18 Ekim 2007 Perşembe

SILA-İ RAHİM

Dinimizin farz kılıp ısrarla vurguladığı ahlaki kuralların başında sıla-i rahim gelir.Soy birliğine sahip olanların ne kadar uzak olurlarsa olsunlar ,ilişkilerini sürdürmeleri,birbirlerini sevmeleri,birbirlerine karşı şefkat beslemeleri ,maddi destek sağlamaları,ve sıkıntılı zamanlarda sıkıntılarını giderecek girişimde bulunmaları sıla-i rahimdir.Bir umre seyahatinin sıla-i rahim ibadeti sınıfına girip girmediğini bilmiyorum ama o beldelere ve orada ki kardeşlerime özlemimin yoğunluğundan bu başlığı kullanmayı arzu ettim.
Nasip olmuş bir umre seyahati yapmıştım. Sanki dün gibi her anını hep yeniden yaşarım.Önce Bağdat’ıma uğramıştık.Bağdat’ıma diyorum çünkü İstanbul’um gibi, Kayseri’m gibi,Maraş’ım, Urfa’m gibi Bağdat’ım da hiç yabancılık çekmediğim benim yurdum.Komşusu İran’la on sene boyunca yaptığı ahmakça savaştan çıkmanın yorgunluğunu atamamış Bağdat’ım. Mezarlıkları ölenlerin resimleriyle ,plastik çiçeklerle süslenmiş,yüzlerce ,binlerce mezar...Hepsi gençler ölenlerin...Ahh akılsız başımız...Saddam zaliminin ulusalcılık oyununa gelinmiş Müslümanlara bir çeşit harakiri yaptırılmıştı.Zalimin oyununa gelmeyenler ise Halepçe’deki kardeşlerimiz gibi zehirlenerek katledilmişlerdi.Saddam aleyhine konuştuğumuzda trafik lambalarından bile gözetlendiğini ve dinlendiğini iddia edecek kadar sinmiş,korkmuş ve bezmiş insanlar...Aşırı korkunun , insanın doğru düşünmesini ve aklını kullanabilmesini dumura uğrattığına açık bir şekilde şahit olmuştum.
İmam-ı Azam’ı ziyaret ettim.Abdulkadir Geylani hazretlerini ,Sırrı Sakati,Cüneyt Bağdadi ve Musa Kazım hazretlerini... Onların yaşadıklarına iman ettim.Sokakta diri olduğunu iddia edip gezinen “ giydirilmiş kalaslardan / badanalı kabirlerden “ çok farklıydılar.Aşkın ölmediğine,şehitlerin ölmediğine iman ettim,onlar diriydiler...Onlar çok güzeldiler ,onları seviyorum...
Ve Medine’m... Canım Medine’m...Kentlerin sevgilisi...Güzeller güzelinin misafiri olduğu Medine’m...Yüreğimden,sevgili Mustafa İslamoğlu’nun “Takdim” şiiri dökülüyor : Özlemekten yorulmuşum kapında durdur beni / Ucu sana dek ulaşan bir zincire vur beni / Beni çöllerden sorma ki sonra mecnun yerinir / Aşksızlıktan taş kesilmiş şehirlere sor beni / Karanlık yerlerimi bir bir soyundum asfaltlara / Şimdi yüreğim üşüyor giyindir ey nur beni / Ben Leyla’ma gidiyorum çekil önümden leyla / Gayrı Cennet olsan durmam bak çağırıyor beni / Toprağımın gözlerinden çöllerin yanağına / Süzülen bir damlayım yar kabul buyur beni / Hangi denize attımsa tutuştu saçlarından / Bir kez bak yoksa bu yürek yarı yolda kor beni.
Babasını yıllardır görememiş çocukların heyecanıyla,özlemiyle ziyaret ettik Efendimizi (as) ...” Es-Selamü aleyke Ya Rasulallah...” Özlem , ışık,nur,saygı sevgi,heyecan,aşk...aşk ...aşk...Seni çok seviyorum sevgili Peygamberim...
O gün oruçluyduk...İftarımızı mescitte hurma ve zemzem suyuyla sevgili Peygamberimizin yanında ‘Cennet bahçesi’ denilen yerde yapmak niyetindeydik.İkindi namazından sonra, akşam yemeğini yapma sırası ben de olduğu için otele döndüm.Yemekleri hazırladım.Yorulmuştum,biraz uzanayım dedim , dalmışım.Ezan sesiyle yerimden fırladım.Çabucak abdest alıp mescide yöneldim. Akşam namazını içeride kılıp ,iftar etmeliydim.Ama heyhat...Ancak kapının eşiğinde yer bulabildim.Hem çok üzülüyor hem de kendime kızıyordum.Uyumanın sırası mıydı sanki.Namazın bitmesini bekledim içeri girebilirim umuduyla,ne gezer...Birileri elime bir bardak zemzem suyu tutuşturdu.Herkes iftar ediyordu.Ben kendi kendime sızlanıp dururken,içimden bir ses “ Yaratılanların en güzeli Efendimizin kapısının eşiğinde iftar etmek saadeti kimin eline geçmiş ? Bunun kıymetini bilmelisin!” dedi. Kurban olduğum eşik...İçime sevinç dolmuştu.Büyük bir mutlulukla zemzemi içtim,şükrettim...
Vakit namazlarını hep Efendimizin mescidinde kılıyorum ayrılmak istememecesine.Bir namaz sonrası mescitten çıkarken Derviş Hocamla (Rha) ve şehrimizin nuru Seyda hazretleri ile karşılaştık.Sevindik,hemen ellerini öpmek için yöneldik,bırakmadılar.Yeni gelmişlerdi,boyunları bükük mahzun mahzun oturuyorlardı.” İçeri girseydiniz hocam”dedi birileri.Her ikisinin de gözlerinden yaşlar dökülüyordu...”Ne yüzle kurban ...ne yüzle...” dediler. Aman Allah’ım! Asıl sevgi,edep,ilim,aşk bu olsa gerek...Onlara olan muhabbetim daha da arttı.
Gözyaşlarıyla ayrıldık Medine’mden.
Yönümüz ; Mekke’me ,Kabe’mize...Bambaşka bir heyecanla Efendimizin hicret yolunda ilerliyoruz. Kentlerin anasına ,güzel şehre yaklaştıkça heyecanımız artıyor.
” Buyur Allah’ım buyur ! Buyur ki senin ortağın yok,emrine amadeyim buyur! Hamd sana,nimet senden ve mülk senin ! Ortağın da yoktur senin ! “ duasını ‘aslıyla’ dillendiriyoruz. Heyecan ve gözyaşları birbirine karışmış.
Cahit Zarifoğlunun “Reca” şiiri dökülüyor dilimden : “ Bohçam boş / Öteberim eksik / Azığım kuru / Canım aç / Yüzüm sana çevrili / adımım sana / ırmaklarına bir lokma suyla geldim,su denmez / kabul ola af ola. “
Yağmurlu bir zamanda girdik Mekke’ye. Kabe’yi gördüm. Ayaklarım yere basmıyordu sanki. Aman Allah’ım, bu ne güzellik ! Tecelliyat ne muhteşem yapmış bu binayı.Başka bir şey görmek istememecesine gözlerimi ayıramıyorum. Dua,dua,dua ve namaz. Ardından tavaf.
”Yanar dururum / Döner dururum / Kalmaz gururum / Pervanemiyem.”
Tavaf ; okyanusta bir damla olmak ve bu okyanusla bir olup, dönmek.Elektronun atom çekirdeğini tavafı gibi, Ay’ın Dünya‘ yı tavafı gibi,Dünya’nın Güneş’i,Güneş sisteminin ait olduğu galaksisini ,saman yolu galaksisinin kendi Kabe’sini tavafı gibi.Evrendeki her şeyin; en küçük yaratılandan ,en büyük yaratılana kadar ,Yaradan’ı tavafının bir parçası olmak tavaf...
Arafat. Dua mekanı.. Acizliğimizle ,mahrumiyetimizle ,küçüklüğümüzle yalvarıyoruz,sızlanıyoruz,inliyoruz.Başka kapı yok.” Duamız olmasaydı ne işe yarardık ki” Allah’ım.Dualara icabet edensin... “ Allah’ım / Kuvvetimin tükendiğini sana arz ediyorum / Gücümün azaldığını / İnsanların gözünde küçük düştüğümü sana şikayet ediyorum! / Ya Erhamerrahimin! / Sensin ezilmişlerin Rabbi ! / Sensin benim Rabbim ! / Beni kimlerin eline bıraktın?/ Bana gaddarlık yapan yabancıların eline mi? / Yoksa davamı ipotek edecek bir düşmana mı? / Eğer bana gücenmedinse/kesinlikle bunlara aldırmıyorum./ Lakin iyiliğin beni rahatlatacaktır. / Senin nuruna sığınırım ; / karanlıkları aydınlatacak nuruna... / Gelecek gazabın ,bana ulaşacak öfkenden kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum./ Sana sığındım , yeter ki razı ol! / Güç ve kuvvet sendendir,yalnız senden.” ( İbn Hişam 2 /29-30 )
Arafat’ta yüreklerimizi göz yaşlarımızla yıkadık,Mekke’ye döndük...
..............................
Yaşamımdaki en güzel günlerdi .Çok özledim...Rabbim hepimize nasip etsin.

E. Ahmet HATİP

Hiç yorum yok: