28 Şubat 2016 Pazar

1 MART TEZKERESİ

Amerika, Vietnam ve Afganistan’dan sonra yeni bir bataklığa daha giriyordu. Irak onun bir kere daha yenilgi alanı olacak ama bölgeyi de öncekiler gibi bir kaos ortamına ve savaş yangınına sürükleyecekti.
Küresel işbirlikçisi İngiltere ise ABD ordusuyla müttefik olduğu gibi gerek bölge halkını örgütleyerek gerek kendisinin oluşturduğu sözde İslamcı-milliyetçi taşeron teşkilatları organize ederek, gerek askeri darbelerle Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Mısır’da, Libya’da kaos ve savaş ortamını büyüterek yeniden hakimiyet kurmaya çalışıyordu.
Amerikan ordusu Irak’a bizim doğumuzdan da bir cephe açarsa işgal işinin daha kolaylaşacağı hesabını yapıyordu. Daha Türkiye resmi bir karar bile almadan askerlerinin gelişi hazırlıklarına başlamış, bölgemizde üs kuracağı arazileri kiralamaya başlamıştı. Nasılsa onun sömürgesi kapı kullarıydık, onlar 60 bin askerini yığar biz TBMM’de karar alırdık. Bu durumda Türkiye hemen resmi bir tavır almak zorundaydı. Bu günlerde ABD-AB-Rusya-İran yandaşı olan bütün gayri milli batı devşirmeleri, basın, aydıncıklar ve partiler aynı o günlerde de istilacı sömürgecilerin yanında olmayı tercih etmişlerdi. Anadolu halkı ise tarih boyunca hep mazlumun yanında olmuş, zalimin ise hasmı olmuştu. Müslüman Irak halkının topraklarının emperyalist ülkeler tarafından istilasını ve batı işgalinin işbirlikçisi olunmasını reddediyordu.
1 Mart 2003 Tezkeresi dönemindeki refleksleri dört gruba ayırabiliriz. Bu dört grubun ikisi millȋ, diğer ikisi gayri millȋ idi.
1.Grup: ABD ile hiçbir şekilde pazarlık yapılmaması gerektiğini savunuyor, Müslüman bir ülkenin Müslüman bir ülkeye savaş açamayacağını söylüyordu. Onlara göre Türk Ordusu hiçbir şart altında kışlasından çıkmamalıydı. İşte bu grup İngiltere ile ilişkiliydi. Gayri Millȋ idi.
2.Grup: ABD ile pazarlıksız ittifak yapılmasını savunuyor ve her şart altında kuzeyden cephenin açılmasını savunuyordu. Yoksa ABD ekonomimizi batırır, kuzey Irak’ta Kürt Devleti kurar hatta Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı toprakları da alıp bir büyük Kürdistan kurardı. İşte bu grup ABD ile irtibatlıydı. Gayri Millȋ idi.
3.Grup: ABD ile savaş şartlarının görüşülmesi gerektiği savunuyordu. Musul-Kerkük-Süleymaniye’nin kumandası bize verilir, ABD askerleri topraklarımızda uzun süreli konaklamamak üzere transfer edilebilirse Türk Ordusunun da kuzeyden yapılacak harekâta katılabileceğini söylüyordu. Bu grup Millȋ idi.
4.Grup: ABD ile savaş şartlarının görüşülmesine, pazarlık yapılmasına karşıydı. Amerikalıları güvenilmez buluyor, Amerikan askerlerinin Güneydoğu bölgesinden tek bir emirle transferinin çok zor olacağını düşünüyordu. 60 bin ABD askerinin bu sınıra getirilmesi her türlü operasyona açık bir durum olabilirdi. Onlara göre ABD ile Irak’a girilmemeli fakat Türk Ordusu kendi kararı ve zamanlamasıyla sınır ötesine geçmek ve Musul-Kerkük’e inmek üzere her an hazır bekletilmeliydi. Bu grup da Millȋ idi.
Sonunda 3. ve 4.gruptaki isimler İngiliz kartını bir koz olarak kullanıp ABD’yi taviz vermeye zorladılar. Kimi zaman bazı bakanların dilinden, kimi zaman muhalefet liderleri aracılığıyla, kimi zaman üst düzey komutanların sözleriyle tezkerenin geçmeyeceğini kamuoyuna açıkladılar. Amaç masada pazarlık yapan heyetin elini güçlendirmekti. Fakat alınan bazı tavizlere rağmen istenilen noktaya varılamamış ve tezkerenin reddedilmesi kararlaştırılmıştı. Washington oyalandı ve sonunda meclisten “hayır” kararı çıktı. Karar devlet kararıydı.
Tezkerenin reddinden sonra birleşen 3. ve 4. grup bir devlet kararı almıştı. Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyonlar yapılacaktı. Bu operasyonlar gerçekte Kürtlere ve Araplara karşı değil Amerikan ve İngiliz şirketlerineydi. Türk Ordusunun sınırlarından aşağılara inmesi İngiliz-İsrail ekseni ile ABD’yi rahatsız ediyordu. Bu gün bile Irak’ın kuzeyinde askerlerimizin bulunmasının sancısı ABD-AB-İran ve Rusya’yı sancılandırmaya devam ediyor.
Türkiye’mizin iç-dış siyasetindeki bağımsız ve onurlu duruşu halen devam ediyor. Bu duruşu millȋdir.
Türkiye’mize ve bölge halkına dışarıda ve içeride saldırılar hâlâ devam ediyor. Ne ilginçtir ki birçok sözde aydınımız, ulusal medyaları ve haşhaşi yapılanmasında gözü-kalbi-aklı bağlanmışlar; Anadolu’muza ve Ortadoğu’ya asıl saldırıyı yapan, paylaşım projeleri uygulayan, kavgayı körükleyen sömürgecileri ve onların küresel petrol şirketlerini görmezden geliyorlar. Türkiye’nin onlara millȋ direnişini de görmezden gelerek Yeni Türkiye siyasetimizi acımasızca eleştiriyorlar ve suçluyorlar, ülkemize ve halkımıza saldıran terör örgütlerine bile açıkça maddi/manevi destek verecek kadar alçaklaşıp, aşağılaşabiliyorlar. Batı kaynaklı algı operasyonlarının etkisiyle ve eğitimiyle beslenmiş sömürge ülke aydınının güdük-köle ruhlu utanmaz iddialarını ise hararetle savunuyorlar.
1 Mart tezkeresi ruhunun reddini, dış ve iç politikamızda değişiklik yapılamasını, bugüne kadarki uygulamaların yanlış olduğunu söyleyenler ise ya konu hakkında gerçek bilgi sahibi değiller ya da bağımsız/tarihi/millȋ politikamızı bırakıp; Türkiye’nin yine eskisi gibi İngiliz-ABD aklıyla düşünmesini, yeniden sömürgecilere diz çökmesini istiyorlar.
“Gavurun ekmeğini yiyen onun kılıcını çekermiş.”
Kendisine, İslâm’a, Ümmete yabancılaşıp ‘İngiliz-ABD kültürüyle beslenen’ bazı siyasetçi, aydın ve mütefekkirler eninde sonunda sömürgeciler gibi düşünüp onlar için çalışıyorlar.
Nasipsizler, ‘dünyalıklarla şeref bulacağınızı’ sanacağınıza; Allaha yakın olunda dünyalıklar sizinle şeref bulsun.
***
erkam90@gmail.com