18 Ekim 2007 Perşembe

ARİF OLAN ANLAR

Mart-2006
Şu batılıların biz Müslümanlarla ilgili olumsuz ön yargıları hiç bitmeyecek galiba.Belki de bu onların genlerine işlemiştir. Yine de bize düşen , kendimizi yani ‘müslümanı’ yaşayarak ifade etmek olsa gerek.Bir de onların bu ön yargılarını arada bir aşağıdaki gibi nükte konusu yapmak :
New York'da küçük bir çocuğu azgın bir köpeğin dişlerinden hayvanı boğarak kurtaran iri yarı delikanlının yanına koşan gazete muhabiri sormuş:
-"Kahraman Amerikalı ,çocuğun hayatını kurtardı" diye yazabilir miyim?
- Ben Amerikalı değil Pakistanlıyım, demiş adam.
Ertesi gün New York Times'da manşet:
"Köktendinci bir Müslüman, Central Park'ta bir köpeği boğdu. FBI olayın El Kaide bağlantısını araştırıyor..."
***
Müslüman feraset sahibidir. Çevresindeki bütün olan bitenden kendisine bir ders çıkarır. Bu da onu tekamül ettirir. Hani halk arasında derler ya:”Arif olan anlar” Aşağıdaki bilgenin hikayesi de öyle; ‘Arif olan anlar.’
Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür:
-Benim bundan öğrendiğim şu oldu,der. Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.
Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten bile öğrenebileceği bilginin var olduğudur.
Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için... Her insanın bir hikâyesi ve söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.
***
Dünyanın en kafası karışık ulusalcıları bizimkiler olsa gerek. Eğitimsizlikten uyuşturucu kurbanı olmuş,ana-babasının ilgisizliğinden geri zekalı çocukların gittiği okullara yönlendirilmiş ,çok rahat üniversiteye girebilecekken YÖK ‘ün saçmasapan kararlarından dolayı üniversiteye giremeyen ;girse de örtülü olduğu için eğitimi engellenen ,mafya dizilerine özenen ve uçkurundan başka derdi olmayan bir gençlik yetiştiğini görüp buna bir dur demek yerine işlerini güçlerini bırakmışlar içerdekiler gibi yurt dışındaki okullarımızı da ispiyon ediyorlarmış. Yurt dışında bulunan Türk Okullarının çalışmalarının engellenmesini bazı elçilik bürokratları gibi bir kısım medya ve ulusalcı vatandaş da gönüllü olarak üslenmiş.Aslında gerçek birer vatansever olan bu insanları hain diye ispiyonluyorlarmış. Bunun sonucunda Almanya’da ve Bulgaristan’da bazı geçici sıkıntılar oluşmuş. Bu okulların bulunduğu bazı ülkelerin bürokratları, "Türkiye'den gelip sizinle ilgili dosyalar veriyorlar. Biz sizleri biliyor ve faydalı buluyoruz. O insanlar neden size karşı bu tür işler yapıyor?" sorusunu sık sık soruyorlarmış. Acaba hain olanlar kim? Bu Haliller mi? Yoksa onları engellemeye çalışanlar mı?
Arnavutluk Türk Okullarının ilk Genel Müdürü Mehmet Arslan bu konudaki bir hatırasını şöyle anlatıyor: 1994 yılında Arnavutluk’a okul açmaya gittiğimizde aynı şeyi yaşadım. Okulu hazırladık. Açılış arifesinde, Arnavutluk Milli Eğitim Bakanı Prof. Yuli Veysiyu bana gülen ama aynı zamanda soran bir ses tonuyla şunları söyledi:
“Biz iki aydır sizi takip ediyoruz; hiçbirinizden yanlış bir konuşma ya da hareket görmedik. Ama elçiliğiniz ısrarla “Bu okulu açtırmayın, bu adamlar tehlikeli. Yarın başınıza bela olurlar” diyor. Merak etme. Biz karar verdik, bu okul açılacak; ama bu tutumun sebebini merak ediyoruz.”
Ben de dedim ki:
“Siz görüyorsunuz, başka hiç bir şey diyemeyeceğim; çünkü diyeceğim sözler kişilere değil devletime değecek. Takdir sizin.
………………………

Hiç yorum yok: