12 Kasım 2013 Salı

KİTAPLAR VE URFALILAR

Bu hafta "DÜNYA ÇOCUK KİTAPLARI HAFTASI" Çocuklarımıza/torunlarımıza daha okumayı öğrenmeden bile resimli çocuk kitaplarını onlarla birlikte alarak onlara kitap okuma/sahibi olma alışkanlığını kazandırmalıyız. Yoksa yetişkinlik yıllarında da okumama alışkanlığı sürüp gidiyor.İşte son yıllarda görüldüğü gibi TWİTTER da yazılabilen 140 harften fazlasını okumaya zorlanıyorlar.
Ümmetin bu günkü hali "OKU" emri ile başlayan kutsal kitaba sahip bizlerin okuma ve anlama engelli olmamızın sonuçlarından biri değil mi? Son 10 yıllık M.Eğitim müfredatı bütün derslerde okumaya ve okuduğunu anlamaya/anladığını yazılı ve sözlü ifade etmeye dönük bir hedefe sahip. İlkokula 10 yıl önce başlayan çocuklar bu gün, gençler artık."Gezi" gençliğinin 140 karakterlik mesajlarla;anlamadan, düşünmeden sadece romantik duygularla güdülenerek eyleme atlaması ilginç değil mi?
Ya muhafazakar ailelerin çocukları?
Kur'an kurslarına yaz aylarındaki rağbetten başlayarak sorgulayalım kendimizi. Gençlerimiz günde kaç gazete;haftada kaç dergi, ayda kaç kitap okuyorlar? Eğitimde başarılı dediğimiz gençlerimiz test kitabından başka kaç kitaba dokunmuşlar? Cevabını Urfa'daki kitap evi sayısında bulabilirsiniz. Okumama,okuduğunu anlamama sorunumuzun ilk sorumlusu biz öğretmenleriz. Demek ki son 10 yıldır programı "mış" gibi uygulamışız. Biz öğretmenler yeteri kadar okumamışız ki öğrencilerimize okutalım. Urfalıların daha çok okumaya ihtiyaçları var. Özellikle siyasetle ilgilendiğini söyleyenlerin.
Öyle "sıra gecesi muhabbetleri" ile, şiş karından üretilen "deyilerki" iddiaları ile yapılan siyaset, iyi saatte olsunların işine yaradı bu güne kadar.
Bilginiz olmadan fikir / fikriniz olmadan kanaat sahibi olamazsınız. Bilgiye ulaşmanın en kolay yolu ise okumaktır. O zaman, sıra gecelerimizde hiç okumayanların oluşturduğu kanaatler sadece "karınlarındaki gurultulardır." Sonuçları ortadadır.
Gençlerimize roman okutmaya başlayarak okumayı sevdirebiliriz. Bu romanları Urfa'daki kitap evlerinden almalıyız. Bulamıyorsak kargo ile aşağıdaki adreslerden isteyebiliriz.
***
Sol İnvictus - Virgülden Önce/ Giftus Leo http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=664051&sa=152242435
***
MEHDİX- Turgay Güler http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=592192&sa=152242719
***
SIR KÜPÜ-Turgay Güler http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=653362
***
EFSANE-Bir Barbaros Romanı/ İskender Pala http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=637460
***
TEŞKİLAT-Selman Kayabaşı http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=642642&sa=152241959
***
MUHAFIZ-Selman Kayabaşı http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=651193
***
HANEDAN-Selman Kayabaşı http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=652884
***
SİYASETLE İLGİLENDİĞİNİ SÖYLEYEN AMA OKUMAYA VAKİT BULAMADIĞINI İDDİA EDEN YETİŞKİNLERİMİZE "DÜNYADAN HABERDAR OLMAK İÇİN" FARKLI DÜŞÜNCELERE SAHİP BAZI KİTAP ÖZETLERİNE pdf FORMATINDA AŞAĞIDAKİ LİNKLERDEN ULAŞABİLİRSİNİZ.
Stratejik Derinlik- Türkiye’nin Uluslararası Konumu - Ahmet Davutoğlu http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/StratejikDerinlik.pdf
2050 - David Passig http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/IkibinElli.pdf
GELECEK 100 YIL - George Friedman http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/Gelecek100Yil.pdf
TARİHİN SONU VE SON İNSAN - Francis Fukuyama http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/TarihinSonuVeSonInsan.pdf
Büyük Satranç Tahtası Amerika’’nın küresel üstünlüğü ve bunun jeostratejik gereklilikleri Zbigniew Brzezinski http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/BuyukSatrancTahtasi.pdf
AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN SON BAHARI- CHALMERS JOHNSON http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/AmerikanEmperyalizmininSonBahari.pdf
Türkiye’’de Toplum ve Siyaset --Şerif Mardin http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/TurkiyedeToplumVeSiyaset.pdf
ÇİVİSİ ÇIKMIŞ DÜNYA- Amin MAALOUF http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/CivisiCikmisDunya_AminMaalouf.pdf

16 Ağustos 2013 Cuma

TEBBET YEDA

Tebbet Suresinde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ebu Leheb’in iki eli kurusun, kurudu da! Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi. Alevli ateşte yanacaktır. Karısı da odun hamalı olarak. Boynunda sağlam hurma lifinden örülmüş bir ip bulunacaktır.” 14 Ağustosta Mısır Cuntasının başındaki Firavunun enikleri binlerce kardeşlerimizi katlettiler. Bütün Anadolu tek yürek oldu, katliamın her dakikasında dualarıyla yediden yetmişe Mısır halkının yanındaydı. Katil cuntacılara ise beddualar göklere yükseldi. Bir kaç nesebi sahih olmayan gazetenin dışında bütün ulusal basın halkımızın en içten duygularını dile getirdiler. Yeni Akit Gazetesi’nin 15 Ağustos 2013 günkü manşeti: ”Tebbet Yeda” ( Elleri kurusun! ) idi. Hepimiz gönülden amin dedik. Yakında inşallah sömürgeci alçakların Mısır cuntasının başındaki çocuklarının ellerinin kuruyacağını / kırılacağını / kahrolacağını da göreceğiz. Bu olaylardan hiç bir zaman yeise kapılmayacağız, mücadelemize devam edeceğiz. Suriye’de ve Mısır’da olanlardan Kur’an penceresinden bakarak ders alacağız. Biz Türkiyeli Müslümanlar; her zaman zalimin hasmı olup mazlumun yanında olmaya devam edeceğiz. Batı %80 manevi duygularını kaybetmiş Müslümanlar istiyor. Bizler yeniden iman etmeli, bütün farzlara ve bütün sünnetlere uygun bir duygu/düşünce/davranış modelini oluşturmalıyız. İnsanları önce ‘araç’a değil, ‘amaç’ olan İslam’a çağıracağız; mezhep-meşrep-cemaat vs. farklılıkları ayrılık değil bir araya gelme vesilesi olmalıdır. Her namazımızdan sonra mutlaka dünyanın her yanında zulme uğrayan kardeşlerimizi dualarımıza eklemeliyiz. ABD’nin “evrensel kardeşlik” adı altında yaptığı bütün faaliyetler İslam Dünyası’nın direncini kırma çalışmalarıdır. Örnek olarak birkaç ağacın yer değiştirmesi bahanesiyle yapılan uluslararası kampanyadaki figüranlara dikkat etmeli bunların münafıklığını/sahtekârlığını her ortamda sürekli anlatmalıyız, Mısır’da ve Suriye’de binlerce insanımızın katledilmesindeki suskunluklarına dikkat çekmeliyiz. Anadolu’muzda, ABD/AB sömürgecilerinin İslam dünyasına açtığı “yeni yüzyıl” savaşının projelerinden olan “gezi” ve bunun benzeri Ergenekoncu artığı fitne eylemlerinin asıl amacını halkımıza sürekli anlatmalıyız. Sömürgecilerin “gezi” olaylarında oluşturmaya çalıştıkları “Sanal Ordu” çabalarına karşı sanal ortamlarda da mümkün olduğunca örgütlenmeli ve bu ortamı bir Müslüman’a yakışır şekilde değerlendirmeliyiz. Artık ne İngilizlerin ne de ABD’nin sömürgesi değiliz. Yeni Türkiye bütün bölge halklarının saygı duyduğu bir ülkedir. Bölgesindeki bu saygınlığı bozmak için oynanan oyunların farkına varmalıyız. Batı uşağı güçlü/zalim iktidarların değil mazlum halkların yanında yer alarak bütün ümmetin gönlünü kazanan Yeni Türkiye’ye sahip çıkmalı, 150 yıldır tepemize çökmüş statükocuların geri gelme oyunlarına asla izin vermemeliyiz. “Değişim Süreci” ne sahip çıkmalı bunu terörist ağzıyla uluorta konuşarak engellemeye çalışanların maskelerini düşürmeliyiz. Anadolu’da barış ve kardeşlik havasını bozmaya kalkanların batının devşirmeleri olduğunu bilmeliyiz. İslam Birliğini, NATO yerine İslam Barış Gücünü konuşmalı, talep etmeliyiz. BM bugün birleşmiş zilletler durumuna gelmiştir. BM’de veto hakkı olan ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır. Müslümanlara, mazlumlara yapılan zulümleri görmezden gelen bu sömürgeci ülkelerin karşısında, İslam ülkelerini temsilen veto hakkı Türkiye’ye de verilmelidir. Bu konuları sıklıkla dile getirmeli ısrarla talep etmeliyiz. Mısır’da binlerce şehidimiz var. Onlar kazandılar. Sahabeden bir örnekle bunu yeniden hatırlayalım: “ Amiroğullarının şefi Ebu Bera'nın isteği üzerine Hz. Peygamber bu kabileyi eğitmek üzere kendi yetiştirdiği kırk öğretmeni gönderdi. Yolda Meune Kuyusu yanında kendilerine kurulan tuzaktan habersiz dinlenmekte olan bu kafile, pusuya düşürülerek katledildiler. Öğretmenlerden sadece develerin başında nöbet tutan iki kişi hayatta kalmıştı. Haris ve Amr. Haris olan biteni anlayınca yalın kılıç hainlerin arasına daldı ve şehid edildi. Geriye sadece Amr kalmıştı. Hainlerin liderlerinden Cebbar isimli biri Amr'dan ısrarla cenazeleri tek tek teşhis etmesini istiyor, "Burada cesedi olmayanı bana tesbit et!" diyordu. Sonunda cesedi bulunamayanın ismi tesbit edildi: Hz. Ebubekir'in azatlısı ve hicretin kahramanlarından Amir b. Füheyre. Onu ısrarla merak eden Cebbar ısrarlı merakının sebebini şöyle aktarıyordu. "Onu ben hançerledim, hem de sırtından. Ben tam hançerimi sırtından sokup göğsünden çıkardığımda beni hâlâ hayrette bırakan şu sözü söyledi: "İşte şimdi kazandım!" Cebbar şaşırmasın da kim şaşırsın? Öldüren o, ölen diğeri; bu durumda kazananın kendisi olması gerekmez mi? Bu nasıl bir tasavvur ki, "katil" değil de "maktul" başarılı oluyor. İhanet edip öldüren değil de ihanete uğrayıp ölen "İşte şimdi kazandım/başardım!" diyebiliyor? Amir Bin Füheyre gibi Müslüman olduğunu söylemek,ama Cebbar gibi düşünmek. İşte asıl acı olan da bu. “

2 Haziran 2013 Pazar

HEDEF ÇÖZÜM SÜRECİDİR

Bazı illerde birkaç gündür ısmarlama gösteriler yapıldı. Bu gösterilerin asıl sebebi kesinlikle Taksim gezi parkındaki ağaçlar, içki satışlarının akşam belirli saatlerden sonra yapılmaması, yeni köprüye Yavuz Selim adının verilmesi değildir. Asıl hedef çözüm süreci, değişim yani Yeni Türkiye’dir. , Anadolu’da barışın yeniden tesis edilmesinin ciddi adımlarının atılmasından, ekonomik olarak güçlenilmesinden, milli sanayimizin hızla yapılanmasından, bölgede sözü dinlenen lider ülke pozisyonuna gelinmesinden,yakın gelecekte dünyada söz sahibi olan ülkeler sıralamasına girecek stratejik adımların atılmasından yani kısacası son on yıldır bağımsız bir ülke olarak hızla gelişmemizden rahatsız olan batının; kendi güdümünde olmayan yeni bir Türkiye’den intikam alma çabalarıdır. Yeni Türkiye’den rahatsız olan İsrail, ABD, İran ve kukla Suriye Baası; Suriye’deki halkın direnişini sürekli uzatmaya çalışırken ve komşumuzdaki olayların ülkemize de sıçramasına gayret ederken aşağılık senaryolarında kendilerine gönüllü figüranlar bulabilmektedir. Bunlar laikçi kemalistler, sol örgütçükler, CHP ve İşçi Partisi’dir. Zaman zaman kendilerine işlerini kolaylaştıracak, halkın duygularını kışkırtarak yasal olmayan eylemlere katkı vermelerini sağlayacak orantısız güç kullanıcılarda bulabilmektedirler. ABD ve AB dün yaptıkları sözde demokrasi yanlısı açıklamalarında olayları Tahrir gösterileriyle eşdeğer yorumlamışlar, gerçek yüzlerini göstermişlerdir. Oysa Türkiye halkı Tahrir’ini veya baharını on yıl önce sandıkta yapmıştır. Sonraki referandum ve seçimlerde bunu en demokratik biçimde; yine seçim sandığında pekiştirmiştir. AK Parti’nin seçimle gitmeyeceğini görenlerin cuntacı/darbeci damarları yeniden depreşmiş sokaklarda terörle iktidar olabileceklerini hayal etmeye başlamışlardır. Önlerine ise batı ülkelerinin istihbarat örgütlerinin hesabına çalışan; nesli tükenmiş ideolojileri maske olarak takan, kızıl bayraklar taşıyan terör örgütçüklerini almışlardır. Sokaklarda terör olaylarıyla iktidar olunacağını kimse sanmasın. Anadolu insanı 85 yıl sonra elde ettiği özgürlüğü, insan yerine konulmayı, barış ortamını tekrar sömürgeci beslemesi ergenekoncu statüko artıklarına bırakmayacak, devletine sahip çıkacaktır. Halkımız her zaman iktidarını sandıkta belirleyecek kesinlikle çapulculara prim vermeyecektir. Hele hele sömürgecilerin figüranı hiç olmayacaktır. Çözüm/değişim süreci kesintisiz devam etmelidir. Bunun için yapılan hükümet karşıtı eylemlerin ne anlama geldiğini her ortamda anlatmalıyız. Birlik ve beraberliğimizin bozulmasına asla izin vermemeliyiz.

28 Mayıs 2013 Salı

MAZLUMA MEZHEBİ SORULMAZ

“ Sekiz ay kadar önce Suriye’nin Lazkiye bölgesinden Muhammed Ali’nin anlattıklarını sizlerle kısmen paylaşmıştım. İran’dan ve Lübnan’dan gelen Esed rejimi yanlısı birliklerin özellikle Akdeniz sahilinde yaptıklarını yazmaya elim varmamıştı. Ne yazık ki şimdi Esed rejimi yanlıları daha da azmışlar. Muhammed Ali o günlerden beri kendi bölgesindeki katillere karşı direnen devrimci güçlerle beraber. Geçen hafta ondan telefonla aldığımız bilgiye göre akrabalarından 300 kadın ve çocuk ‘özellikle bıçaklar’ kullanılarak boğazlanmışlar;70 civarında ihtiyarı da evlere doldurup üzerilerine benzin döküp yakmışlar. O hafta toplam olarak 2200 şehit vermişler Muhammed’in akrabaları. “ Mazluma dini sorulmaz; mezhebi hiç sorulmaz. Suriye konusunda düşünce karmaşasının mezhep ekseninde saflara ayrılması bütün akıl sahibi Müslümanların istemediği bir durum. Suriye’deki Esatçı katliamı görmezden gelmeyi ve bu katliamı yapanların tarafında olmayı nasıl ifade edeceğiz? Ümmet gönlündeki değer kaybını önce İran’la ilgili olarak yaşadı. 1979’lardaki kredisini zalim Esed rejimini desteklemekle yok etti İran. Bütün yakın duruşuna rağmen Suriye halkından yana tavır koyan Türkiye’nin karşısında bir Suriye politikası izlemesi İslam ümmetince sorgulanmasına yol açtı İran’ın. Lübnan Hizbullah’ı liderinin açıklamaları ise dehşet verici. Nasrallah “Cihat ilan etmemize gerek yok, Suriye’deki savaşa on binlerce insan göndermemiz için iki kelimemiz yeter. İsrail’e yapılan savaşın ilk günlerinde olduğu gibi size zafer vaadediyorum. Biz bu savaşa gireceğiz ve kazanacağız.” demiş. Suriye halkıyla savaşacak yani. Amerika’nın Irak’ı işgalinde neden onbinlerce adamını gönderip Müslüman halkla birlikte direnmedin diye sorarlar adama. 2006‘da İsrail’e 33 gün direnen Hizbullah’a bütün ümmetçe dua ediliyordu. Kimse Şii-Sünni ayrımı da yapmıyordu. O gün işgalcilere karşı direnen namlular bugün Suriye halkına/İslam dünyasına doğrultuldu. Şimdi karşılarında İsrail değil Suriye kadınları, çocukları ve ihtiyarları var. Nasrallah’ın zalim ve katil bir Baas rejimine destek vermesi ümmetin gönlündeki Hizbullah tahtını ters yüz etti. Müslümanların safı birilerinin mezhep veya jeopolitik çıkarları değil halkın özgürlüğü ve adalet olmalıydı. Yazık ettiler. Yanlış saf tuttular. Kaybedecekler. Çünkü halka silah doğrultanlar ve zalimler her zaman kaybetmeye mahkumdurlar. Müslümanların duasını kaybedenler sonunda askeri olarak da kaybedeceklerdir. İsrail Suriye’yi vurdu ve Türkiye’de Suriye rejiminin karşısında, demek ki Türkiye ve İsrail aynı saftalar diye lafazanlık yapanlara sormak lazım.” Neden Akdeniz’de uçağımızı düşüren; Akçakale, Cilvegözü ve Reyhanlı’yı kana bulayanlar, kamplara sabotaj hazırlığı yapanlar yani Şam yönetimi İsrail’e misilleme yapma gereği duymadı?” Cevabını da biz verelim: “İsrail Esed yönetimini değil; ya muhalif devrimcileri ya da direnişçilerin eline geçecek tesisleri vuruyor, onların güçlenmesini istemiyor. Arada bir çatışmacılık oyunları oynuyorlar o da bizim medyamız ve muhalefetimiz için olsa gerek. Bakın İsrailli bir istihbarat yetkilisi Suriye direnişinin başladığı yıllardan beri sakladıkları niyetlerini şöyle anlatmış The Times gazetesine:” Suriye’de İslamcı militanlar olacağına Esed olsun.Böyle bir durumda Esed’i tercih ederiz.Eğer Arap dünyasında aşırı dinciler orada güçlenecek ve Suriye kaosa düşecekse, bildiğimiz şeytanı bilmeyip hayal edebildiklerimize tercih ederiz.Yerinde duran ama güçsüz bir Esed rejimi bizim açımızdan daha iyi olur.” Açıklamalara İsrail hükümetinde de yalanlama gelmemiş. İsrail, dolayısıyla ABD ve batı dünyası Suriye muhalefetini dindar olarak gördükleri için onların güçlenmesini istemiyorlar. Kendilerinin kontrolünde olunmasını istiyorlar. Onlar İslamcı bir yönetim iktidara gelirse ve Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirirse Türkiye’nin etki alanının İsrail-Ürdün sınırına dayanacağını görüyorlar ve bundan rahatsız oluyorlar. Muhalif olmayı kendine meslek edinen bazı arkadaşlarımız Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını anlamaları gerek. Yoksa ‘Türkiye’nin yeni iç ve dış politikasını doğru pencereden göremiyorlar’ ve bilmeden eski statükonun ekmeğine yağ sürüyorlar. Önce kendilerinin söylemleri ile Ergenekoncu artıklarının söylemlerinin neden örtüştüğünü araştırmaları gerek. Müslüman fehim sahibidir. Yıllardır söylediğim değişimi yine de tekrar edeyim. “Neredeyse 85 yıl halkıyla ayrı yönlerde hareket eden bir devlet vardı. Devlet, halkının kendisine hizmet etmesi gerektiğini ve varlığını kendisine borçlu olduğunu söylerdi, senin varlığın sadece benim içindir derdi. Devlet denilince akla ilk gelen dipçik veya coptu Anadolu insanımız için. Ama son on yıldan beri yaşanan değişim süreci devletle halkı aynı çizgiye, aynı istikamete getirdi. “Artık devlet halkının hizmetinde.” Artık halkın devleti kuruluyor,’Yeni Türkiye’ kuruluyor. İşte halkımızın can-ı gönülden destek verdiği değişim/çözüm süreci ‘halkın devletinin’ oluşturulma aşamalarıdır. Cılız itirazlar bu gerçeği değiştiremeyecektir. Bakmayın siz muhalefetçiğin gürültüsüne ve sığlığına; içeride barış ve adaleti, dışarıda ise onurlu bir siyaseti halkımız sonuna kadar destekliyor,destekleyecektir. Değişim sürecine inadına kör olan ve kendi ülkesine karşı, düşman ülke imiş gibi muhalefet eden, başarılarımızı korkunç bir mağlubiyet olarak göstermeye, batının/batılın başarısızlıklarını, hezimetlerini ise onların galibiyeti olarak izaha çalışan sömürge kültürü ile beslenmiş medyayı ve aydıncıkları ibretle izliyor halkımız. Yapılan her şeyi amuda kalkıp yorumlayan, tek ilkelerinin Türkiye’nin iflah olmaması, Yeni Türkiye’nin başarısız olması ve eski düzenin gelmesi için çabalayan bir muhalefetimiz var ne yazık ki... Bu muhalefetin dünyada eşi benzeri olmadığına inanıyorum. Ama şimdiden söyleyeyim: “Boşuna debeleniyorlar, başaramayacaklar.”