18 Ekim 2007 Perşembe

SEVGİ SAKALARI

Geçenlerde televizyon kanallarından birinde , yıllar önce çevrildiğini duyduğum pek meşhur olmuş bir komedi filmine bakayım dedim. Müstehcenlik ve edepsizliğin soytarıcasına işlendiği bu filmde , müslümanların Anadolu’ya ilk geldikleri dönemler ve Bizans ile Türk boylarının ilişkileri alayvari bir şekilde anlatılıyordu.Aslında ahlaksızca saldırılıyordu dersek daha doğru olacaktır. Acaba tarihini / inancını bunlar kadar bilerek veya bilmeyerek tahrif eden,karalayan, dalga geçen başkaları da var mıdır ?
En büyük fethin insan fethi olduğunu bilen, gönül fetihlerinden önce kendi nefislerini fethetmiş,sevgi-saygı-disiplinden oluşan bir birliktelik oluşturan,haçlı saldırılarına karşı müslüman dünyaya kalkan olan ,o dönemde Anadolu’da yaşayan müslüman ve gayrı müslüman bütün insanların gönüllerini kazanan bu ‘sevgi sakaları’ Gazilerimize yakıştırılan rolleri yazanları,oynayanları ve oynatanları kınıyorum.Aşağıda Anadolu’da Gazi dönemi yaşam tarzından birkaç bölüm alıntılayacağım . Bu kısacık ayrıntılar bile onlara ne kadar haksızlık yapıldığının kanıtı değil midir ?
......................................................................
“ 11.yüzyılda Anadolu’yu baştanbaşa kuşatan “Gaziyan “ hareketi Anadolu tarihine damgasını silinmez bir biçimde vurmuştur.Onların “fütüvvet” ilkelerine bağlı ,insanlar arası ilişkilerde dürüst muameleleri Anadolu’nun yerli halkını cezbetmiş,birçoğu bile–isteye İslam’ı benimsemişlerdi.
İslam’ın Anadolu’daki yayılışında rol oynayan belli başlı unsurların sayım dökümünde Aşıkpaşaoğlu’nun yaptığı dörtlü tasnif bir çok araştırmacı tarafından şablon olarak kullaılmıştır. Bunlar;Gaziyan-ı Rum,Ahiyan-ı Rum,Baciyan-ı Rum ,Abdalan-ı Rum’dur..........Bu unsurların tümü birden Gazi hareketinin birer yan kolu mesabesindeydi. ...........Örneğin Baciyan-ı Rum , gazilerin hanımlarından oluşuyordu. Çoğu türkmen olan gaziler davet için sefere çıktıklarında obalarının ihtiyacını çoluk çocuğun bakım ve onarımını sürülerin ikmal ve ,iaşe ve korunmalarını bunlar üstlenirdi.bu vesileyle Anadolu’nun yerli kadınlarıyla ilişkiye girerler ,cömertlikleri ve dürüstlükleriyle onların gönüllerini fethederlerdi.......Cömertlik,mertlik,cesaret,şecaat,kahramanlık,tevazu,hilim,şefkat,hoşgörü,ülfet,mu- habbet,meveddet ve fedakarlık gibi tüm faziletleri bünyesinde toplayan ,genellikle esnaf,tüccar ve zanaatkarlar arasında yaygın bir meslek kuruluşu gibi çalışan Ahiyan-ı Rum (Anadolu ahileri ) gazilerin ekonomik kolu olarak faaliyet gösteriyordu. Anadolu gazileri ,yıllar süren davet ve gayri nizami gazalar sonucu ülfet peyda ettiği Anadolu’nun Rum halkıyla birlikte yaşamaya alışmışlardı......Anadolu fethine katılan bir diğer cemaat de Dervişan’dır (Abdalan-ı Rum ) . Ünlü Maveraünnehr alimi Yusuf Hamedani’nin öğrencisi olan Batı Türkistan’lı Hace Ahmet Yesevi ;Türkistan,Taşkent,Seyhan bölgelerinde hidayetine vesile olduğu Türklere cihad duygusunu aşılayarak onları fethedilmemiş bölgelere bir gaza ve davet eri olarak gönderiyordu. .........Bu dönemde Gazi hareketinin şöhreti tüm İslam beldelerine yayıldı.Başlarında büyük bir devlet gücü olmadan Bizans’ı adım adım Anadolu’dan temizleyen ,Anadolu halkını İslam’a kazandıran ,haçlı ordularına ilk karşı koyan ve onları kısıtlı güçleriyle bozguna uğratan bu isimsiz kahramanların öyküleri tüm İslam topraklarında dilden dile anlatılıyordu........Bu dönemde gazilerin küçük beyliği çevresine öyle itimat telkin etmişti ki ,değil sadece müslümanlar civar bölgenin gayri müslim sakinleri bile buraya sığınıyorlardı.Bu durumu Neşri şu ifadelerle aktarır.”Hatta Osman Gazi’nin ülkesinde emniyet ve eman fazla olduğundan kalan yerin kafirleri de onun ülkesine gelerek şenlik oldu.”Elbet bunda gazilerin adil davranışlarının rolü vardır..........Aşıkpaşaoğlu ,Osman Gazi öldüğünde geride bıraktığı mirası şöyle aktarır.” O zamanda olan azizler toplandı.Osman’ın malı var mı yok mu diye sordular.Teftiş ettiler ki ,bu iki kardeş arasında taksim oluna. Baktılar ki ancak fetholunan ülkeler var. Akça ve altın hiç yok. ( M. Neşri,Neşri Tarihi s.74 Aşıkpaşaoğlu s.42 ) ”....Osman Gazi’nin bıraktığı gelenek ,oğlu Orhan zamanında da devam etti.”( Anadolu-1 - Mustafa İslamoğlu.-Denge Yayınları )
Bakınız filimde alay konusu edilen dönemin, önemli ayaklarından biri olan Ahilik kurumunun özellikleri ne kadar güzel bir yapılanma göstermiş farklı bir tarihçiden öğrenelim:
“ Ahîlik kurumunun meslek ahlâkı, doğruluk ve bağlılığa dayanmaktadır. Bütün işlerde doğru hareket ön planda tutulmuştur. Ahînin meslekî ahlâkının dayandığı prensipler şu şekilde sıralanabilir: - Müşteriyi aldatmamak- Malı överek yalan söylememek- Hileli ölçüp tartmamak- İhtikâr (karaborsacılık) yapmamak- Müşteriyi kızıştırmamak- Alışverişte iyi muamelede bulunmak- Çalışanın sorumluluğunu bilmesi- Çalışanın işinde dikkatli olması- Çalışan ferdin işi savsaklamaması...
Bu prensipleri yaşayış felsefesi haline getirmiş bulunan Ahîlik kurumunun mensupları arasında "pazarlık" görülmez. Çünkü, Ahî ahlâkı ile yoğrulmuş bulunanlar, fahiş fiyatla mal satmayı veya fahiş fiyat isteyerek malın değerinin pazarlık konusu yapmayı büyük ahlâksızlık olarak kabul ederler.Ahîlik kurumunun meslek ahlâkının bir diğer özelliği de "ustaya bağlılık"tır. Kurumunun üyesi, usta dahi olsa kendisini yetiştirenlere her zaman saygılı davranmayı ahlâkî bir meziyet olarak kabul eder.Anadolu Selçukluları döneminde, Anadolu'da yayılan ve Osmanlının kuruluşunda çok önemli rol oynayan Ahîler, sadece şehirlerde değil; kasaba, köyler ve dağ başlarında da faaliyette bulunmuşlardır. Şehirlerde kurdukları tezgahlar ve iş merkezleriyle devletin ekonomik ve ticari hayatına hakim olan Ahiler, dağ başlarında kurdukları derbent ve zaviyelerde de askerî faaliyetlerde de bulunmuşlardır. Ahîlerin ıssız yerlerde kurdukları zaviyelerde gelen-geçene hizmet edildiğini anlatan İbn Batuta, buraların masraflarını karşılamak üzere vakıflar kurulduğunu da bildirmektedir(1). Bu örgütlenme şeklinin, Anadolu'ya göç döneminde kurulan ribat örgütlerinden kaynaklandığı sanılmaktadır. İbn Batuta'nın tanımladığı zaviye tipi ve bu zaviyelerde gösterilen faaliyetler daha önce ribatlarda gösterilmiştir.Ahîler hizmet edebilecekleri her yere zaviye kurup, kurumlarını en ücra köşelere kadar yaymışlardır ”.( Köprülü, M.F. 1942, s. 275).
Anadolu’da Gazi döneminin önemli isimlerinden Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ye vasiyeti ve öğüdü , onların nasıl bir ahlak üzere olduğunu gösteriyor.
"Ey oğul! Her işten önce din işlerine dikkat et. Zira farizaya (farzlara) dikkat, din ve devletin güçlenmesine sebeptir. Din işlerini; dikkatli olmayan, itikadı bozuk ve doğru yoldan ayrılmaya yönelen, büyük günahlardan kaçınmayan, helala-harama dikkat etmeyen sefihlere ve ayrıca tecrübesiz kişilere bırakma, devlet idaresinde bu gibi kişilere iş verme!.. Zira yaratandan korkmayan, yaratılandan hiç korkmaz. Büyük günah işleyen ve bunu devam ettiren kimsede sadakat olmaz. Böyle kişilerin sadakati olsa ümmeti olduğu Peygamber-i Zişan'ın sadık tebligatı üzere hareket eder de şer'i şerifin dışına çıkmazdı. Zulümden, bid'atten sakın. Zulme ve bid'ate teşvik edenleri devletinden uzaklaştır. Çünkü böyleleri seni zevale uğratmış olurlar. Daima cihad ile devletini genişletmeye çalış. Çünkü uzun zaman sefer olunmazsa askerin secaatine; reislerin ve kumandanların bilgi, tedbir ve malumatına ağırlık ve noksanlık gelir. Böyle sefer işlerini bilenler ölür gider de yerine tecrübesiz kimseler gelir, bu yüzden de bir çok hatalar meydana gelir ki, bundan da devlet büyük zararlar görür .Beytü'l-mali koru! Devletin servetini çoğaltmaya çalış!.. Şer'i şerifin ölçüsüne göre sana ait olana kanaatle, ihtiyaçlarından ve gerekli olanlardan başka lüzumsuz yere telef etme, israftan kaçın. Askerinle, malınla gururlanma. Zira onlar Allah yolunda cihad için milletin işlerinin yerli yerinde görülmesi ve cihana adalet ve fazileti yayman için vasıtadırlar Sadakatle Allah rızası için çalışan devlet erkanını koru!.. Vefatlarından sonra böyle kimselerin çoluk-çocuğuna bak, ihtiyaçlarını karşıla.!..Halkından hiç kimsenin malına tecavüz etme!.. Hak edenlere yardım ile iltifat elini uzat, böylelerinin yakınlarını sıkıntıdan kurtar… Askeri erkanı iyi koru!.. Alimler, fazıllar, sanatkarlar, edipler; devletin bedeninin gücüdür. Bunlara iltifat ve ikramda bulun. Bir kemal sahibi işitince onunla yakınlık kur, dirlikler ver ve ihsan eyle!.. Hükümetinde ulema, fazıl kimseler, erbab-ı maarif çoğalsın, siyaset ve din işleri nizam bulsun!.. Benden ibret al ki, bu diyarlara zayıf bir bey olarak gelip hak etmediğim halde bunca inayet-i celile-i Rabbaniye'ye mazhar oldum. Sen de benim yolumdan git ve bu Din-i Muhammedi'yi ve ashabını, başka sana tabi olanları koru… Allah'ın (c.c) hakkını ve kulların hukukunu gözet!.. Ve senden sonrakilere böyle nasihat etmekten geri durma. Ve adalet ve insafa riayet ile zulmü kaldırmaya devam ile her bir işe teşebbüs de Allah'ın yardımına güven .Halkını düşman istilasından ve zulme uğratılmaktan koru!.. Haksız yere hiç bir ferde layık olmayan muamelede bulunma!.. Halkı taltif et, hepsinin rızasını kazan. "
Tarihimizin en pak kesitlerinden birine hayasızca çamur atan, kendilerine sanatçı adını veren batının devşirmelerine ve onlara hayranlık duyanlara yapılacak en güzel tarifi Allah (cc) yapıyor ; “ Hiç yeryüzünde gezmiyorlar mı ki, düşünecekleri kalpleri,işitecekleri kulakları olsun? Zira gözler kör olmaz,fakat göğüslerdeki kalpler kör olur.”(Hacc; 45)

Hiç yorum yok: