6 Haziran 2011 Pazartesi

Yeni Anayasa ve Seçimdeki tercihimiz: Ya Vesayet Ya Tam Demokrasi

Yeni Anayasamız nasıl olmalıdır?
İnsan onuruna dayanan, Yeni Anayasanın en önemli önceliği devlet iktidarı karşısında insanı esas alıp, insan haklarını güvence altına almak olmalıdır. Demokrasi ve insan haklarını daraltan, ideolojik tercihlere değil; birey, özgürlük, halk iradesi, hukukun üstünlüğü gibi vurgulara sahip olmalıdır.
Temel ilke “özgürlük kural, sınırlama istisnadır” ilkesi olmalıdır.
İnsan haklarının düzenlendiği maddeler kısa ve evrensel standartlara uygun olmalıdır.
Herkes, insan onurundan kaynaklanan, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez ve devredilmez hak ve özgürlüklere sahiptir. Herkesin hak ve özgürlüğünün sınırı, başkalarının hak ve özgürlükleridir. Devletin temel amaç ve görevi, insan haklarını korumak ve bunların önündeki sosyal, siyasi, ekonomik ve benzeri her türlü engeli kaldırmaktır. Anayasa hükümlerinden hiçbirisi devlete, insan haklarını yok etme veya bu anayasada belirtilen ölçülerden daha fazla sınırlandırma yetkisi vermez.
Bireyin dini inanç ve pratiklerini, başkalarının haklarını ihlal etmeden özgürce kullanabileceği bir sosyal, hukuki ve siyasi çerçevenin oluşturulması, insan onuruna yaraşır bir hayatın temel gereklerindendir. Herkes, vicdan, din ve kanaat özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama, örgütlenme ve ayin suretiyle düşünce ve inançlarını açıklama ve yayma özgürlüğü ile din veya inanç değiştirme özgürlüğünü de içerir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç, pratik ve kanaatleri ile içinde yer aldığı dini topluluktan dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Herkes, kendi dini ve inancı doğrultusunda eğitim alma ve verme, eğitim kurumları oluşturma ve müfredatını belirleme hakkına sahiptir. Bir dine ve inanca dayalı eğitim ve öğretim ile din kültürü ve ahlak öğretimi kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır. Tarafsızlık ilkesinin gereği olarak devlet kamu istihdamında dine, inanca, mezhebe, kanaate ve felsefi görüşe bağlı tercihleri ve pratikleri nedeniyle hiç kimseye ayırımcılık yapamaz. Bu güvence kamu hizmetlerinden yararlananlar için de geçerlidir. Vicdani ret bütün vatandaşlar için haktır. Kimse, dini ve felsefi inanç ve tercihlerine aykırı kamu hizmetlerine zorlanamaz. Vicdani red hakkı kamu yükümlülüklerinde eşitlik ilkesine uygun olarak kullanılabilir.Yeni anayasada ifade özgürlüğü şiddete çağrı, ırkçı, kin ve nefret söylemi, hakaret, özel yaşamı ihlal nedenleri dışında güvence altına alınıp serbest kılınmalıdır.
Uluslararası çalışmalarda Türkiye “yarı-demokrasi” ya da “kısmen özgür” ülkeler arasında gösterilmektedir. Yeni anayasa bu tanımlamaya neden olan vesayetçi mantığı terk etmelidir.Egemenliğin halka ait olduğunu vurgulanmalı, halk adına egemenliğin sadece yasama, yürütme ve yargı tarafından kullanılabileceği belirtilmelidir.
“Egemenlik kayıtsız şartsız halkındır. Halk egemenliği, yasama, yürütme ve yargı organları eliyle ve anayasanın koyduğu esaslara göre kullanır.”
Yeni anayasa mutlaka Türkiye Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) vesayet tartışmalarının dışına çıkaracak düzenlemelere yer vermelidir. Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalıdır.
Milli Güvenlik Kurulu anayasal kurum olmaktan çıkarılmalı, oluşumu ve çalışmalarında siyasi iktidar tek belirleyici olmalıdır. Genel Kurmay Başkanı dışında asker üyeye yer verilmemelidir. Dış savunma haricindeki tüm güvenlik birimleri İçişleri Bakanlığı’na bağlanmalıdır.
Silahlı Kuvvetler bünyesinde yüksek komuta kademesine yapılacak olan bütün atamalar siyasi otorite tarafından gerçekleştirilmelidir. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının Yüce Divan’da yargılanmasından vazgeçilmelidir.
Vicdani red hakkını tanımalı ve vatan hizmetinin diğer kamu kurumlarında da yerine getirilebileceğine ilişkin açık hükümler ihtiva etmelidir.
Devlet Denetleme Kurulu, YÖK, RTÜK, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlar anayasadan çıkarılmalıdır.
Devrim Kanunlarına Yeni Anayasada yer verilmemelidir. Devletin ideolojik tarafsızlığı ilkesi ile çelişen Atatürkçülük, Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk İlke ve İnkılapları gibi ifadeler kullanılmamalıdır.
Anayasada yerinden yönetimin esas, merkezi yönetimin istisna olduğu ilkesine yer verilmeli, merkeziyetçilik azaltılmalı ve yerel yönetimler güçlendirilmelidir.
Olağanüstü hal rejiminin geçici bir tedbir olduğu; kararının siyasi irade tarafından verilebileceği belirtilmeli; insan haklarına ilişkin güvenceler güçlendirilmelidir.
“Sıkıyönetim”, bir olağanüstü yönetim modeli olmaktan çıkarılmalıdır.
Siyasi partiler hakkında ayrıntılı düzenleme ve yasaklamaya yer veren anlayış terk edilmelidir. Bu çerçevede şu ifade yeterlidir: “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Şiddeti teşvik etmemek, ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını savunmamak koşuluyla siyasi partilerin her türlü faaliyetleri anayasanın güvencesi altındadır.
Siyasi parti kapatma ya kaldırılmalı ya da en azından zorlaştırılmalıdır. Partilerin siyaset yapmasını zorlaştıran yasaklar kaldırılmalıdır. Siyasi partilere hazineden yardım yapılmasından kesinlikle vazgeçilmelidir. Seçme/seçilme konusunda vatandaşlık ve 18 yaş dışındaki sınırlamalar kaldırılmalıdır. “Onsekiz yaşını doldurmuş her vatandaş seçme, seçilme, siyasi partilere üye olma ve her türlü siyasi faaliyette bulunma hakkına sahiptir. Seçme ve seçilme hakkını kullanma, vatandaşın işlediği ve cezasını çektiği bir suç nedeniyle sınırlandırılamaz.”
YSK’nın oluşumu mutlaka çeşitlendirilmelidir. Şu tür bir yapı önerilebilir:
“Yüksek Seçim Kurulu üçü Yargıtay, ikisi Danıştay, üçü sosyal bilimler alanında çalışan öğretim üyesi olmak üzere sekiz üye ile TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin temsilcilerinden oluşur. Üyelerden siyasi parti temsilcisi dışındakiler altı yıl için seçilirler. Yargıtay ve Danıştay’dan belirlenecek üyeler Yargıtay ve Danıştay’ın genel kurullarınca, akademisyen üyeler ise TBMM tarafından seçilirler. YSK’nın kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabilir.
Devletin temel görevinin bireylerin güvenliklerini sağlamak olduğu belirtilmelidir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının tesisi için öncelikle devletin ideolojik tarafsızlığının sağlanması zorunludur. HSYK ve yüksek yargının oluşumu ile Anayasa Mahkemesi’nin ve Sayıştay’ın görev ve yetkileri konularında revizyonlar yapılmalıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin temel görevinin siyaset üzerinde vesayet müessesesi olarak çalışmak değil, insan haklarının güvence altına alınması olduğuna dair açık bir vurgu yapılmalı; anayasada verilenler dışında başka yetki kullanamayacağı ifade edilmelidir. Üyelerinin çeşitliliği sağlanmalı ve çoğunluğu TBMM tarafından seçilmelidir.
Türkiye’de askeri bürokrasinin siyasi sistemdeki ağırlığının bir sonucu olarak, Anayasaya dâhil edilen Askeri Yargıtay ve AYİM kaldırılmalıdır. Bu yenilik, askeri bürokrasinin sahip olduğu güçlü konumunu normale düşürmek için önemli olduğu kadar, hukuk devletine uygun bir yargının tesisi açısından da vazgeçilmezdir.
Yeni anayasada vatandaşlık etnik temele dayanmaksızın tanımlanmalı ve devletin hiçbir ayırım gözetmeksizin herkese eşit davranacağı belirtilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, devlet ile bireyler arasındaki hukuki bağı ifade eder. Vatandaşlar arasında etnik köken, dil, din, mezhep, cinsiyet, ideolojik düşünce ve benzeri hiç bir ayırım gözetilemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları eşit haklara sahip onurlu birer birey olarak vatandaşlık hakkından yararlanırlar. Hiç kimse kendi rızası hilafına vatandaşlık hakkından mahrum bırakılamaz.

Eğitimde anadilin kullanılmasına ilişkin yasaklamalar kaldırılmalıdır. Herkes kültürel, bilimsel, dini ve sanatsal faaliyetlerinde anadilini kullanma, anadilinde eğitim, öğrenim ve kamu hizmeti görme hakkına sahiptir. Resmi dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bu hakkın kullanımına engel değildir. Bu hakkın kullanımına ilişkin esaslar kanunla düzenlenir.
Anayasaların bir toplumsal sözleşme olduğu esprisine uygun, kısa ve öz ifadelerden oluşan ve temel değerlere yer verilen bir Başlangıç metni konabilir. “Biz Türkiye halkı; bütün insanların evrensel hak ve özgürlüklere sahip olduğu inancını taşıyoruz. Tüm bireylerin hiçbir ayrımcılığa maruz kalmaksızın eşit olduğunu kabul ediyor ve bütün farklılıkları kültürel bir zenginlik olarak görüyoruz. Evrensel barış idealini paylaşıyor ve doğanın dengesini korumayı bir insani sorumluluk sayıyoruz. İnsan haklarını, hukukun üstünlüğünü, çoğulculuğu, özgürlüğü ve eşitliği esas alan ve herkesin insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamasını hedefleyen demokratik bir düzen kurmak istiyoruz. Bu anayasayı, birlikte yaşama irademizin bir beratı olarak kabul ve teyit ediyoruz.”
Anayasalarda hiçbir surette değiştirilemez hükümlere yer verilmemelidir.
Yeni anayasayı mutlaka parlamento yapmalıdır. Ayrıca % 10 baraj uygulaması nedeniyle parlamento dışında kalmış siyasi partiler ve sivil toplum sürece dâhil edilmelidir. (SDE “Yeni Anayasa” raporundan alıntılar yapılmıştır.)

Bürokratik Cumhuriyet’ten Demokratik Cumhuriyete doğru yol alıyoruz. ‘Tam Demokrasi’ Türkiye’nin vazgeçilmez bir arayışıdır.
Yönetimde halkın söz sahibi olması, halk iradesinin güçlenmesi ve demokratikleşmenin mücadelesi ülkemizde neredeyse bir asırdır devam ediyor.
12 Eylül Anayasa Referandumu bir Anayasa onarımıydı. Halkımız ona EVET diyerek %58 gibi makul bir çoğunlukla bu demokratikleşme hamlesine destek verdi. Bu destek Urfa’da %95’ lere kadar yükseldi.
Sivil, demokratik bir Yeni Anayasa’nın yapılabilmesi için 12 Haziran seçimleri de çok önemli. Anadolu’nun Demokratikleşme hamlesinin ‘Yeni Anayasa’ adımı 12 Haziran seçimleriyle atılacak. Referandumda neden ‘Evet’ dediysek bu seçimde de aynı gerekçelerle tercih yapmalı onun için AK Parti’ye ‘Evet’ demeliyiz.
Ergenekon ve darbe davalarının bitirilebilmesi, çetelerin hesap vermesi; makul çoğunluğun siyasi iradesinin bu takibi sürdürebilmesi; Askeri Bürokratik vesayetin son bulması; Hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerin genişletilmesi; İç barış ve huzurun tesisi ve istikrarın temini; Çetelerin bertaraf edilmesi; Cuntacı zihniyetin tasfiye edilmesi; Terörün asgariye inmesi; Kürt sorununun çözüm yoluna girmesi; Alevi meselesinin halledilmesi; Gerilim ve kutuplaşmaların sona ermesi; devletle halkın barışması; Demokratikleşme adımlarının hızlanması ve Demokratik Değişim sürecinin güçlenmesi için bu seçim çok önemlidir…
Vesayetsiz Tam Demokratik bir Türkiye ve Güçlü, müreffeh ve kalkınmış bir ülke için;İnsan onuruna dayanan, sivil, demokratik ve yeni bir Anayasa için;’Yeni Türkiye’ için tercih kullanmalıyız: AK Partiye EVET demeliyiz.