12 Eylül 2012 Çarşamba

SİYASİ LİNÇ KAMPANYASI

Bu gün ABD ve Avrupa ekonomik krizle kavrulurken, Türkiye, komşuları ile olan ticaret ve İslam dünyası ilişkileri ile bırakın krizden olumsuz etkilenmeyi, krizi fırsata çevirerek her geçen gün büyüyor. Yeni Türkiye’nin iç ve dış politikadaki başarıları neticesinde Ortadoğu’da bağımsız bölgesel lider durumuna gelmesi sömürgeci ülkeleri tedirgin ediyor. Eski sömürgelerini kaybetmemek ve Büyük Ortadoğu Projelerini istedikleri gibi uygulayabilmek için, Türkiye’yi hem bölgesinde hem de ülke içinde zor duruma düşürücü programlarını uyguluyorlar. Komşularımızda gelişen olaylar, ülke içindeki terör ve provokasyonların asıl sebebi bu. Anlamalıyız ki maruz kaldığımız terör aynı zamanda diplomatik bir silah olarak kullanılıyor. Suriye’deki BAAS düşme noktasına gelince yerlileri ortaya çıktılar. Türkiye’yi karıştırarak; yazılarında ve konuşmalarında, dış politikamızı kasıtlı olarak yanlış aksettirerek, Antakya gibi illerimizde ipliği pazara çıkmış solcu müsveddeleriyle güdük mitingler düzenleyerek Şam yönetimini rahatlatmaya ve ona biraz daha katliam yapması için zaman kazandırmaya da çalışıyorlar. Bu olaylar olurken, bir kısım basınımızın ve köşe yazarlarının almış oldukları tavra dikkat çekmek istiyorum. Beytüşşebap ve Gaziantep’teki alçak saldırının acısını yaşarken Afyonkarahisar’da meydana gelen olayla yüreğimiz yandı. Basının hemen bildik yayına başlamasını daha önceki olaylarla bir arada değerlendirdiğimizde bu olayında hemen hükümete ve kurumlara karşı bir linç kampanyasına, karalamaya ve fırsatçılığa dönüştürüldüğünü gördük. AK Parti hükümeti on yıldır hukuk devleti anlayışını kökleştirirken, devlet kurumlarını şeffaf hale getirirken, devletin içindeki yanlış anlayışlara ve odaklara karşı mücadele ederken basın yoluyla sürekli direnenler şimdi de bir terör olayını veya herhangi bir kurumdaki bir veya birkaç kişinin hatasını bütün kuruma, bütün çalışanlarına ve hükümete linç kampanyasına dönüştürüyorlar. Milleti galeyana getirmeye çalışıyorlar. Güvenlik güçleri canını ortaya koyup terörle mücadele ederken, Suriye halkı Esat zalimine direnirken; boğaza karşı villalarında keyif çatan seçkin beyefendiler alkollü içkilerini yudumlayarak ahkâm kesiyorlar, hükümete ve başta içişleri ve dışişleri bakanlığı olmak üzere bütün kurumlara saldırıyorlar, kara propaganda ile psikolojik savaş ortamı hazırlıyorlar. Tıpkı dedeleri ve babaları gibiler. Anadolu insanı bunların şapka kanunu için bir kadını bile asan paşa dedelerini, Hilton Otelinin terasında viski kadehi ve purosu elinde işçi haklarından ve proletarya diktatörlüğünden bahseden babalarını unutmadı… Osmanlı’nın topraklarını ve Abdulhamid’in buldurduğu petrolleri bile efendilerine peşkeş çekenler, Sırpları, Bulgarları, Yunanlıları ayaklandırıp şimdi de pkk’yı kullananlar, sömürgeciler hapşurduğunda nezle olanlar; yani batının çomarları bunlar. Bu seçkinler Selanik’ten ve balkanlardan göç ettikleri günlerden beri; atadan dededen hep böyledirler. Halka hep yabancıdırlar ve sadıkane bir şekilde batıya hizmetlerini sürdürdüler. Kurtuluş Savaşında bile Anadolu insanı ‘savaşmış’ sadece bu seçkinler ‘kurtulmuştu’. Cumhuriyetin ilk yıllarında, burjuva sınıfı oluşturmak için devletin bütün kredileri, teşvikleri, bayilikleri bu elitlere yönlendirilmişti. Müslümanların, Ermenilerin ve Yahudilerin talan edilen vakıf malları ve kişisel binalarının,arazilerinin,bağlarının ve bahçelerinin üstüne sadece bunlar oturmuşlardı. Zengin oldular, iktidar oldular ve Anadolu insanına karşı savaşları hiç bitmedi. Bütün önemli kurumları işgal ettiler; eğitim, müzik, sinema, tiyatro, edebiyat, basın, ekonomi ve benzeri çalışmaların çoğunda oligarşik bir yapı oluşturdular. Siyasette bile sağcı-solcu yapılanmaların bir çoğunda kaymak tabakası oldular. Hiçbir yerde Anadolu insanına yol vermediler. İşte şimdi en çok yaygara yapanlar bunların basındaki uzantıları oluyor. Gazete ve televizyonlarından aralıksız saldırıyorlar ve terörün yaygınlaşması, Türkiye’nin sıkıntıya girmesi için çırpınıyorlar. Boşuna çırpınıyorlar. Boşuna debeleniyorlar… Zaman değişti. Artık devlet milletine hizmet ediyor. Değişim süreciyle ve yeni anayasa ile bu süreç daha da pekişecektir. Kazanan, batıya/batıla ve onların yerli işbirlikçileri elitlere karşı direnen, Yeni Türkiye’nin Anadolu insanı olacaktır. Batı işbirlikçilerinin tehditleri, gürültüleri boşunadır. Geçen yazımızda dediğimiz gibi ‘Kervan Yürüyecektir.’ Halkımız ‘değişim sürecine’ teveccühünü her geçen gün arttırıyor ve bunlara şairin deyişiyle şöyle diyor: “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın/gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın!” Hem unutmadan yeniden hatırlayalım; Firavun’da mü’minleri tehdit etmişti ama boğulmaktan kurtulamadı. Allah’ın yasası bu… Bir hatırlatma daha: Geçmişte Anadolu insanına yapmadığı zulmü bırakmayan statükodan, bu güne kadar en çok Müslümanlar ve Kürtler zarar gördüler. Kürtler Müslüman oldukları için daha çok ezildiler. AK Parti ile son 10 yılda, bütün Anadolu insanının neler kazandığını ve nerelere gelindiğini unutmamalıyız. Buna rağmen şimdi; değişim sürecini, insanımızın kazanımlarını görmezden gelenlere, halkın ve hakkın yanında olmayanlara, feraset sahibi olamayanlara ve zalimlerle aynı telden çalanlara Kur’an ın şu sözünü hatırlatırım: “ALLAH, AKLINI KULLANMAYANLARI PİSLİĞE MAHKÛM EDER!” ***

29 Ağustos 2012 Çarşamba

SURİYELİ MUHACİR MUHAMMED

Muhammed Ali 25 yaşlarında imanı yüzüne aksetmiş Suriyeli bir Arap genci. Ailesinin kalanını kurtarabilmek için hep beraber Türkiye’ye sığınmışlar. Yaşadığı korkunç olaylar onu hayli yormuş ama ailesinin tedavisi biter bitmez dönüp Esat rejimi ile savaşmaya devam etmek istediğini söylüyor. Muhammed’in yaşadıklarını anlatmasını rica ediyorum. Yayımlamak üzere not almama ve resmini çekmeme müsaade edip etmeyeceğini de soruyorum. Not almamı kabul ediyor ama resmini, yüzünü şapkasıyla kapatarak çekmemi istiyor. Çünkü resminden yola çıkarak geride kalan akrabalarına Nusayrilerce zarar verilmesini istemediğini söylüyor. Anlattıklarını hiçbir şey eklemeden olduğu gibi, yorumsuz aktarıyorum. “ Ben sadece kendi bölgemde yaşadıklarımı anlatacağım. Başka yerlerde benzeri veya daha kötü olayların olduğu anlatılıyor. Bildik bileli devam eden dini ve sosyal baskı vardı. Bu baskı şimdi katliama dönüştü. En hafifinden üst üste camiye gidenleri bile‘sen sofi misin?-selefi misin?’ diye sorguluyorlardı. Sözlü tacizlerin sonu yoktu. Şiileştirme propagandaları zaten yıllardır devam ediyordu. Son aylarda Sünni halka artık aleni olarak hakaret ediliyor ve katliam yapılıyor. Altı kadını gözümüzün önünde sadece tesettürlü oldukları için alıp götürdüler. Hiç bir haber almamızın imkânı yok. Katliamcılar bir mıntıkaya girdiklerinde oradaki evcil hayvanlara kadar her şeyi öldürüyorlar. Bütün eşyalarımızı yağmalıyorlar. Anne babalarımızı rehin tutup biz teslim olana kadar bırakmıyorlardı. Katliamı şebiha denilen timler ve askerler yapıyorlar. Askerlerin önce eşyalarımızı yağmalamasının ardından sivil Nusayriler kalanları yağmalıyorlar. Kalanları ise tahrip ediyorlar. Yağmaladıkları mallarımızı mezatlarında satıyorlar. Yaşlıları yere yatırıp sakallarını yoluyorlar ve yüzlerini ayaklarıyla eziyorlar. Yakaladıkları küçük kızları soyup seçtiklerini büyüklerine hediye ediyorlar. Bizim mıntıkamızdan geçtiklerinden sonra on günden fazla bir süre yemek yiyemedim. Çünkü sokaklar parçalanmış kollar, bacaklar, kesilmiş kafalar ve iç organları dışarı çıkarılmış gövdelerle doluydu. Askerler sokakta yakaladıkları Sünni olan herkesi yakalayıp götürüyorlar. Bir bölgeye girmeden önce uçakları ve helikopterleri orayı iyice bombalıyorlar. Sonra şebih denilen timler geliyorlar. Onlara Esat rejimi günde on bin Suriye lirası yaklaşık iki milyar Türk lirası maaş veriyor git Sünnileri öldür diyor. Öldürdüğü her Sünni için de ayrıca para ödüyor. Yaralıların tedavi olacakları yerleri özellikle yakıp yıkıyorlar. Bizim başımıza gelenler bütün Suriye’de olmuşsa bir milyon civarında ölen olduğunu düşünüyorum. Televizyonların verdiği rakamlar doğru değildir, eksiktir. Katliamları yapanlardan yakaladığımız İranlı Devrim Muhafızlarının üç tane kimlikleri vardı. Biri seyyah, ikincisi emniyet, üçüncüsü ise İran vatandaşı kimliği.Bizim aşiretin mensupları Rusya’nın Esat ordusuna gönderdiği bazı silahları ganimet olarak aldı. Onlarla Nusayri rejimine karşı savaşıyoruz. ‘Bizim bölgemizde’ üç grupta toplanmış binlerce direnişçimiz var. Dara Dağı Sancağı, Sahil Şahinleri ve Sultan Hasan Sancağı isimlerini almışlar. Diğer bölgelerdeki yüzlerce mücahit gruplarını tanımıyorum. Son dönemde telefonla konuşmalarımızdan bulunduğumuz yeri veya araçlarımızı onlarca füze ile nokta hedefi olarak vurmaya başladılar. Daha dikkatli olmaya çalışıyoruz. Bölgemizde Nusayri Şebiha timlerinin sadece gösteri olsun diye ondan fazla Sünni Müslüman’ı yan yana dizip başlarını motorlu testere ile kesmelerine şahit olduk. Özellikle namaz vakitlerinde camilerimizi bombalıyorlar. Bir defasında atılan ondan fazla füzenin camiye isabet etmediğine isabet edenlerin ise patlamadığına şahit oldum. Artık ailelerimizin güvenliği kesinlikle yok. Akrabalarımızı, kadın ve çocuklarımızı getirip Türkiye’deki kampa teslim ettik. Biz döneceğiz ve aşiretimizle birlikte direnmeye devam edeceğiz. Şu anda Türkiye’de kaldığımız kamptaki on binlerce mültecinin bütün ihtiyaçları iyi bir şekilde karşılanıyor. Genel olarak iyi misafir ediliyoruz. Tatil kampında olmadığımızı ve bazı sıkıntılarımızın da olacağını biliyoruz. Zaman zaman sert davranışlar gösteren bazı güvenlikçileri de anlayışla karşılamaya çalışıyoruz. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ı ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu bütün Suriye halkı olarak çok seviyoruz ve Onlara sürekli olarak dua ediyoruz. Onların mazlum halkımıza ilgi ve yardımları olmasa Türkiye’ye sığınan yüz bin kişide katliama uğrayacaktı. Türkiye’ye teşekkür ediyoruz, minnettarız.” Muhammed Ali’nin anlattıklarını sizlerle paylaştım ama kafamı sürekli kurcalayan bir soruyu ‘Müslümanlara’ sormadan edemeyeceğim. MÜSLÜMANLARA VE SİVİL YARDIM KURUMLARIMIZA SORU: Suriye’de uzun zamandır devam eden bir savaş ve bu savaşta özellikle Sünni Müslümanlara dönük soykırım/katliam var. Bu savaştan kaçarak Suriye’yi terk eden ve sınır bölgelerimize sığınan yaklaşık yüz bin de mülteci/muhacir var. Bunların büyük bir kısmı çocuk, kadın ve ihtiyar. Tedavi görmesi gereken hasta ve yaralılar var. Bu güne kadar Afganistan, Çeçenya, Pakistan, Japonya, Filistin, Somali, Arakan ve isimlerini hatırlayamadığım onlarca ülkenin savaş, deprem ve sel mağdurlarına bu yardım kurumlarımızca hemen ulaşıldı. Hükümetin kimseden bir şey beklemediğini ve yapması gerekeni/insanlık görevini onurluca yaptığını görüyorum. Ama, bağımsız sivil yardım kurumlarımıza; ayrıca cemaatlerimize ve yan kuruluşları olan yardım derneklerine soruyorum: Komşularımız, akrabalarımız ve din kardeşlerimiz olan Suriyeli sığınmacılara bırakın maddi yardım yapmayı, onlara yapılanları kınamayı bile aklımıza getirebiliyor muyuz? Ramazan Bayramında misafirimiz olmuş Suriyeli çocuklarımıza hiç olmazsa bir bayramlık elbise almak kimin aklına geldi? Ne kadar gıda, giyim, ilaç, kan vs. yardımları edebildik? Bize ‘mazlumun dini olmaz’ diye öğretmişlerdi. Bunlar bizim din kardeşlerimiz. Biz Müslümanların Suriye’deki zulmü görmezden gelmemizin sebebi ne? Yoksa ‘iyi saatte olsunlardan’ vize mi bekleniyor? Bari birbirimize dua edelim! Veya; madem zalime elimizle ve dilimizle engel olamıyoruz, kalbimizle buğz edelim! Yüreğimiz yeter mi!? ***
Suriyeli muhacir çocuklar ve gençler Başbakanımızın ismini duyunca sevgi gösterisi yaptılar

25 Ağustos 2012 Cumartesi

KERVAN YÜRÜYECEK !

Son terör olayları Türkiye’nin büyümesini, bölgesinde lider ülke olmasını ve küresel bir güç olma yolunda yol almasını hazmedemeyen ülkelerin buna engel olmak için taşeron olarak kullandıkları terör örgütüne yaptırdığı eylemlerdir. ABD’ye devredildiğimiz 1944’lerden,hele hele NATO üyesi olduğumuz 1952’lerden beri bütün iç ve dış politikasını ABD ve onun bölgedeki uzantısı İsrail’in istediği gibi düzenleyen bir sistem son on yıldır değişiklik gösterip iç ve dış politikasını Anadolu insanının milli değerleri üzerine kurmaya, 2023 hedefi ile onurlu bir vizyon geliştirmeye başlayınca ve ABD projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’un karşısında ve bölge halkının ve mazlumlarının yanında yer alıp İsrail’e de hakkettiği tavrı koyunca sömürgeci ülkeler yurdumuzda kanlı eylemler ihale etmeye başladılar. En son, bölgemizde; başta Hakkari, Şemdinli ve Gaziantep’teki olaylar olmak üzere yapılan terörist saldırılar da Türkiye karşıtlarının taşeron olarak kullandığı terör örgütüne ihale verdikleri eylemlerdir. Yüzyılımızdaki ülkeler arasındaki savaşların karşı karşıya gelerek değil de ekonomik,kültürel ve kiraladıkları terör örgütlerinin saldırıları ile zarar verme şeklinde gerçekleştiği görülmektedir. Türkiye Anadolu’daki birlik ve beraberliğinden güç alarak her türlü saldırıyı yenecek ve onurlu hedefine yürüyüşe devam edecek güçtedir. Son on yılda Anadolu insanımız, AK Parti döneminde ‘2023 hedefinde ne kazanımlar elde etti; halkla birlikte neler başardı’ yeniden hatırlayalım istedim. Bunun için AK Parti Genel Merkezi Tanıtım ve Medya Başkanlığı’nın hazırlamış olduğu “Alnımızın Akıyla 9,5 Yıl” kitapçığından alıntıları özetleyerek aşağıda sizinle paylaşıyorum. DEMOKRATİKLEŞME VE HUKUK DEVLETİ • İktidara geldikten 12 gün sonra olağanüstü hal uygulamasına son verildi. • 26 maddelik Anayasa değişikliği ile 12 Eylül darbe Anayasası’nda önemli demokratikleşme adımları atıldı. • DGM’le kaldırıldı. • Ülke gündeminden işkence ayıbı kaldırıldı. • Faili meçhul kavramı ortadan kaldırıldı. Cinayetler aydınlatılmaya başlandı. • Çocuk hakları Anayasal güvenceye kavuşturuldu. • Basın özgürlüğü genişletildi. • Vatandaşın devlete ait bilgilere “Bilgi Edinme Yasası” ile ulaşması sağlandı. • Düşünceyi ifade etmenin önündeki engeller kaldırıldı. • Yerel yönetimler güçlendirildi. • Önceki dönemlerde ötekileştirilen mütedeyyin,alevi ve gayrimüslim vatandaşlarımız lehine bir çok iyileştirmeler yapıldı. • Kürt meselesi, terör meselesinden farklı görülerek Kürt vatandaşların makul, meşru, mantıklı kültürel talepleri karşılanmaya başlandı. Ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına son verildi. Anadilin kullanımına yönelik anlamsız yasaklar kaldırıldı. • Milli Güvenlik Kurulu sivil bir işleyişe kavuşturuldu. • Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına son verildi. • Askerlerin, askeri suçların dışındaki suçlarla ilgili sivil mahkemelerde yargılanmaları sağlandı. • İnsan hakları ihlallerinde Anayasa Mahkemelerine vatandaş olarak başvuruda bulunabilme hakkı getirildi. • Terörle mücadele uygulamalarında maddi zarar görenlere tazminat talep etme hakkı getirildi.Bu güne kadar 3 milyara yakın tazminat ödemesi yapıldı. • Mevzuatlardan insan haklarına aykırı ve ayrımcılık içeren unsurlar ayıklandı ve ayıklanıyor. • Liselerden Milli Güvenlik dersi kaldırıldı. • Kışlalardan halkımızın kafasında kötü çağrışımlar yapan Mustafa Muğlalı ve benzeri kişilerin isimlerinin kaldırılması süreci başlatıldı. • Milli gün ve bayram törenlerinin formatı değiştirildi,halka mal ettirildi, sivilleştirildi. • Devlet protokolü yeniden düzenlendi. • Batı Çalışma Grubu’nun devamı niteliğindeki Başbakanlık Takip Kurulu çalışmalarına son verildi. • Hakim ve savcıların özlük hakları iyileştirildi. • Ülkenin dört bir yanında geleneksel mimarimizden ilham alan bir mimari ile muhteşem adalet sarayları inşa edildi. Adalet teşkilatı bilişim teknolojisinin en son ürünleri ile donatıldı. UYAP projesi ile vatandaşlarımız artık davaları ile ilgili her aşamayı anında internetten takip edebiliyor. • Adli Tıp Kurumu ülke çapında yaygınlaştırıldı. • Yeni daireler kurularak Yargıtay ve Danıştay’ın iş yükü azaltıldı. • Bölge Adliye Mahkemeleri kurarak yüksek yargıdaki yığılmalar engellendi. • Yargı süreçlerini hızlandırmak için TBMM’den iki paket geçirildi.3.ve 4. paketler geçecek. • Yargıda sosyal devlet hayata geçirildi.Maddi yetersizliği olup avukat tutamayanlara avukat tayin edilebiliyor. • Basit suçlardan dolayı cezaevlerinde kalan bir çok hükümlünün cezasını dışarıda çekmesi için “denetimli serbestlik” uygulaması hayata geçirildi. • Uluslar arası standartlara uymayan cezaevleri kapatılmaya başlandı. • Çocuklara özel ceza infaz sistemi getirildi.Bu konuda cezalandırmaktan çok eğitmek amaçlandı. • İnsan hakları ihlallerini önlemek için ‘özel eylem planı’ uygulamaya konuldu. DIŞ POLİTİKA • AB ile müzakere süreci başlatıldı. AB’siz bir Türkiye’nin değil Türkiyesiz bir AB’nin sağlıklı olamayacağı kanaati hakim kılındı. • AB’ye uyum amacı ile 300’ün üzerinde kanun çıkarıldı ve 1500 yeni düzenleme yapıldı. • Engin ve aktif bir dış politika ile dış politika açımızı 360 dereceye çıkardık.Kendi çevremiz kadar Afrika,Güney Amerika, Pasifik ve Karayiplerle de ilişkileri üst düzeye çıkardık. • Türkiye bütün dünyada bilinen, konuşulan, izlenen ve saygı duyulan bir ülke haline getirildi. • Örnek alan değil örnek olan; gündemi belirlenen değil gündemi belirleyen; yardım alan değil yardım eden bir ülke olduk. • “Yurtta sulh, cihanda sulh” vecizesini ‘karışma, bulaşma,ilişme,görme’ gibi algılamak yerine dünya barışına katkı sağlayan küresel ve bölgesel aktör olundu. • Dış politikada, ülkemiz ve insanımızın menfaati ile birlikte insanlık vicdanı nasıl hareket edilmesini gerektiriyorsa öyle hareket edildi. • “Kuvvetli haklı değil, haklı kuvvetli olmalıdır.” prensibiyle zalimlerin karşısında, mazlumların yanında yer aldık. • Ülke“Türkiye’nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrilidir.” paranoyasından kurtarılarak ‘düşmanlarımız var’ yerine ‘komşularımız var’ söylemi esas alındı. • Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı Medeniyetler İttifakı Projesi’nin eşbaşkanı oldu. • Avrupa konseyi Parlamento Asamblesi’nin başkanlığına ilk defa bir Türk Milletvekili seçtirildi. • İslam Konferansı Örgütü(İKÖ) ve devamı olan İslam İşbirliği Teşkilatı(İİT) Genel Sekreterliği Ekmelettin İhsanoğlu tarafından yürütülüyor. • Dünyanın neresinde bir felaket meydana geldiyse; Türkiye olarak herkesten önce orada olan, kötü günde insanlığın yaralarını saran bir ülke olundu. • Asya ve Afrika’da insanlık dramına dönüşen vahim durumlar dünya gündemine taşındı. • Dünyanın üçte biri ile karşılıklı olarak vizeler kaldırıldı. • Türkiye dünyadaki belli başlı problemlere çözüm aranan uluslar arası toplantıların yapıldığı merkezlerden biri oldu. • AB’nin aday ülkelere tahsis ettiği kaynakların önemli bir kısmı Türkiye’deki projelere aktarıldı. • AB eğitim programları aracılığı ile binlerce akademisyenimizin ve üniversite öğrencimizin Avrupa üniversitelerinde eğitim görmesi sağlandı. • Türk dünyasına özel bir önem verildi.İşbirliğini arttırmaya yönelik Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi kuruldu. • Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenterler Asamblesi (Türk-Pa) kuruldu. • 2010’da Yurt dışı Türkleri ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurularak gurbetteki insanımıza devlet imkanı ile ulaşılmaya başlandı. • AB Bakanlığı kuruldu. • AB Komisyonunda uzmanlarımızın da çalışabilmesi sağlandı. • Her ilimizde bir Vali Yardımcımız AB temasları noktası olarak görevlendirildi ve süreç tüm yurt sathına yayıldı. • 2007 yılında çıkarılan kanunla Yunus Emre Vakfı ve Enstitüsü kuruldu. Brüksel, Tiran,İşkodra,Saraybosna,Foynitsa,Tiflis,Londra,Tahran,Tokyo,Astana,Lefkoşe, Priştine, Prizren,Köstence,Beyrut,Üsküp,Kahire,Bükreş,Şam ve Amman olmak üzere Enstitü bünyesinde açılan Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri’nde Türk kültürü ve dili öğretilmeye başlandı. SOSYAL DEVLET • Aile sosyal politikaların temeline alınarak, daha önce devlet bakanlığının beş genel müdürlüğü ile birleştirilmiş ‘Gaziler ve şeref yakınlarına yönelik’ yeni bir daire oluşturularak “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” kuruldu. • 14 ayrı kurumdan,28 ayrı sorgulama ile tespit edilen vatandaşlarımızın muhtaçlık durumu geliştirilen Sosyal Yardım Bilgi Sistemi”(SOYBİS) ile kısa sürede bilgi edinir hale getirildi. Dar gelirli vatandaşlarımızın gururu rencide edilmeden sosyal yardımlardan yararlanma işlemi kolaylaştırıldı. • Aile Sosyal Destek Projesi (ASDEP) ile devlet, ihtiyaç sahiplerine onların başvurmalarını beklemeden kendisi ulaşacaktır. • İki milyon aileye kömür dağıtıldı. • Yoksul ailelerin okula giden çocukları için 1 milyon anneye 2.017 milyar lira ödeme yapıldı. • İhtiyaç sahibi vatandaşlara Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile bir milyar lirayı aşan miktarda nakdi ve gıda,giyim,barınma gibi destek verildi. • Hastanede doğum yapan dar gelirli annelerimiz şehirde misafir edildi ve nakdi ödemelerde bulunuldu. • Dar gelirli aile çocuklarının giyim ve kırtasiye malzemesini temin edebilmesi için 700 milyon liralık kaynak ayrıldı. • 50.000 dar gelirli aile ayda 100 lira taksitle 20 yıl vadeyle ev sahibi oldular. • Anayasa değişikliği ile çocuklara pozitif ayrımcılık sağlandı. • 8 bin çocuğun ailesinin yanına dönmesi sağlandı.27 bin himayeye muhtaç çocuğun aile yanında bakımı sağlandı. • Evlat edinme yaygınlaştırılarak 11 bin 500 çocuk aile sıcaklığına kavuşturuldu. • Çocuk yuvalarında, 2002 de 30 çocuğa bir balım elemanı düşerken şimdi 7 çocuğa 1 bakım elemanı düşüyor. • Yine Anayasa değişikliği ile engellilere pozitif ayrımcılık getirildi. • Çalışamayacak durumda olan ya da iş bulamayan engellilere bağlanan aylıklar %200-300 oranında arttırıldı. • İlk defa bakıma muhtaç tüm engelliler bakım hizmeti kapsamına alındı.Evde veya özel bakım merkezlerinde bakım hizmeti dokunan tüm engellilerin bakım ücretleri devlet tarafından karşılandı. • Yol,kaldırım,spor alanları,okul,hastane ve bunun gibi umuma açık yerlerin engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesi zorunlu hale getirildi. • Özel eğitime muhtaç tüm engellilerin özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerindeki ücretleri devlet tarafından ödenmeye başlandı.Engellilerin bu kurumlara taşınması da devlet tarafından ödenerek evden alınıp eve bırakılıyorlar. • Bakıma muhtaç çocukların annelerine 5 yıl erken emeklilik hakkı getirildi. • Kendi adına çalışan engellilere de 5 yıl erken emekli olma hakkı getirildi. • Engellilerin kamu kurumlarında çalışmaları kolaylaştırıldı.Kamudaki engelli istihdamı %200’den fazla arttırıldı.Özel sektörde çalışan engelli işçilerin sigorta primlerinin tamamı devlet tarafından karşılanıyor. • Evde bakılan her engelli birey için bakan yakınlara bir asgari ücret tutarında aylık bağlandı. Bu uygulamadan 300 bin engelli birey yararlanıyor ve yıllık toplam 1,7 milyar lira ödeme yapılıyor. • Engellilere ait evin emlak vergisinden muaf olması sağlandı. • Engelliler için üretilen her türlü araç gereç KDV’den muaf hale getirildi. • 1. derecede engelli yakını olan devlet memurlarının engelliler için eğitim imkanı olan yerlere öncelikli olara atanmaları ve günde bir saat bakım izni verilmesi sağlandı. • İleri derecede engelliler için “Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi” sayısı 21 den 49’a çıkarıldı. KADIN HAKLARI • Anayasa değişikliği ile kadınlara pozitif ayrımcılık getirildi. • Şiddete uğrayan kadınlara hizmet verilmesi için “Alo 183” hattı kuruldu. • Nüfusu 50 bini geçen belediyelere “Kadın Sığınma evi” açma zorunluluğu getirildi. • Hamile ve doğum yapan memur hanımlara nöbet ve gece vardiyası muafiyeti getirildi.Bağımsız çalışan kadınlara sigorta kapsamında emzirme ödeneği getirildi,Gebelik halinde 16 haftalık iş göremez ödeneği “analık yardımı” olarak ödenmeye başlandı. • Çalışan kadınların çalışma güçlerinin %10’unu bile kaybetseler kendilerine sürekli iş göremez aylığı bağlanıyor. • Çocuk sahibi olamayan evli çiftlerin tüp bebek tedavisinden yararlanmaları ‘genel sağlık sigortası’ kapsamında yapılmaya başlandı. • Aile Danışma Merkezleri 17 den 50 ye; Kadın Konukevleri ise 59 dan 85’e çıkarıldı. • Kadınlarımızın evlerinde ticari amaçla ürettikleri ürünler vergiden muaf tutuldu. Binlerce kadınımıza mikrokredi projesi çerçevesinde kredi verildi. • Kadınlarımızın siyasetin her kademesinde temsili %100 arttırıldı. • Sosyal güvencesi olmayan 22 yaşını doldurmuş tüm tarım işçisi kadınlarımızın sigortalı olmaları sağlandı. • Resmi nikahlı iken eşi vefat eden ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan kadınlara iki ayda bir olmak üzere 500 lira maaş bağlandı. ŞEHİT YAKINLARI VE GAZİLERİMİZ • AK Parti bu vatan uğruna canlarını feda eden şehitlerimizin hayattaki yakınlarını onların bu ülkeye bıraktıkları emanetler olarak görmektedir.Onların kimseye muhtaç olmadan hayatlarını sürdürmeleri boynumuzun borcudur. • Şehit yakını ve gazilerimizin konutlarında kullandıkları elektriği % 40 indirimli;tükettikleri suyu ise % 50 indirimli kullanmaları sağlandı. • Şehit aileleri ve gazilerin devlet misafirhanelerinden ilgili kurumun personeline uygulanan tarife üzerinden yararlanmaları ve kamuya ait her türlü sosyal müessesede öncelikli olarak yararlanmaları sağlandı. • Şehitlerin birinci dereceden yakınlarına kadrolu iş verilmesi sağlandı. • Şehitlerin ve gazilerin çocuklarına yılda bir kez eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak ödeme yapılıyor. • Özel Öğretim Kurumlarının ücretsiz okutacakları öğrencilerin %3’lük kontenjanı şehit ve gazi çocuklarına ayrıldı. • Şehit çocukları devlet yurtlarında öncelikli ve ücretsiz kalıyorlar. • Gazilere bağlanan aylıklar yeni bir işe başlamaları halinde artık kesilmiyor. • Şehit ailelerine TOKİ aracılığı ile ev veriliyor. EKONOMİ • Paramız itibar kazandı. Paradan altı sıfır atıldı.Türk lirası uluslar arası ticarette de kullanılmaya başlandı. • Kurumlar vergisi %33’den % 20’ye indirildi. En yüksek gelir vergisi oranı % 49,5’ten %35’e; en düşük vergi oranı ise %22’den %15’e çekildi. • Kamu Bankaları arpalık olmaktan kurtarıldı. Ziraat Bankası, Halk Bank,Vakıf Bank hem hizmet ediyor hem de kâr edip kamuya kaynak aktarıyorlar. • GAP projesine 2008-2012 yılları arasında 13,6 milyar lira aktarıldı. • Diyarbakır,Erzurum,Şanlıurfa,Van illerindeki ‘Cazibe Merkezleri Destekleme Programına’ 270 milyon lira tahsis edildi. • Bölge Kalkınma ajansları kurularak 3.800 projeye 780 milyon lira kaynak tahsis edildi. EĞİTİM • Ak Parti iktidarının her döneminde eğitim bütçesi birinci sırada yer aldı. • 170 bin yeni derslik inşa edildi. • Bütün okullara hızlı internet bağlantısı sağlandı. • 2003’ten bu yana 2 milyar lira harcama yapılarak ilk ve Orta öğretimde ders kitapları ücretsiz dağıtılmaya başlandı. • İlk ve ortaöğretimdeki öğrencilerimiz için 802 pansiyon binası,974 spor salonu,6177 okul kütüphanesi,13.937 yeni laboratuar inşa edildi. • İlk ve ortaöğretimdeki burslar 9 kat arttırıldı.2002’de 12 lira olan burs miktarı 117 liraya çıkarıldı. • Üniversite öğrencilerine 2002’de ödenen 45 liralık aylık burs 2012’de 260 liraya çıkarıldı. • Üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı.92 yeni üniversite kuruldu. • Halen görev yapan öğretmenlerimizin yarısı bu dönemde göreve başladı. • Fatih Projesi ile okullarımızda teknolojik devrim yaşanıyor. • 4+4+4 sistemi ile 28 Şubat döneminin eğitimdeki son izleri silindi. Okullarımızda Hz. Peygamberimizin hayatı ve Kur’an-ı Kerim dersleri seçmeli olarak verilebilecek. • Meslek Liselerindeki farklı kat sayı uygulamasına son verildi. GENÇLİK VE SPOR • Çeşitli alanlarda uluslar arası 19 dev spor organizasyonu Türkiye’ye taşındı. • 183 proje 2013’te tamamlanarak yüksek öğrenim yurt kapasitesi 400.000 yatağa çıkarılacak. • Yüksek lisan öğrencilerine520 lira,doktora öğrencilerine ise 780 lira burs veriliyor. • Yoksul ailelerin çocuklarından yurt ücreti alınmıyor. • Nüfusu 10.000 ‘in üzerindeki her ilçeye kapalı spor salonu inşa ediliyor. • Yüzme havuzu olmayan il kalmayacak. • 152 spor tesisi inşa edildi. • 28 olimpik havuz inşa edildi. • 114 yarım kalmış spor tesisi tamamlanıp hizmete sokuldu. • Amatör spora 25 milyon lira destek verildi. • Ülkemiz adına başarılara imza atan sporcularımıza büyük ödüller verildi.Olimpiyatlarda birinciye 2.000, ikinciye 1.500, üçüncüye 1000 cumhuriyet altını ödül veriliyor.Avrupa şampiyonalarında birinciye 375, ikiciye 262,5, üçüncüye 150 cumhuriyet altını veriliyor. • 73 yeni Gençlik Merkezi açıldı.17 bölgede Gençlik kurultayı yapıldı. SAĞLIK • 554’ü hastane, 1467’si birinci kademe sağlık kurumu olmak üzere 2.021 yeni sağlık tesisi inşa edildi. • Devlet Hastaneleri ile SSK Hastaneleri tek çatı altında birleştirildi.Emekli Sandığına bağlı,sigortalı ve Bağ-Kur’lu tüm vatandaşlar istedikleri hastaneden yararlanmaya başladılar. • Tam gün yasası ile ancak muayenehanelerden geçerek sağlık hizmeti alma uygulamalarına son verildi. • Artık TC numarasıyla her türlü iş ve işlem yapılabiliyor.Rehin alma ve hastanede rehin kalma ortadan kalktı. • Aile hekimliği uygulaması ile 20.500 aile hekimi ailelerimize sağlık danışmanlığı hizmeti veriyor. • Artık telefonla veya internet üzerinden randevu alınarak hastaneye gidilebiliyor. • Kızamık,sıtma gibi hastalıklar sıfırlandı ve ülke gündeminden çıkarıldı. • 2002’de 18 olan EMAR sayısı266’ya ; 120 olan tomografi sayısı 410’a ;1510 olan diyaliz cihazı sayısı 4.445’e yükseltildi. • 2002’de 869 olan yoğun bakım yatak sayısı 9.400’e çıkarıldı. • Hastane odalarının içinde banyosu ve tuvaleti olan oda sayısı %500 e çıkarıldı. • Anne ölüm oranları yüz binde 64’ten 15’e bebek ölüm oranını binde 29’dan binde 9’a düşürüldü. • Sağlık hizmeti halkın ayağına götürülerek 98 gezici sağlık birimi ile 18 milyon muayene yapıldı. • 2002’de 618 olan ambulans sayısı 2766’ya ; acil müdahale istasyon sayısı ise 481’den 1.710’a çıkarıldı. • Daha önce hiç olmayan 224 paletli ambulans halkımızın hizmetine sunuldu. • 18 helikopter,2 uçak ambulans ile 4 deniz ambulansı halkımızın hizmetine tahsis edildi. • Artık herkes istediği eczaneden ilaç alabiliyor.İlaç fiyatları %80’e indirimli oldu. • Aşılamada neredeyse %100’lük başarıya ulaşıldı. • 81 ilimizde 124 kanser tarama merkezi açıldı. • Bütün vatandaşlar genel sağlık sigortasına kavuşturuldu. • Kapalı alanlarda sigara içilmesi kanunla yasaklandı. • 18 yaşına kadar herkese ücretsiz sağlık hizmeti veriliyor. • Tarım sigortası emeklilerinin anne ve babaları da artık sağlık imkanlarından yararlandırılıyor. • Yatan hastalardan artık ilaç almaları istenmiyor. Refakatçilerin yemek ve yatak giderleri SGK tarafından ödeniyor. ULAŞTIRMA • 16 yılda %40’ı yapılan Karadeniz Sahil Yolu’nun %60’ı 6 yılda tamamlandı ve hizmete açıldı. • 12 hükümet ve 6 bakan eskiten Bolu tüneli tamamlanıp hizmete açıldı. • Dünyanın en derin sualtı tüneli MARMARAY’da sona yaklaşılıyor.Asya’dan Avrupa’ya 4 dakikada geçilecek. İstanbul Boğazı tüp geçişi inşaatı devam ediyor. • İstanbul ile İzmir arasında dünyanın 5. büyük otobanı inşa ediliyor. • Hızlı tren Ankara-Eskişehir,Ankara-Konya arası faaliyete geçti. • Duble demiryolu inşasına başlandı.Demiryollarının %54’ü yenilendi. • Hızlı tren fabrikaları kuruldu. • 9,5 yılda 10 milyondan fazla vatandaşımız ilk defa uçakla yolculuk yaptı. • THY en büyükler arasında 4.sıraya yükseldi. • 2015 yılında yerli üretim ilk haberleşme uydumuzu uzaya gönderiyoruz. • e-devlet uygulamaları ile artık devlet 7 gün 24 saat halkının emrinde. • Rize’yi İspir ve Erzurum’a bağlayacak olan 14,7 km. uzunluğundaki Türkiye’nin en uzun tüneli olacak Ovit tünelinin yapımına başlandı. ÇALIŞMA HAYATI VE SOSYAL GÜVENLİK • Bütün güvenlik kurumlarını (emekli sandığı-ssk-bağkur)bir çatı altında toplanarak Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) oluşturuldu. • Bir ayda 17 gün prim ödeyen herkes sigortalı olabiliyor. • Maaş alabilmek için hastanelerden rapor alan vatandaşlarımıza artık iki yıl beklemek yerine bir ayda maaş bağlanıyor. • Engelli ve yaşlı vatandaşlarımızın maaşları artık evlerinde teslim ediliyor. • İş kazası geçiren çiftçi ve esnafımıza tıpkı işçiler gibi aylık bağlanıyor. • Sadece işçilere verilen emzirme yardımı artık çiftçi ve esnafımıza da veriliyor. • İşçi ve memurlarımızın vefat ettiklerinde yetim kalan kızına 24 aylık tutarında yapılan ceyiz yardımı çiftçi ve esnafın vefatında da yetim kızlarına yapılıyor. • Sadece 5 yıl hizmeti olan memurun vefatı halinde eş ve çocuklarına maaş bağlanmaya başlandı.Yaklaşık 20.000 aile bu imkandan yararlandı. • Vefat eden sigortalının 65 yaşından büyük anne ve babasına ihtiyaç sahibi ise maaş bağlandı. • Memurlara toplu görüşme yerine toplu sözleşme hakkı verildi. • Sözleşmeli personelin sosyal hakları neredeyse kadroluların düzeyine getirildi. ENERJİ • 10 yılda elektrik üretiminden dağıtımına, iletimine kadar tüm enerji sektörüne 50 milyar dolar yatırım yapıldı. Bunun %63’ü özel sektörce yapıldı. • Enerji diplomasisiyle Asya ile Avrupa arasında köprü görevi üstlenildi. Bakü-Tiflis –Ceyhan-ham petrol boru hattı inşası bitti.Azeri-Kazak ve Türkmen petrolü Türkiye üzerinden dünyaya ulaşıyor.Bakü-Tiflis-;Erzurum doğalgaz projesi hayata geçirildi.Türkiye-Yunanistan doğalgaz boru hattı ile G.Avrupa gaz ringi projesini tamamlandı ve komşu ülkelere gaz ihraç etmeye başladık. • Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı anlaşmasının süresi 20 yıl uzatıldı. • Nükleer enerji santraları kurma süreci devam ediyor.2023 yılında iki nükleer santral hayata geçirilecek. • Elektrik,ısınma,termal turizm ve seracılık amacıyla 81 jeotermal saha özel sektörün yatırımına açıldı. • 2003 yılından itibaren Bakanlar Kurulu Kararıyla fakir ailelere kömür yardımında 13,3 milyon ton kömür verildi. KÜLTÜR • Kültür Merkezi sayısı 42’den 89’a çıkarıldı. • TRT bünyesinde 8 ayrı kanal kuruldu.TRT 6 ile bir tabu ortadan kaldırıldı. • TRT bünyesinde 35 dil ve lehçede yayın yapan internet sitesi kuruldu. • Türk sinemasına rekor düzeyde destek sağlandı. TURİZM • Turizm gelirleri 11 milyar 900 milyon dolardan 23 milyar dolara çıktı. • Gelen turist sayısı ise 13 milyon 200 bin kişiden 31 milyon 400 bin kişiye çıktı. • Yatak kapasitemiz 396 bin 148 den 680 bin 323’e çıktı. • Belgeli turizm acentası 4.344’ten 6.336’ya ; mavi bayraklı plaj sayısı ise 127’den 324’e çıktı. Dünya turizm sıralamasında 17.sıradan 6. sıraya çıktık. SAVUNMA VE GÜVENLİK • Savunma sektörü ihracatı247 milyon dolardan 1,1 milyar dolara; MKE ihracatı 2 milyon dolardan 33 milyon dolara ;savunma sanayi AR-GE harcaması 50 milyon dolardan 672 milyon dolara;toplam savunma ve havacılık sektör cirosu ise 1,4 milyar dolardan 4,4 milyar dolara çıkarıldı. • 24 milyar dolarlık savunma sektörü modernizasyonunun %90’ını kendi ülkemizde yapmaya başladık. • Askerimizin kullanacağı %100 yerli piyade tüfeğinin tasarımı tamamlanarak üretime başlandı. • Milli tankımız Altay’ın tasarımı tamamlandı. • Fırtına ve Panter adı verilen ileri teknoloji ürünü 40 km menzilli obüs toplarının seri üretimi yapılarak TSK’ya teslim edildi. • İnsansız hava aracı üretebilen dünyadaki üçüncü ülke olduk. • Kendi savaş gemimizi ürettik. • İlk yerli helikopterimiz olan “atak”ın tüm yazılım ve tasarımları tamamlanarak örnek üretim safhasına geçildi. • Kendi uydumuzu kendimiz yapacağız,tasarım çalışmalarına devam ediliyor. • F4,F16,C-130,T-38 uçaklarımızın modernizasyonu artık ülkemizde yapılıyor. • KİRPİ denilen mayına karşı korumalı araçlar ülkemiz teknolojisi ile üretilerek TSK’ya teslim edildi. • MOBESE denilen “kent güvenlik sistemi” 81 il ve 80 büyük ilçede kurularak çalışmaya başladı. TARIM • Tarımsal büyüklükte dünyada11.sıradan 7. sıraya çıktık.Avrupa’da ise 4. sıradan 1.sıraya çıktık. • Tarımsal üretim değeri 23,7 milyar dolardan 62,7 milyar dolara;tarımsal ihracatımız 4 milyar dolardan 15,3 milyar dolara çıkarıldı. • Çiftçimize verilen tarımsal kredi miktarı 529 milyon liradan 23 milyar liraya; hayvancılığa verilen tarımsal destek 63 milyon liradan 1,7 milyar liraya çıkarıldı. • 52 yeni tarımsal destek uygulaması başlatıldı, verilen destek 49 milyar lira oldu. • Çiftçilerimize ilk defa mazot desteği verilmeye başlandı. • 4.000 ‘in üzerinde tarımsal sanayi tesisi kuruldu. • 7.302 veteriner ve ziraat mühendisi göreve başlatılarak çiftçilerimize danışmanlık yaptırıldı. TOPLU KONUT VE KENTSEL DÖNÜŞÜM • TOKİ ile 46 milyarlık yatırım yapıldı. 81 il 800 ilçe ve 2369 şantiyede 544.887 konut üretildi. • 138 ayrı yerleşim biriminde kentsel dönüşüm yapılanmasında 65.697 gecekondu sahibi modern konut sahibi oldu. • 100 lira aylık taksitle, 20 yıl vadeyle dar gelirli insanımıza konut inşa edilmeye başlandı. • Afete uğrayan vatandaşlarımıza 10-11 ay gibi sürede teslim edilen konutların sayısı 34.000’i geçti. KIRSAL VE YEREL KALKINMA • Cumhuriyet döneminin en büyük kırsal alt yapı projesi olan KÖYDES ve BELDES projeleri başlatıldı. • Yolu ve suyu bulunmayan,yetersiz olan köylere 7,85 milyar lira harcama yapılarak yol ve su götürüldü. • KÖYDES kapsamında 12.215.985 vatandaşımız sağlıklı ve yeterli suya kavuşturuldu. • BELDES kapsamında 3,2 milyon vatandaşımız sağlıklı ve yeterli içme suyuna kavuştu. • Proje kapsamında 255 belediye kanalizasyon şebekesine kavuşturuldu. • Yerel yönetimlerin gelirlerinde 2002’ye göre %450’lik artış sağlandı. ÇEVRE ORMAN VE SU • 2 B yasası çözüldü. • Gayrimenkulün yanına gitmeden tüm tapu işlemleri yapılabiliyor. • 81 ilde 122 hava kalitesi izleme istasyonları kuruldu. • İllerimizin %90’ında çevre düzenleri planları yapıldı. • Artık çöplerimiz modern tesislerde bertaraf ediliyor.Katı atık düzenli depolama tesis sayısı 15’ten 59’a çıkarıldı. • Belediyelere 730 çöp toplama aracı verildi. • 110 adet kent ormanı oluşturuldu. • 179 sulama tesisi tamamlanarak 11 milyon hektar susuz arazi suya kavuşturuldu. • 49 yeni içme suyu projesi ile 81 ilin içme suyu meselesini uzun vadeli olarak çözdük. • KKTC’ye 107 km lik deniz altından isale hattıyla adeta can suyu taşınıyor. VAKIFLAR • Bütçeden hiç pay ayırmadan Vakıflar Genel müdürlüğü’nün bütçesi 44 milyon liradan 396 milyon liraya çıkarıldı. • Vakıflar yağmadan ve peşkeşten kurtarılarak 3.600 vakıf eseri onarıldı. • Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak 5.500 yoksula aylık;15 bin öğrenciye burs verildi. • 20 bin aileye gıda yardımı yapıldı. • Vakıf depolarında bulunan binlerce etnografik malzeme onarılarak vakıf müzelerinde sergilenmeye başlandı. • Sade yurt içinde değil yurt dışındaki onlarca tarihi eserimiz onarıldı. ***

4 Ağustos 2012 Cumartesi

DEĞİŞİM SÜRECİ DEVAM EDİYOR

Bir ulusal kanalda oturmuş hükümeti yeriyorlar kendilerince. İsimlerinin önüne prof. unvanı eklenmiş bu zevattan ailece Anadolu insanı muhalifi koca sakallısı şöyle eleştiriyor hükümeti; “ YAŞ toplantısında ne hakla masalarda içecek bulunmuyormuş ve de her üniversitede minareli cami olmasının desteklenmesi düşüncesi tamamen laikliğe aykırı olaylarmış, işte bu yüzden de hükümetin bir an önce iktidardan gitmesi için daha fazla gayret edilmeliymiş.” Sözü devralan yeni sakal bırakmış, kitaplarını, makalelerini çokça okuduğumuz, dinlediğimiz, ne olduysa son aylarda arkadaşlarıyla birlikte kendilerine bir haller olmuş hocamız da yol gösteriyor iyi saatte olsunlara. Bizden biriydi ya, daha iyi taktik gösteriyor, ya da batının yeni sürüm projesini piyasaya sürüyor kendince, gözünü yerden kaldırmadan şöyle akıl veriyor; ” Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını engellemek için önce İstanbul Belediye Başkanlığını CHP kazanmalıymış. Bunun için (yerel seçimlerde Urfa’da denemesini yapıp başardıkları gibi) bütün partiler AK Parti karşısında güçlü ortak adayla bir araya gelmeliymiş. İstanbul’da başarılı olunursa Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yolu kapanırmış(!)” Mecburen onarımı yapılan FSM köprüsünün yol açtığı trafik sıkıntısını haftalarca televizyon ve gazetelerinde alabildiğine abartarak birinci haber yapıp ‘İstanbul bitti artık, iflas etti’ kara propagandasını yapanların amacı anlaşıldı sanırım. İşte, iki yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarını bile şimdiden başlatarak, sanki kurumlar arasında bir çatışma varmış havası oluşturanlar, yeni anayasa çalışmalarını donduranlar, seçimlerin öne çekileceği hayalleri kurarak yaygara yapanlar, Oslo görüşmelerini sızdırarak MİT müsteşarının ardından; bakanlar, bürokratlar hatta başbakanı bile sorgulamaya alma planları yaparak hükümeti düşürmeyi planlayanlar, Uludere’de savaş uçaklarıyla kaçakçıların vurulması, 19 Haziran 2012 de Dağlıca’ya yeniden saldırı yapılması, üç gün sonra da bir savaş uçağımızın EH (elektronik harp) ile işlevsiz duruma getirilip Suriye’ye vurdurulması, birbirine düşmüş liderleri olan pkk’nın, daha şimdiden 200 elemanı kaybetmiş olduğu Şemdinli’de başlayan saldırısı ve son haftalarda sıkça basına servis edilen AK Parti aleyhtarı haberler boşuna ve sıradan değil, çok önemli anlamlar ve bağlantılar taşıyorlar. Batı, Ortadoğu’da değişen dengelerin ilham kaynağı olan Yeni Türkiye’deki değişim ve demokratikleşmeyi engelleyerek (bu yukarda belirttiğimiz gibi; ister yanlı basın, isterse Ergenekon artıkları, muhalefet partileri, pkk taşeronları vs. ile olsun) İslam Dünyasındaki değişim hareketlerini de etkileyeceğine inanıyor. Çünkü bölgemizdeki değişim hareketlerinin ilham kaynağı Yeni Ankara’dır. Onlara göre Yeni Ankara durdurulabilirse bölgedeki hareketlere ABD’nin BOP projesine göre ayar yapılabilir. Yeni Ankara bu güne kadar karşılaştığı sınavlardan genellikle başarı ile geçti. Bundan sonra da başarılı olacağına inanıyorum. Çünkü arkalarında bütün Anadolu insanının ve İslâm dünyasının duasının bereketi var. *** hatipce@gmail.com www.hatipce.blogspot.com

5 Temmuz 2012 Perşembe

DÜŞÜNMENİN ZAMANI GELMELİ

Tatil fırsatını değerlendirip okunmayı bekleyen kitaplarımın sayısını azaltmaya başladım. Çok kısa tanıtacağım üç kitabı öne almamın özel bir nedeni var. İşaret etmek istediğim şey yazımın sonunda vereceğim rakamlarla ümmetimizin bu günkü içler acısı hali. Geçmişteki hataları genellikle 'İslam'ı Kur'an ve sünneti farklı ve gelenekselleştirerek anlamamızdan, aklımızı kiraya verdiğimizden ve ders almadığımızdan' neredeyse aynı şekilde tekrar ettiğimizi görüyoruz. Son haftalarda Suriye'de gelişen olayları yorumlarken bile bir çoğumuz ya ilgisiz ya da taassupla davranıyoruz. Tarih boyunca "Kerbela" ağıtı yakanların şimdi Fars diplomasisinin sonucu çağdaş Yezid'in saflarında olmaları ne kadar ders verici değil mi? On beş gün kadar önce Ceylanpınar'da ki Suriyeli mültecilerin kampını ziyaret ettik. Binlerce Müslümanın içler acısı halini görüp de duygulanmamak elde değil. Urfalı STK' ların komşuları ve akrabaları bu muhacirlere nasıl yardım edeceklerini toplanıp konuşmaları gerektiğini düşünüyorum. *** Ahmet Yaşar Ocak " Osmanlı Sufiliğine Bakışlar" kitabında yer alan makaleleriyle Osmanlı dönemindeki tasavvufî figürlere ve sufî zümrelere değiniyor. 16. yüzyılda Osmanlı merkezî yönetimiyle ciddî ideolojik problemler yaşayan Melâmî hareketinin temsilcilerinden Bünyamin-i Ayâşî ve İsmail Ma'şukî gibi isimler, Fuat Köprülü'nün Ahmed-i Yesevî ve Yesevîlik'le ilgili çalışmaları, Türkiye tarihinde siyasal iktidar ve sufi çevre ilişkilerini değerlendiren makaleler de var. Osmanlı'da Sufi Çevreler, Kalenderiler ve Kalenderi Dervişler, Bektaşilik, Bayramî Melamîleri gibi konularla birlikte Zaviyeler, Evliya Menakıbnamaleri gibi konuları da farklı bir şekilde değerlendiriyor. Selçuklu ve Osmanlı yönetimleri genellikle bu akımlarla iyi ilişkiler geliştirmişler ama Melâmî ve Kalenderi'lerde olduğu gibi farklı sapkın itikadî yorumlarını ve " hem dini hem de dünyevi otorite olduklarını iddia eden mehdici akımlarını" yakın takibe almışlar gerektiğinde ise müdahale etmişler. *** Amerika'da doğan, orada İslam'la tanışan ve şu anda misafir öğretim üyesi olarak Türkiye'de bulunan Muhyiddin Şekûr'un "Gölgeler Koridoru"da bir önceki romanı "Su Üstüne Yazı Yazmak" gibi akıcı bir üslupla yazılmış. Bu çalışmasında da yazar hakikatte hepsi birer hikmete işaret eden hayat derslerine devam etmiş. Furkan Suresi'ndeki "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz kılardı" ayetinden mülhem olan Gölgeler Koridoru'nda görünmeyen dünyayı keşfetme tecrübelerini daha ileriye taşımış. Şekûr görünene takılıp kaldığınızda kolayca üzerinden atlanıp geçilebilen sıradan olayların, ötesine nüfuz edildiğinde hakikate uzanan bir nişaneye dönüştüğünü göstermiş. *** Çok yönlü ilmî ve irfanî kişiliği ile çağını aşmış büyük alimlerden olan Hâris el- Muhâsibî'nin "Hakkı Arayanlara Nasihatler" tasavvuf literatürünün önemli eserlerinden biri.Dinde takvanın ve fesadın belirtileri,malın fesadın sebepleri içerisinde önemli bir yere sahip oluşu,kanaat ve tevazu,helal,iktisat ve tutumluluk, cimrilik, uzlet, amellerle övünme, kibirin tedavisi, nefsin iyice arındırılması,aklın ve uzuvların sorumlu olduğu farzlar,kalbin ve uzuvların gözetimi,nefsi emmare,faydalı ilim öğrenmeye niyet,aklın şerefi,Allah'ın razı olduğu ve olmadığı şeyleri yapanlar,kalbin ve bedenin huşusu,nimete şükür,övgünün tehlikeleri,kınanmaya razı olmanın faziletleri,ilmin afetleri,iyilikleri gizli yapma ve şöhretten uzak durma gibi başlıklarla öğütler vermiş Hâris el- Muhâsibî. *** Gelelim vermek istediğim mesaja. Hıristiyan ve Yahudi dünyasının ekonomik gücü ve teşkilatçılıkları şu anda onları daha güçlü kılmaya ve etkin göstermeye yetiyor. İslam dünyası ise bildiğiniz gibi kaderci ve umursamaz durumda. Ortaya çıkan istatistikler ve rakamlar durumun ne kadar dehşet verici olduğunu gösteriyor. Osmanlı'nın yıkılması sonrasında dünyadaki temsil kabiliyetini kaybeden ve kurumsal bütünlüğünü devam ettiremeyen İslam toplulukları, hem siyaseten hem ekonomik yönden buhrana düştüler. Geçmişte İslam'a karşı Haçlı seferlerini devam ettiren batı, yüzyılımızda açık savaşlarla birlikte gizli savaşlarla farklı bir stratejiyi daha ileri bir boyuta taşıdı. Soğuk savaş, ekonomik savaş, psikolojik savaş, teknolojik savaş gibi kavramlar daha ön plana çıktı. Haçlı koalisyonuna, Yahudi koalisyonu da eklendi. Müslümanlara karşı ortak sistematik bir harekat yürütüldü. Dünya üzerindeki tüm İslam ülkelerinde sistematik operasyonlar yürütüldü. Peygamberimiz(as)'ın sünnetlerine önem vermemek, yeni dini liderleri kutsallaştırmak,"birbirini hor görerek" cemaatleşmek ümmeti maddi ve manevi zayıflatmakta batının işlerini de alabildiğine kolaylaştırmaktadır. "Mezhepli" olmakla "mezhepçi" olmak farklı şeylerdir .Bu gün de Müslüman kanının aktığı coğrafyamızda kendini İslam dininin yerine koyan mezhepçilik ve cemaatçilik, sıkıntılarımızın en önemli nedenleridir.Çağımızın sultanları dünya nimetleri uğrunda kolayca teslim olabilmekte batının otoritesi için din kardeşlerini feda edebilmektedir. "1990-2009 yılları arasında İslam dünyasında 34 906 devlet adamı, siyasetçi ve bürokratın tasfiye edildiği ortaya çıkıyor. Aynı dönemde yaklaşık 2 400 cemaat önderinin, 127 000 civarında işadamının çeşitli şekillerde katledildiği anlaşılıyor. Yine aynı dönemde İslam ülkelerinde 23 000 büyük şirketin de batırıldığı belirtiliyor. Diğer yandan ortaya çıkan rakamlar, 1979'da Sovyet Rusya'nın Afganistan'a girmesiyle başlayıp Ekim 2010'a kadar geçen zamanda İslam dünyasında 11 milyon Müslüman'ın çeşitli savaşlarda ve çatışmalarda öldürüldüğünü ve 60 milyon Müslüman'ın ise sakat bırakıldığını gösteriyor. Başka bir açıdan Türkiye ölçeğine baktığımızda on yılda bir, büyük her 100 zenginin % 80'i el değiştiriyor ve hayat onlar için acı ve drama dönüşüyor. Ülkemizde 1980'den sonraki dönemde neredeyse hiç bir devlet adamının kendileri ve nesillerinin rahat ve huzur içinde yaşayamadıkları görülüyor." Tüm bunlar bizim iyi düşünmemizi aklımızı başımıza almamızı, milli birlik beraberlik duygularımızı çok daha fazla geliştirmemizi, gayret etme zamanında olmamızı gerektiriyor. Batı ve Hıristiyan dünyası yenilmez de değil ilah da değil. Belki de yüz yılda bir gelen şansımızı kaybetmememiz lazım. Türkiye'mizin bölgesel lider olma yolundaki adımlarına Müslümanlar olarak birlik beraberlik duygularımızla daha çok destek vermeliyiz.

1 Mayıs 2012 Salı

SURİYE’DE BARIŞA AZ KALDI

Geçen hafta Şanlıurfa Milletvekilimiz Halil Özcan beyle, Akçakale’de bir çay bahçesinde halkla yapılan sohbet sırasında, masamıza giyimlerinden Suriyeli oldukları belli birkaç kişi gelip oturdular. Yanlarındaki Akçakaleli akrabaları onlara konuşulanları çevirerek aktarıyorlardı. Halil Özcan beyin AK Parti Milletvekili olduğunu öğrenince onlarda sohbete katıldılar.Uzun süre Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan’a dualardan ve methiyelerden sonra AK Parti döneminde Suriye-Türkiye arasındaki yakınlaşmadan ne kadar sevindiklerini ama Suriye devlet başkanının batının oyununa gelip birden yön değiştirdiğini, Suriye halkının beklediği demokratik reformları yapmak yerine kan dökmeye başlandığını şimdi gelinen noktanın çok kötü olduğunu bir an önce Türkiye’nin katkılarıyla yeniden eskisi gibi barış ve kardeşlik dönemine geçilmesini istediklerini bunun için dua ettiklerini anlattı. Sözlerinin sonuna baskı rejiminden korktuğunu, fotoğrafının ve adının yayınlanmasını istemediğini eklemeyi de unutmadı. Milletvekilimiz Halil Özcan bey Arapça konuşarak Türkiye’nin tekrar eskisi gibi barış dolu günlere dönmek için elinden geleni yaptığını, Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun bu konuda sürekli çalıştığını ve barışın tekrar geleceğinden ümitvar olduğunu söyledi. Dinlediğimiz Suriyeli kardeşimizin duygularını masada oturan herkes paylaşıyordu. Zaten Akçakalelilerin çoğunun akrabaları sınırın öte tarafında. Onlarda aradaki tel örgülerin kalkmasını, mayınların sökülmesini beklerken Suriye’deki durumun gerginleşmesinde hayli sıkıntılılar. İlçe içindeki esnaf eskiden satışlarının çoğunu Suriye’deki akrabalarına yaptıklarından herkesten çok dertli, işlerinin neredeyse durduğunu söylüyorlar. Suriye’de Baas rejiminin son durumuna bir bakalım: Halkın direnişinin devam etmesi Baas rejiminin direncini gün geçtikçe zayıflatıyor. Baas eskisi gibi iç destekte bulamıyor artık. Açık dış destek veren Rusya “Suriye için savaşmayacaklarını” açıkça beyan etti. Çin ise BM’de bu konuda iki defa veto haklarını kullandıklarını üçüncüsünü ise kullanmayacaklarını ifade etti. İran ise kendi nükleer programı nedeniyle zor günler yaşamakta, Baas sonrası Suriye’de nasıl bir yönetim kurulabileceğinin istişareleriyle uğraşıyor. Yani yönetimin değişeceğini kabullenmiş durumda. Bunlar Baas rejimine açık destek verenler ama ‘asıl’ destekçiler sorun. Bunlar Fransa-İsrail ve ABD neoconları. Fransa’nın Libya’daki halk hareketinde uçaklarıyla ‘en önce bombalayan’ülke olduğunu unutmadık. Suriye Müslüman Kardeşler Genel Sekreteri Muhammed Şukfa, Alman Haber Ajansına yaptığı açıklamada Esad hükümetinin hala yönetimde olmasını İsrail’in desteğine bağladı. "Devrimin ilk zamanlarında Beşar Esad'ın kuzeni Rami Mahlouf İsrail'in güvenlik ve istikrarının Suriye hükümetinin devamlılığına bağlı olduğunu söylemiştir" diyerek Suriye hükümetinin, İsrail tarafından desteklendiği vurgusunu yaptı. Şukfa ayrıca, "İsrail, Suriye hükümeti tarafından güvendedir. Hiç kimse Golan tepeleri veya her hangi bir konu için İsrail'i rahatsız etmemektedir. Bu sebeple İsrail, Esad rejimini savunmakta ve Batı da bir biri ardına süre vererek rejime destek olmaktadır” diyor. Bunlar son derece doğru tespitler. Kaldı ki geçen haftalarda yayınlanan Stratfor belgelerinde de İsrailli çok önemli bir kaynak, İsrail’in Suriye’de Baas rejimine destek verdiğini itiraf ediyordu. Baas idaresi pes etmek üzere. Suriye yönetimi, İran’ın itirazlarına rağmen Ankara ile masaya tekrar oturabilir. Şam’dan gelen işaretler kısa zamanda sürpriz gelişmeler olabileceğini anlatıyor. Eğer bir aksilik olmazsa önümüzdeki on gün içinde Ankara-Şam arasında yeni bir diyalog başlayabilir. Şam’dan gelen bilgilere göre, Suriye’de geçici yönetimi birlikte oluşturmak ve Esad'ın ailesi ile yakın adamlarına güvenli bir ülke bulmak kaydıyla Baas'ın yönetimi, bırakmaya hazır olduğu anlaşılıyor. Ankara’nın ise bu formüle olumlu baktığına dair işaretler var. Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu TBMM’de yaptığı konuşmada şunları söylemişti. “Suriyedeki sorunun çözümü için bugüne değin hiç bir ülke bizim kadar samimi ve yoğun bir çaba sarf etmemiştir. Bugünkü insanlık dramının yaşanmaması için altını kaldırıp bakmadığımız hiç bir taş, başvurmadığımız hiçbir diplomatik yöntem, aramadığımız hiç bir çare kalmamıştır. Suriye ile ilgilenmek bizim için bir tercih meselesi değil bir zorunluluktur. Suriye ile ilgili ne konuşulacaksa bundan sonra Ankara'da, İstanbul’da ve bizim olduğumuz mekanlarda konuşulacaktır. Suriye’nin geleceği ile ilgili hangi adım atılacaksa biz içinde olacağız…….Türkiye olarak bundan sonra da Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz. Bu değişim dalgasının öncüsü olmaya devam edeceğiz.” Başka söze ne hacet. Türkiye bölgesel lider olma yolunda yürümeye devam ediyor. Suriye sorunu da kısa zamanda bitecek inşallah.

12 Ocak 2012 Perşembe

GÜNDEMİ OKUMAK

Güç ve Servet Ahlâkına Sahip Olmak

Hz. Davud ve Hz. Süleyman’ın Kur’an’daki kıssaları bize şunları öğretir: “Güce ve servete değil, güç ve servet ahlâkına sahip olmak meziyettir.”

Otobüs durağında bekleyen örtülü genç kızımızla, o sırada durağın önünden geçen dört çekerli jeepi kullanan örtülü genç kızımızın arasındaki dünya ve ahireti algılama mesafesi gün geçtikçe açılıyor.
Yapılan araştırmalar İslâmi kesimdeki 10 ailenin, son 10-12 yılda,
A.) İkisinin aylık gelirinin 20 bin TL civarında,
B.) Dördünün aylık gelirinin 3.500 ile 20.000 TL arasında,
C.) Dördünün ise 3.000 liranın altında olduğunu gösteriyor.
Araştırmalara göre A ve C kategorisinde bulunanların hızla birbirinden uzaklaştıkları görülüyor. Bu uzaklaşmanın gelecekte önemli problemler oluşturacağı muhakkak. Mesela (A) kategorisindeki her on dindar işadamından dokuzunun artık laiklikten yana olduğunu söylemesi önemli bir sapmanın olduğunu gösterir. Anadolu insanının yakın geçmişte yaşadığı laiklik vb. sıkıntılar (A) kategorisindeki Müslümanların gündeminden çıkmış, bugüne kadarki maddi ve manevi kazanımlarını koruma gayreti içine girdikleri hatta geçmişle “uyum” sağlama çabası içerisinde oldukları görülüyor.
Özellikle (B) ve (C) kategorisindeki Müslümanlar; hâlâ gasp edilmiş hak ve özgürlüklerinin verilmesini bekliyorlar. Demokratik değişim ve Yeni Anayasa sürecinin kesintisiz devamını istiyorlar. Yine bu süreçte “şike yasası”,”emekli milletvekili maaşlarının yükseltilmesi”, “tutuksuz yargılama” gibi sürçmeleri ve Ergenekon Terör Örgütü’nün yargılanmasının arka plana atılmasını istemiyorlar. Emekli generalde olsalar, emekli bakan, emekli başbakan veya emekli cumhurbaşkanı da olsalar millete ve devlete karşı suç işlemiş herkesin yasalar karşısında eşit bir şekilde hesap vermelerini bekliyor.
1930’lu yıllarda Dersim’de yapılan hatalardan yiğitçe özür dileyen Başbakanımızdan; 12 Eylül’den önceki Maraş, Çorum ve başka şehirlerdeki olaylardan, 5.388 kişinin öldüğü bu 12 Eylül döneminden, 40-50 bin insanımızın öldüğü doğu bölgemizdeki çatışmadan ve bütün Anadolu’da zulüm görenlerin ortak paydası olan/inandıklarını yaşayamayan Müslümanlardan da özür dilemesini bekliyor.
Anadolu insanı kendisine karşı yıllardır savaşan statükocuları iyi tanır. Onların, bir numaralarının bile yasal olarak hesap vermelerini bekliyor. Ne “provokasyonlar” ne “komplolar” ne “istifalar” ne de “gri propagandalar” bu onurlu yürüyüşü engellememelidir. Mücadele azmi kırılmamalıdır. Herkese mavi, boncuk dağıtmanın hiçbir anlamı yoktur.

PKK bitmiştir…

Uludere’de acı bir olay yaşandı. Türkiye’deki demokratik değişim sürecini ve devletimizin özellikle son Van depreminden sonra bölgede olağanüstü sevgi kazanmasını hazmedemeyen küresel güçler ve onların içerideki uzantılarının düzenlediği bir komplo sonucu 35 vatandaşımız öldürüldü. Bütün Anadolu’yu üzüntüye boğan bu komployu düzenleyenlerin maşaları, bu olayı kullanmak istedi. Gerçekler ortaya çıktıkça bu komplonun aslında “Anadolu İnsanının Yeni Türkiye’sine” yapıldığı ortaya çıkacak ve komplocuların hesapları tersine dönecektir.
ABD’nin bölgeden çekilmesi, Barzani’nin Türkiye’ye yakın durup Türkiye’ye entegre olmanın yollarını araması, AB ülkelerinde örgütün gelir kaynaklarının yakın takibe alınması ve Ergenekon’un yasalar karşısında hesap vermeye başlayıp tasfiye olması, Kürtlerin de temel hak ve özgürlüklerinin verilmesi yolunda atılan somut adımlar, Türkiye’mizdeki demokratik değişimin önündeki bölgesel engellerden biri olan PKK’yı bitirmiştir. PKK Irak’ın kuzeyindeki kampları boşaltmak zorunda kaldıkları gibi içerideki kampları da teker teker yok edilmiş, 1.700’e yakın kayıp verdirilmiş, 300 civarındaki PKK’lı da teslim olmuşlardır. Tasfiye sürecinde dağdan inen suç işlememiş insanlarımıza sahip çıkılmalıdır. Bunun yanında demokratik değişim süreci kesintisiz olarak devam etmeli ve kazanılan haklar Yeni Anayasa’da yerini almalıdır.

Türkiye Küresel Güç Olma Yolundadır.

Türkiye’deki “Değişim Süreci” nin olumlu sonuçları bölge halklarının da demokratik hareketlere başlamasına ve onları cesaretlendirmesine sebep oldu. “Arap Baharı” denilen sistem değişiklikleri ve Filistin’de iç barışın sağlanmasında Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun etken olması, genelde ilkeli politika izlenmesi ülkemizin bölgesel güç olma yolunda hızla ilerlemesine birkaç örnektir.
Dünyadaki ekonomik krize rağmen istikrarlı ve güçlü bir ekonomimizin olması, Azerbaycan, Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkelerinde “siyasi bahar” hareketlerine başlandığının emareleri ayrıca Afganistan, Pakistan gibi ülkelerin de artık sadece Türkiye’ye ağabey ülke olarak bakmaları da “küresel güç” olma yolunda olunduğunu gösteriyor.
***