18 Ekim 2007 Perşembe

KISA BİR YOLCULUK SOHBETİ

Şubat-2006
Şehirler arası otobüs yolculuklarının güzelliklerinden biri de daha önce hiç görmediğiniz biriyle tanışmanızdır.Koltuk komşunuz genellikle sizinle bir diyalog kurmak ister ama yerine oturur oturmaz sırtını dönüp horlamaya başlayanlara da arada bir rastlanır.Yolculuk boyunca sürecek sohbet arayışı ve muhabbet yolculuğun sonunda biter , yine iki yabancı olunur.
Pencere kenarındaki koltuğumda hareket saatini beklerken yirmi beş yaşlarında bir bey selam verip yanımdaki boş yere besmele çekip oturdu.Merhabalaştıktan sonra dışarıyı seyretmeye devam ettim. Kısa sürecek yolculuk boyunca niyetim, tesbihat ve zikirle meşgul olmaktı. Yolculuk muhabbeti yapmaya da pek niyetim yoktu. Tabi evdeki hesap çarşıya uymadı. Yanımdaki bey önce kendini tanıttı. Konya’lı bir öğretmen olduğunu , bir yıldır Diyarbakır’da görev yaptığını , daha önce üç yıl da Urfa’da çalıştığını bu yüzden de Urfa’yı çok sevdiğini ve kendini bir Urfalı gibi hissettiğini bir çırpıda anlatıverdi. Bu da Urfa’ya “Ağlayarak gelip ,ağlayarak gidenlerdendi” herhalde. Hani şehrimizde birkaç yıl memurluk yapıp da tayini çıkıp ayrıldıktan sonra bir türlü Urfalılıktan kopamayan,köfte ve acı biber aşkını devam ettiren, bir fahri Urfalı.
Konuşmalarını gülümseyerek dinliyor ,kafamı sallayarak tasdik ediyordum ki konuşma faslı çabuk bitsin de kendi halime döneyim. Ama ne mümkün. Arkadaş benden daha Urfalı. Herkesi tanıyor,ortak tanıdıkları anlatıyor, Urfa’nın sorunlarıyla derinden derine ilgileniyordu. Üç-dört saat katlanacağız ne yapalım…
Sohbet ilerledikçe daha ilginç bir hal almaya başlamıştı. Gerçekten de bu fahri Urfalı benden daha çok şehrimizi tanıyordu. Tahlillerini ve gözlemlerini ister istemez dinleyip , sorularına cevap vermeye çalışıyordum. Ama sohbetin gelişiminden bir süre sonra sıkılmaya başladım . Çünkü sıra gecesi,patlıcanlı kebap,köfte ve kadayıf muhabbetinin yerini zor sorular almaya başlamıştı,cevap versen bir türlü vermesen bir türlü…
Fahri Urfalı ya, hesap sorar gibi sorular soruyor :
“- Şehir içi trafiğiniz yine eskisi gibi mi?”
“-Yoo artık pek problem kalmadı.Çünkü Sarayönü’nden aşağıya trafiği kapattık o bölgede artık trafik sıkıntısı olmuyor.”
“-Köftelerde kullandığınız maydanoz,nane,tere vs. yeşillikler yine şehrin kanalizasyonu ile mi sulanıyor ?”
“-İki senedir bu iğrençlik bitecek diyorlar ama herhalde seneye bitecek…miş.”
“-Yollarınız yine delik deşik mi? Çamurla cebelleşiyor musunuz?”
“-Eskisi gibi değil ama …”
“-Seçtikleriniz yine memleketlerine değil de aşiretlere mi çalışıyorlar?”
“………..”
“Çevre yolları,otoyol ve İpek yolu sorunlarınız bitti mi?”
“………..”
“Görev ve sorumluluğunu bilen, iyi eğitim almış dürüst ve tecrübeli Urfalılar yerine yine hiçbir kapasitesi olmayan feodal yakınlara mı görev ve sorumluluk veriyorsunuz?”
“…………”
“Seçtikleriniz,kendilerine hizmet etmeyen tecrübeli bürokratların tayinleriyle ilgilenmeye devam ediyorlar mı?”
“…………”
“-İş adamlarınız feodal baskılardan yılıp şehrinizi terk etmeye devam ediyorlar mı?”
“…………”
“Elektrik kesintileriniz yine devam ediyor mu ?”
“…………”
“Sanayi çarşısı tamamıyla yukarı taşındı mı ?”
“………..”
“Köylerinden göçüp şehre yerleşenler ,yine köylerindeki alışkanlıklarını sürdürüp,şehirlileri de aynı şekilde yaşamaya zorluyorlar mı ? Urfa’ya biraz da bu yüzden mi ‘büyük köy’ diyorlar?
“………..”
Cevap veremeyeceğim yeni bir soru sormadan müdahale etmek zorunda kaldım.
“-Tamam kardeşim Urfa’yı iyi tanıyorsun, hatta gereğinden de fazla tanıyorsun. Ne olur başka bir konu bul da beni cevabını veremeyeceğim sorularla bunaltma…Bizde böyle geldi ,böyle gidiyor,belki birkaç yüz sene sonra düzelir…”
Belki konuşursak çözümler için faydalı olurdu da ,beyin jimnastiğiydi de gibi mırıldandı ise de somurttuğumu görüp ,isteksizce kabul etti ve tam istediğimiz gibi bir soru yöneltti:
”-Abi yaa , sabahları da ciğer dürmüğü , kırmızı isotla birlikte amma iyi gidiyordu…üstüne, bir de kaçak çay…”
Gülümsememe o da sevindi .Biraz seslice gülüştük…

Hiç yorum yok: