13 Ağustos 2015 Perşembe

STK’LAR ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Anayasa Hukukuna göre, bir toplum içinde siyasi faaliyetlerde bulunan kuruluşlar sadece siyasi partiler değildir. Bugünkü demokrasilerde devleti sevk ve idare eden siyasi partileri ve siyasileri, onların oluşturduğu hükümetleri etkilemek ve baskı grupları oluşturmak için kurulan bir sürü sivil toplum örgütleri vardır. Bu sivil toplum örgütleri zaman zaman siyasi hayatı derinden etkiler ve yönetirler.
Siyasi partiler ile dışarıdan onları etki altına almak isteyen sivil toplum kuruluşları arasındaki en önemli fark hükümet olma veya olabilme sonucundan kaynaklanır. Siyasi partiler iktidar olup devleti sevk ve idare etmek için gayret ederler. Sivil toplum kuruluşları ise güçlerini siyasi partiler üzerinde baskı unsuru olarak kullanarak onların asli görevlerini daha iyi ve daha sağlıklı yapması için çalışmalar yaparlar.
Bazı sivil toplum örgütleri ise var olan ideolojilerini menfaatleri için değiştirdikleri gibi zaman zaman ulusal veya uluslararası karanlık güçlerin elinde oyuncak olmaktan da kurtulamazlar. Bunların paralel devlet yapılanması oluşturanlarına, asıl görev ve sorumluluklarını vitrin olarak kullananlarına son yıllarda şahit olduk.
İçinde bulunduğumuz sıkıntılı günlerde bunların ihanetlerinin örneklerini sıkça görmekteyiz. STK vitrinli bu örgütler ülkemizin milli çıkarlarına karşı alenen çalışabilmekte; küresel sömürgecilerin taşeronluğunu utanıp sıkılmadan yapabilmekte, aynı zamanda batı hesabına silahlı örgütlerin saldırılarına açıkça destek bile verebilmektedirler. Kendine sivil toplum kuruluşu adını veren bu cemaat/vakıf/dernek gibi örgütlenmelerin karanlık iç ve dış odakların figüranlığını nasıl yaptıkları apaçık görülmektedir..
Yine son dönemlerde görüldüğü üzere her türlü antidemokratik safta yer alan, halkın çıkarlarını göz ardı edip eski Türkiye özlemcisi statükonun tetikçiliğini yapan, sivil toplumla hiçbir ilgisi olmayan, neredeyse bir çeşit dukalık konumunda olan kuruluşların yeniden tanımlaması yapılmalıdır. Bu anlamda bazı kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının sivil toplum kuruluşu olarak gösterilmesine son verilmeli; gerçek sivil toplum kuruluşlarının önlerini açacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu arada tabelalarından başka hiçbir şeyleri olmayan, STK’ yı siyaset kurumuna atlama taşı olarak kullanan veya bazı açıkgözlerin sekiz onunu bir araya getirip ortak karar alıyormuş gibi kamuoyunun gözünü boyayan; ayrıca art niyetli kişi veya kurumların kara propaganda organizelerini, onların asıl niyetlerini bile sorgulamaktan aciz bir durumda, tuzluğu kapıp koşan sözde sivil kuruluşlara da artık itibar edilmemelidir.
Son yıllarda/aylarda ülkemizde ve bölgemizde olup bitenleri doğru analiz edemeyen, Allah’ın ipine mi yoksa batı istihbarat örgütlerinin ipine mi tutunduğu ise hiç belli olmayan bir kısım muhafazakar sözde sivil örgütlenmelere ne demeli? Hakla batılı ayırmak bu kadar zor mu olmuştur? Milletiyle beraber onun hak mücadelesinin yanında yer almak varken, ırzına geçen zorbaya aşık olma psikolojik sapkınlığıyla milletinin düşmanı terör örgütlerine yanaşmak nasıl bir akıl fukaralığıdır?
Küresel sömürgecilerin Türkiye’ye, dolayısıyla ümmete saldırılarını her geçen gün arttırdığı günleri yaşıyoruz. Bireysel veya kurumsal olarak saflar seçilmeli artık. Ya önümüzdeki yüzyılda batı emperyalizmine karşı mücadele eden, İslam ümmetinin birlik ve beraberliğini sağlayacak Yeni Türkiye’nin safındasınız/tarafındasınız/yanındasınız; ya da insanlık düşmanı zalim/katil küresel güçlerin ve onların taşeronluğunu yapan örgütlerin.