18 Ekim 2007 Perşembe

SELAM BEY

Şeyh Sadi-i Şirazi Bostan’ının bir bölümünde alçakgönüllülüğe dair şöyle diyor :
“ Ey insan !
Allah seni topraktan yaratmıştır.
Toprak gibi gönülsüz ve alçakgönüllü ol.
Ateş gibi hırçın ve hırslı olma.
Ateş başkaldırdı , yükseldi,isyan etti ve hırçınlaştı.
Kendini beğendiği için şeytan yaratıldı ondan.
Toprak tevazu gösterdiğinden Adem’in özü oldu.
Buluttan bir damlacık indi denize. Enginliği görünce utandı.
Kendi kendine ,’denizin karşısında ben kimim ki ...
Onun varlığına göre ben yok sayılırım’ dedi.
Kendini küçük gördüğü için sedef gönlünü açtı ona.,bağrına bastı ve korudu.
Naz ile besledi damlacığı sedef.
Kader onu o denli yüceltti ki, sultanların tacına kondurdu sonra inci olarak.
Damla kendisini alçak gördüğünden yüceldi,yokluk kapısına kapılandığı için var oldu. “
Bu satırları okurken Selam Bey geldi aklıma. Her hatırladıkça yaptığım gibi dualarımı tekrarladım onun için. Selam Bey’le Medine‘de tevafuken tanıştık. Buhara’lıydı.. Medine’de ikamet ediyor, ticaretle uğraşıyordu. İşyerinde bize çay , çerez türü ikramlarda bulundu , sohbet etti ve ertesi gün biraz kalabalıkça olarak evinde yemeğe gelmemizi rica etti. Çok güzel Türkçe konuşmasına rağmen ‘rahatsız etmesek’ sözlerimizin ne anlama geldiğini çözemedi , buluşmak üzere söz aldı ve bizi Peygamberin mescidine arabasıyla götürdü. Sonraki gün öğle ile ikindi arası otelimize yakın olan işyerine on-onbeş arkadaş gittik. Bizleri genç oğulları nazikçe karşıladılar ve babalarına haber verdiler. Selam Bey bizi görünce sevinçle kucakladı. Kendi arabalarına yerleştirip evine götürdü. Misafir odasında buzluktan yeni çıkmış taze hurma ve yeşil çayla ikramda bulundu. Sürekli ayakta biten çaylarımızı tazeliyor , hurması azalan tabakları yeniliyordu. Bir saat kadar sonra bizi yan odadaki ev yemekleriyle donatılmış mükellef bir sofraya buyur etti. Yine yemek boyunca biten yemekleri tazeledi,meyve ve tatlı ikramını yeni sıkılmış havuç suyuyla tamamladı. Karnımız fazlasıyla doymuş ,neşemiz yerine gelmişti. Çayı sevdiğimizi bildiğinden çaylarımızı getirtti oğullarına ve kendi elleriyle servisini yaptı. Kendisinden artık oturmasını rica ettik. Mahsuru yoksa kendisini anlatmasını istedik. Türkmenistan - Medine , nereden nereyeydi. Saygıyla diz çöktü ,oturdu. Mütevazi bir edayla anlatmaya başladı:
“ Buhara’da yaşıyordum. On sekiz yaşlarında iken Ruslar Afganistan’ı işgal ettiler. Orta Asya’daki bir çok genç gibi ben de cepheye gittim. Rusları kovana kadar dağlarda savaştım. Defalarca yaralandım. Hala kış mevsimi gelince ayaklarımdaki eski yaralar ağrır dururlar. Seçilen gruplar baskına gitmeden önce cihat ayetlerini okurlar ‘ İnşaallah şehit olmak fırsatı geldi ‘ sevinciyle coşarlardı ; isimleri okunmayanlar ise oturup üzüntüyle ağlaşırlardı. Ruslar kovulduktan sonra hizipler birbirleriyle savaşmaya başlayınca ‘bu cihad değil’ dedim ve oraları terk ettim.
Medine’ye geldim. Üstümdeki elbiselerimden başka hiçbir şeyi olmayan bir muhacirdim artık. En sevgilinin sevgilisinin misafiri olduğumun farkındaydım ve hiç bir şeyden şikayet etmiyordum. İbadetlerimi dikkatlice yapıyordum. Ayrıca kendime bir görev edinmiştim. Mescid’de ikramlar yapılırken plastik bardaklara termoslardan zemzem suyu dolduruyor yemek yiyenlere,oruç açanlara ikram ediyordum. Bir yandan da gönlümden “Ya Resulullah , senin misafirlerine ancak bu şekilde hizmet edebiliyorum. Rabbim bana hayırlı zenginlikler versin , bak nasıl ikramlarda bulunacağım.” sözleri geçiyordu. Yıllarca bu ikramlara devam ettim . Diğer yandan çeşitli mağazalarda tezgahtarlık yapıyor,ufak tefek ticaretle de uğraşıyordum ...
Şimdi ise uluslar arası ticaret yapıyorum. Toptan ve perakende satış mağazalarım var. Allah’a şükürler olsun resmi makamlar senenin her günü mescidde sofra kurma iznini verdiler. Sadece Hacc mevsiminde aşırı kalabalıktan dolayı sofra kuramıyoruz. Bu mevsimde de sizin gibi karşılaştığım kardeşlerimle görevimizi yapıyoruz...”
Görüyorsunuz güzeller güzelinin ne güzel komşuları var.
Selam Bey’e Selam olsun.
Rezzak olan Rabbilalemin ,rızkını arttırsın ,onu ve ailesini korusun.

Hiç yorum yok: