18 Ekim 2007 Perşembe

NASIL BİR TÜRKİYE?

17.01.2007
Böyle bir sorunun cevabını beş başlık altında verebiliriz.
1.Türkiye’nin ABD’den bağımsız hareket etmesi dönemi.
2.Türkiye’nin Orta Asya programı.
3.Türkiye’nin Orta Doğu programı.
4.Güneydoğu meselesinin çözümü. Başkanlık sistemine geçiş.
5.Türkiye’nin AB süreci.Türkiye’nin ABD’den bağımsız hareket etmesi:
Bilindiği gibi Türkiye’miz kurulduğundan 1944 yılının ortalarına kadar İngiltere’nin etkisinde kalmıştır.1944 yılının ortalarından itibaren ise ABD güdümüne geçen Türkiye iç ve dış politikalarında bu ülkenin istediği gibi hareket etme durumunda kalmıştır.
1 Mart 2003 tezkeresinin reddinden sonra Türkiye ABD güdümüne isyan etmiştir. Bu tarihten itibaren Türkiye ile ABD arasındaki gizli savaş büyük bölümüyle topluma yansımadan sürmüştür. Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirilmesi ve bazı suikastlar,16 Mayıs 2006’dan itibaren başlayan doların yükselişi, borsa ve para piyasalarının sarsılması ve dalgalanması, 17 Mayıs Danıştay saldırısı, siyasette sahte arayış senaryolarının sürdürülmesi, çeteleşen bazı askeri grupların deşifre olması ve bunun gibi olayları bu çatışmanın su yüzüne çıkanları olarak değerlendirebiliriz.
ABD ile yapılan görüşmelerden sonra Türkiye, 2006 Eylül ayından itibaren NATO ve ABD politika ekseninden çıkıp, iç ve dış politikalarını kendi ulusal çıkarları üzerine projelendireceği kararlılığını bildirdi. Bu olumlu gelişmenin sonuçlarını önümüzdeki dönemlerde yakından göreceğiz…
Türkiye’nin Orta Asya programı: Bazılarınca hayalci bazılarınca ise antipatik bulunan Orta Asya projesi artık daha gerçekçi bir zeminde oluşmaya başladı. Bu projede Türkiye’nin yanında Kıbrıs Türk Devleti, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan ve Gürcistan var. Merkezi İstanbul olarak düşünülen bu birliğin ortak parlamentosu, yatırım fonları, icra mekanizmaları bulunacak.
Türkiye’nin Orta Doğu programı: Türkiye seçimlerle İslam konferansı Genel Sekreterliğini devraldıktan sonra bu oluşuma yepyeni bir kimlik kazandırmaya çalışıyor. Artık sadece teorik kararların alındığı bir teşkilat yerine bu kararların pratikte uygulanabileceği uluslar arası bir teşkilat oluşturulması için gayret ediliyor.
ABD’nin ‘Yeni Yüzyıl Projesi’ kapsamında bölgemizde yapmak istediği işgal ve yıkımlara karşı İran ve Suriye başta olmak üzere birçok Ortadoğu ülkesi Türkiye’nin kararlı ve onurlu duruşunu desteklemektedir. Bu duruşun devamı bölgede Türkiye’ye yeniden bir ‘Osmanlı misyonu ‘ yükleyebilecektir.
Güneydoğu meselesinin çözümü ve Başkanlık sistemine geçiş : Bu sorunun adını ne koyarsanız koyun çözümü de Türkiye’nin normalleşmesi sürecinde olacaktır. Bu süreçte bu güne kadarki ezber bir yana bırakılıp birçok şey yeni baştan düşünülecektir. Devletin şefkatinin ve kuşatıcılığının; düşünce yapısı, dini ve etnik kökeni ne olursa olsun her vatandaşını kapsayacağı, onları koruyup kollayacağı bir duruma gelecektir. Aşırı uçlara kayanlar rehabilite edilmeli merkeze kaymaları sağlanmalı, ısrar edenler ise sadece hukuk kuralları içinde cezasını çekmeli. Böylece halkla devletin arasındaki güven ortamının yeniden tesisi sağlanabilecektir. Bu yolda yürünüldüğünde Türkiye’nin vizyonu değişecek tabularından, komplekslerinden korkularından sıyrılıp ufku bugün bize misak-ı milli olarak gösterilen sınırlardan çok daha ötelere gidebilecektir.
Bu; gücüne güvenen, uluslar arası bir vizyonu olan bir Türkiye mesajı olacaktır.
Bir örnek verecek olursak artık Urfalı; ürettiği çimentoyu,kumaşını, güneş enerjisini veya elektrik motorunu Kerkük’te, Musul’da veya Erbil’de sorunsuz ve gümrüksüz olarak nasıl pazarlayacağının hesaplarını yapabilmelidir…
2010-2020 yılları arasında Türkiye’nin Başkanlık Sistemine geçeceği tahmin edilmektedir. Osmanlı’lar döneminden alışkın olduğumuz ve yüzyıllarca başarılı bir şekilde uyguladığımız yerinden yönetim anlayışı herhangi bir komplekse girmeden önyargısız olarak tartışılmaya başlanılmalıdır.
Türkiye’nin AB süreci: Yarım yüzyıldır devam eden bu süreç Türkiye AB alınsa da kendisi vazgeçse de yaşanmalıdır. Türkiye siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuki açıdan bu sürecin faydasına inanmaktadır. Bu süreçte Kıbrıs’la ilgili hiçbir taviz verilmeyecek hatta Kıbrıs Türk Devleti’nin tanınması sağlanabilecektir.
Yukarıda saydığımız bütün bu gelişmelerin sonunda ufku misak-ı millilerin çok ötesinde bir Türkiye; aktif ve doğal bir lider konuma gelecektir.
Geleceğimizi anlayabilmek için bu temel dinamiklerimizi keşfetmemiz ve milli bir dönüşüm yaşadığımızı bilmemiz gerekmektedir.
Kişisel veya kurumsal çıkar kaygıları taşıyarak bu sürece engel olmaya çalışanlar ne kadar sanal sebepler ileriye sürerlerse sürsünler hata ettiklerini sonunda anlayacaklardır…

Hiç yorum yok: