18 Ekim 2007 Perşembe

DEĞİŞİM SÜRECİ

Türkiye’de son yıllarda çok önemli değişimler yaşandı. Bu değişimler hem iç hem de dış politikamızda hayli olumlu yeni gelişmelere neden oldu. Türkiye’mizdeki değişim süreci; ilk defa ABD’den bağımsız olarak siyasi istikrarımızın sağlanmasını, ekonomik kalkınmamızın hızlanmasını, demokrasiye bakışımızın daha ileri bir noktaya ulaşmasını, özgürlüklerin önündeki engellemelerin her geçen gün daha da azalmasını, dış politikamızın ülkemizin çıkarları doğrultusunda yeniden yönlendirilmesini getirdi. Yani Anadolu insanı yarım asırdır hapsolduğu etrafını çeviren demirden dağları eritip dış dünyaya çıkmaya ve özgürce hareket etmeye başladı.Gelecekteki nesiller 11 Haziran 1944’ten, 15 Mayıs 2006’ya kadar geçen ABD’ye bağımlı olduğumuz süreçte neler kaybettiğimizi tarih kitaplarında okuyacak ve hayıflanacaklardır. Bağımsız dış politika üretemememiz ülkemize olduğu kadar geçmişte yine bizim bir parçamız olan kardeş ülkelerin de sıkıntıda kalmalarına neden olmuştu. Tabi bu sıkıntılarımızın hem ABD’ye hem de Rusya’ya yaradığını bilmek için kâhin olmamız gerekmez. Mesela bunlardan birini anmadan geçemeyeceğim. 1999 yılında Nahçıvan Meclisi uzun çalışmaların sonucunda bir karar alır. Bu karar nedir biliyor musunuz? Türkiye’ye iltihak etmek. Aynı Hatay gibi, yani Türkiye’nin bir parçası olmayı kabul ederler. Bununla bizim neler kazanacağımızı hayal edebiliyor musunuz? Karar Türkiye’ye bildirilir ama reddedilir, ilgisiz bir tavır takınılır. Çünkü o zamanlar bizim, ne kendi başımıza karar alabilme ne de uygulayabilme cesaretimiz yoktur. Velhasıl bu talep de kapatılır ve unutturulur gider. Ama geçti o günler. Artık ülkemiz Orta Doğudan Orta Asya’ya, Pakistan’dan Uzak Doğudaki Endonezya ve Malezya’ya kadar ‘uluslar arası harekât plânı’ yapmaktadır. Tabiî ki tarihi tecrübemiz bunu başarmamız için bizlere kolaylıklar sağlayacaktır.Komşularımızla olan ilişkilerimiz tarihimizde olmadığı kadar iyi bir duruma gelmiştir. Diğer İslâm ülkeleriyle olan ilişkilerimizde öyledir. İslâm konferansı Teşkilatı Genel Sekreterliğini Türkiye’nin almasından sonra bu örgütün işlevi gün geçtikçe artmaya başlamış, umut verici yeni bir kimlik kazanma yoluna girilmiştir. Bu ülkeler arasında’ tercihli ticaret’ yapılması için çalışmalar sürdürülmektedir. İKÖ genel sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun titiz çalışmaları sonucu İKÖ yeniden şekillenmektedir.2007’de açıklanan ve merkezi İstanbul’da olacak olan “İslami Yardım Fonu” bütün Müslüman ülkelerdeki yardım kuruluşlarını tek çatı altında toplayarak gerekli bir koordinasyonu sağlayacaktır. “İslam Barış Gücü” olarak adlandırılabilecek bir adım dünyanın dört bir yanında sıkıntıda olan Müslüman ülkelerde etkin görevler yapabilecektir. İlişkilerimizin en güzel bir şekilde geliştiği İran’la 2007 Temmuz’unda enerji protokolü hazırlanmıştır. Bu anlaşmaya göre İran doğal gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanacaktır. Aynı anlaşmada İran bazı kuyuların işletmesini ihalesiz olarak Türkiye’ye vermiştir. Yine İran ve Türkiye arasında termik santraller, barajlar ve elektrik üretimi konusunda yeni anlaşmalar sağlanmıştır. Önümüzdeki 2007 Ekim ayında 450 milyar doları elinde tutan körfez sermayesinin İstanbul’da yapması beklenen toplantı ülkemize tabiî ki çok şey kazandıracaktır.AB ile olan ilişkilerimizin devam etmesi ülkemizin lehine olmaktadır. 50 yıllık bir geçmişi olan bu sürecin sonunda ülkemiz bu topluluğa alınmasa da, kendi isteğiyle girmekten vazgeçse de bu süreci yaşamalıdır. Çünkü siyasi, hukuki, sosyal ve ekonomik açılardan birçok şekilde yararlanacağımız ortadadır.Türkiye’nin yanında; Türkmenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, KKTC, Tacikistan ve Gürcistan’ın da bulunduğu bir birliğin oluşturulması çalışmaları tahminimizden daha hızlı ilerlemektedir. Merkezinin İstanbul olması planlanan bu birliğin yatırım fonları, ortak parlamentosu ve icra mekanizması olacaktır. Ülkemizdeki statükocu hazımsız işgüzarların Cumhurbaşkanlığı krizi çıkarmaları sonucu bu yaz açıklanması gereken bu oluşumun açıklanmasının ertelenmesi söz konusu olmuşsa da en yakın zamanda ilanı beklenmektedir. 2006’da Gürcistan’la karşılıklı olarak vize uygulamasının kaldırılması, 2007 Temmuz ayından itibaren Orta Asya Türk Devletlerine vize uygulamasının kaldırılması, THY’nın 2007’nin mayıs ayından itibaren Batum’a iç hat uçuşları uygulaması başlatması bu projenin ilk aşamalarıdır.Türkiye’miz bütün bu gelişmelerde hem aktif hem de doğal lider konumundadır. Bu biraz da çevremizdeki ülkelerin tarihi geçmişimizden dolayı bizden beklediği bir misyondur.Türkiye’mizin bütün hızıyla tam bir milli dönüşüm süreci yaşadığının bilincinde olmalıyız. Bu sürecin bir parçası olarak, Sivil Anayasa’nın hazırlanması aşamasında, başta YÖK olmak üzere statükocu elitlerin uzantılarının ellerindeki saltanatın alınacağını görerek kuru gürültü yapmalarına kulak asılmamalıdır. Kervan yürümelidir. Geçmişine sahip çıkan, geleceği görme ufku olan, kendine güvenen, izzetli, güçlü bir ülke olma yolunda yürüyen bir toplum olmamız duası ile …***
E.AHMET HATİP

Hiç yorum yok: