağzından kanlar akan Müslümansa şöyle demiş:
- Yezidi’nin hakkını korumalıydım! “

Hiç yorum yok: