12 Eylül 2012 Çarşamba

SİYASİ LİNÇ KAMPANYASI

Bu gün ABD ve Avrupa ekonomik krizle kavrulurken, Türkiye, komşuları ile olan ticaret ve İslam dünyası ilişkileri ile bırakın krizden olumsuz etkilenmeyi, krizi fırsata çevirerek her geçen gün büyüyor. Yeni Türkiye’nin iç ve dış politikadaki başarıları neticesinde Ortadoğu’da bağımsız bölgesel lider durumuna gelmesi sömürgeci ülkeleri tedirgin ediyor. Eski sömürgelerini kaybetmemek ve Büyük Ortadoğu Projelerini istedikleri gibi uygulayabilmek için, Türkiye’yi hem bölgesinde hem de ülke içinde zor duruma düşürücü programlarını uyguluyorlar. Komşularımızda gelişen olaylar, ülke içindeki terör ve provokasyonların asıl sebebi bu. Anlamalıyız ki maruz kaldığımız terör aynı zamanda diplomatik bir silah olarak kullanılıyor. Suriye’deki BAAS düşme noktasına gelince yerlileri ortaya çıktılar. Türkiye’yi karıştırarak; yazılarında ve konuşmalarında, dış politikamızı kasıtlı olarak yanlış aksettirerek, Antakya gibi illerimizde ipliği pazara çıkmış solcu müsveddeleriyle güdük mitingler düzenleyerek Şam yönetimini rahatlatmaya ve ona biraz daha katliam yapması için zaman kazandırmaya da çalışıyorlar. Bu olaylar olurken, bir kısım basınımızın ve köşe yazarlarının almış oldukları tavra dikkat çekmek istiyorum. Beytüşşebap ve Gaziantep’teki alçak saldırının acısını yaşarken Afyonkarahisar’da meydana gelen olayla yüreğimiz yandı. Basının hemen bildik yayına başlamasını daha önceki olaylarla bir arada değerlendirdiğimizde bu olayında hemen hükümete ve kurumlara karşı bir linç kampanyasına, karalamaya ve fırsatçılığa dönüştürüldüğünü gördük. AK Parti hükümeti on yıldır hukuk devleti anlayışını kökleştirirken, devlet kurumlarını şeffaf hale getirirken, devletin içindeki yanlış anlayışlara ve odaklara karşı mücadele ederken basın yoluyla sürekli direnenler şimdi de bir terör olayını veya herhangi bir kurumdaki bir veya birkaç kişinin hatasını bütün kuruma, bütün çalışanlarına ve hükümete linç kampanyasına dönüştürüyorlar. Milleti galeyana getirmeye çalışıyorlar. Güvenlik güçleri canını ortaya koyup terörle mücadele ederken, Suriye halkı Esat zalimine direnirken; boğaza karşı villalarında keyif çatan seçkin beyefendiler alkollü içkilerini yudumlayarak ahkâm kesiyorlar, hükümete ve başta içişleri ve dışişleri bakanlığı olmak üzere bütün kurumlara saldırıyorlar, kara propaganda ile psikolojik savaş ortamı hazırlıyorlar. Tıpkı dedeleri ve babaları gibiler. Anadolu insanı bunların şapka kanunu için bir kadını bile asan paşa dedelerini, Hilton Otelinin terasında viski kadehi ve purosu elinde işçi haklarından ve proletarya diktatörlüğünden bahseden babalarını unutmadı… Osmanlı’nın topraklarını ve Abdulhamid’in buldurduğu petrolleri bile efendilerine peşkeş çekenler, Sırpları, Bulgarları, Yunanlıları ayaklandırıp şimdi de pkk’yı kullananlar, sömürgeciler hapşurduğunda nezle olanlar; yani batının çomarları bunlar. Bu seçkinler Selanik’ten ve balkanlardan göç ettikleri günlerden beri; atadan dededen hep böyledirler. Halka hep yabancıdırlar ve sadıkane bir şekilde batıya hizmetlerini sürdürdüler. Kurtuluş Savaşında bile Anadolu insanı ‘savaşmış’ sadece bu seçkinler ‘kurtulmuştu’. Cumhuriyetin ilk yıllarında, burjuva sınıfı oluşturmak için devletin bütün kredileri, teşvikleri, bayilikleri bu elitlere yönlendirilmişti. Müslümanların, Ermenilerin ve Yahudilerin talan edilen vakıf malları ve kişisel binalarının,arazilerinin,bağlarının ve bahçelerinin üstüne sadece bunlar oturmuşlardı. Zengin oldular, iktidar oldular ve Anadolu insanına karşı savaşları hiç bitmedi. Bütün önemli kurumları işgal ettiler; eğitim, müzik, sinema, tiyatro, edebiyat, basın, ekonomi ve benzeri çalışmaların çoğunda oligarşik bir yapı oluşturdular. Siyasette bile sağcı-solcu yapılanmaların bir çoğunda kaymak tabakası oldular. Hiçbir yerde Anadolu insanına yol vermediler. İşte şimdi en çok yaygara yapanlar bunların basındaki uzantıları oluyor. Gazete ve televizyonlarından aralıksız saldırıyorlar ve terörün yaygınlaşması, Türkiye’nin sıkıntıya girmesi için çırpınıyorlar. Boşuna çırpınıyorlar. Boşuna debeleniyorlar… Zaman değişti. Artık devlet milletine hizmet ediyor. Değişim süreciyle ve yeni anayasa ile bu süreç daha da pekişecektir. Kazanan, batıya/batıla ve onların yerli işbirlikçileri elitlere karşı direnen, Yeni Türkiye’nin Anadolu insanı olacaktır. Batı işbirlikçilerinin tehditleri, gürültüleri boşunadır. Geçen yazımızda dediğimiz gibi ‘Kervan Yürüyecektir.’ Halkımız ‘değişim sürecine’ teveccühünü her geçen gün arttırıyor ve bunlara şairin deyişiyle şöyle diyor: “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın/gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın!” Hem unutmadan yeniden hatırlayalım; Firavun’da mü’minleri tehdit etmişti ama boğulmaktan kurtulamadı. Allah’ın yasası bu… Bir hatırlatma daha: Geçmişte Anadolu insanına yapmadığı zulmü bırakmayan statükodan, bu güne kadar en çok Müslümanlar ve Kürtler zarar gördüler. Kürtler Müslüman oldukları için daha çok ezildiler. AK Parti ile son 10 yılda, bütün Anadolu insanının neler kazandığını ve nerelere gelindiğini unutmamalıyız. Buna rağmen şimdi; değişim sürecini, insanımızın kazanımlarını görmezden gelenlere, halkın ve hakkın yanında olmayanlara, feraset sahibi olamayanlara ve zalimlerle aynı telden çalanlara Kur’an ın şu sözünü hatırlatırım: “ALLAH, AKLINI KULLANMAYANLARI PİSLİĞE MAHKÛM EDER!” ***