18 Ekim 2007 Perşembe

ÖRTÜNME VE BAŞÖRTÜSÜ

İlk insan Hz .Adem ve eşinden bu yana iffetin koruyucu bir zırhı olarak kabul edilen tesettür aynı zamanda medeni bir gelişme olarak da algılanmıştır. Üzüntü vericidir ki çağımızda batı uygarlığı ve onların yerli taklitçileri genelde çıplaklığı ,özelde ise kadınların bedenlerini cinsel çekicilik uyandıracak şekilde korkusuzca sergilemelerini sanki bir marifetmiş veya medenileşmenin gereğiymiş gibi mecburiyet haline getirmiştir. Kamyon lastiği,duvar boyası veya dondurma reklamlarında bile kadın cinselliğinin ön plana çıkarılabilmesi ve bunun benzerlerinin gayet doğal karşılanması içinde bulunulan durumun göstergelerinden biridir. Bu ve benzeri olaylarda hanımlardan genel bir tepki çıkmaması ,çıplaklığın kadınlar için bir özgürlük görüntüsü mü yoksa insanlık onurunu ,kadın şahsiyetini kısacası kadınlığını paramparça eden , kadını sadece cinsel arzulara hitap eden bir ‘mal’a dönüştüren sürecin sonucu mu olduğu düşünülmelidir.
Dünyanın bir çok yerinde çıplaklık adeta körüklenirken ; başlarını dahi örtmelerine izin verilmemekle hanımlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılamaktadır. Hadi başörtüsünü engelleyenler kendilerine düşen görevi yapıyorlar ya niçin başını örttüğünü unutuveren ya da bilmeyenlere ne demeli bilmem ki ...
Bir çok sosyal haklardan mahrum bırakılmalarına rağmen tesettürde ısrar edenlere sulanmaları için farklı yöntemler uygulanmakta. Bunlardan biri de onların moda furyası ile ; dar , şeffaf , yırtmaçlı elbiseler ve dar pantolon giymelerini teşvik etmektir. Sokaklara baktığımızda allı morlu rengarenk ‘sözde örtülü- gözde çıplak ‘ bazı hanımların giysileriyle açık gezenlerden daha berbat bir durumda olduklarını görüyoruz. Başı örtülü ama dar ve yırtmaçlı giysileriyle, şuh edalarla kırıtan ,çevrelerine parfüm kokuları saçan, yanındaki oğlanın omzuna başını dayamış ,elini avuçlamış arada bir sigarasından veya nargilesinden derin bir duman çeken tavla ve okey oyunlarında da hayli ustalaşmış ve televizyonların eğlence programlarında sanatçı adı verilen zibidilere çılgınca saldıran genç kızlarımızı gördüğümde bunlar başlarını da örtmeselerdi diyorum.
Mazlum-Der’li hemşehrimizin de konumuzla ilgili onurlu yürüyüşleri devam ediyor. Allah yardımcıları olsun. Yazımız yayınlandığında hedeflerine ulaşmış olurlar umarım. O kardeşlerimin Maraş’tan geçtiklerinde ; Müslüman hanımın örtüsüne uzanan gavurun ellerine tahammül edemeyen Sütçü İmam (Rha) ‘ın adı verilmiş bir üniversitenin , örtülü olduklarından okula alınmayan öğrencilerince karşılanması da garipliklerimizden biri. Okulun sahipleri adını da değiştirsinler bari... Acayiplikler bir değil ki az önce gavur diye adlandırdıklarımızla aynı birliğe girmeye var güçleriyle çabalayanlar da okullarına alınmayanların oylarıyla meclise girmişler. Sahi önümüzdeki 11 Nisan ‘da ,gazi ve şehit dedelerimizin, Fransızları kovduğunun temsillerini artık yapmazlar herhalde (!) Hem ortak birliğe girip bütün egemenlik haklarını milletten alarak Avrupa Parlamentosuna vermek için yalvar yakar , çabala hem de dedelerini kovduğunun ,öldürdüğünün bayramını yap olur mu hiç (?!) Korkarım bunlar bizim dedelerimize de kızıyorlardır onlar milli mücadeleyi yapmasalardı biz seksen sene önce Avrupa Birliğine zaten girmiş olacaktık öyle değil mi (?!).. Kurtuluş Bayramı yerine ‘ Türkü,Çiğköfte ve İsot ’ Festivalleriyle’ geçiştirip kurtuluş gününü sulandırırlar görürsünüz... [ Yazı 11 Nisan 2005 ten önce yazılmıştı. Ne acı ki tahminlerimiz doğru çıktı ! ]
Örtünen , niye örtündüğünü de bilmelidir. Örtünmek âdet değil , ibâdettir. İbâdetlerini âdetleştirenler yollarını şaşırdıklarının farkına bile varmazlar. Tabi ki âdetlerini ibâdetleştirenler de öyle...O zaman niçin örtünüldüğüne ayet ve hadislerin ışığında yeniden bakalım. Arapça da örtmek anlamına gelen ‘setr’ mastarından gelen ‘tesettür’ örtünmek,gizlenmek,saklanmak,kapanmak anlamlarına gelir. Günlük konuşmalarımızda da genellikle hanımlar için kullanılır. Örtü kadınlara özgü bir çeşit giysi; yatak çarşafı gibi geniş büyük örtü anlamındadır. İbn Mesut, Ubeyde,el- Hasan el- Basri Sa’id bin Cubeyr ve daha pek çok sahabe ve tabiiye göre cilbab,başörtüsünün üzerinden alınan rida , yani kadınlara özgü bol ve geniş dış elbisedir. Kurtubi’ye göre cilbabın örfi anlamı , bedenin tamamını ya da büyük bir kısmını örten ve başörtüsünden daha büyük bir örtüdür.
M. Zeki Duman ( Kur’an’da Örtünmenin Temel Sınırları- İslamiyat dergisi ) makalesinde yorumunu şöyle yapıyor.”.......O halde , ayetin indirildiği ortam ,nüzul sebebi, metnin mantığı ve amacı göz önünde bulundurularak ,denilebilir ki cilbab mümin kadınlarla mümin olmayan kadınların birlikte yaşamakta oldukları bir toplumda ; şayet mümin kadınlar , kimlik ve iffetli kişiliklerini diğerlerinden ayırt edici bir alamet taşımadıklarından dolayı , başka kadınlarla karıştırılarak eziyet görüyorlarsa , tanınmalarının sağlanması ve eziyet görmelerinin önlenmesi maksadıyla alameti farika olmak üzere , üzerlerine cilbablarını almalıdırlar. Şunu da belirtmeliyiz ki , bu ayette cilbabın taşıdığı anlam , cilbab kullanan kadın açısından fonksiyonu ve kendisine atfedilen misyon göz önünde bulundurularak denilebilir ki , bunun formunun , günün örfüne göre cilbab olması da önemli değildir. Asli tesettürüne bürünmesi şartıyla , bir kadının , şayet gerekiyorsa dışarı çıkacağı zaman cilbabın misyonunu ifa edebilecek başka bir giysi ; sözgelimi Anadolu’da farklı yörelerde kullanılmakta olan Çar,atkı,bürük vb. herhangi bir örtü de cilbabın yerine kullanılabilir. Hatta bu gün daha ziyade öğrencilerin kullandıkları başörtüsü ve pardösü , bu misyonu yerine getiriyor ve dışardan bakan kişi açısından o kadının mümin kimlik ve iffetli kişiliğini yansıtıyorsa , gayet tabii olarak buna da cilbab demek mümkündür...”
“Şeytan kendilerinden gizlenmiş olan ayıp yerlerini onlara göstermek maksadıyla Adem ve eşine vesvese verdi:’Rabbiniz birer melek ya da ölümsüz kişiler olursunuz diye bu ağaca yaklaşmanızı size yasakladı. Ben ikinize de öğüt veriyorum.’ diye yemin etti. Neticede şeytan onları ayartarak yasak meyveye yönlendirdi. Adem ile eşi yasak meyveden tadar tatmaz ,ayıp yerlerinin farkına vardılar. Derhal cennet yapraklarıyla oralarını örtmeye koyuldular...” (Araf 7 – 22 )
İşte bu hassasiyetin ardından Allah (cc) şöyle buyurur:
“Ey Ademoğulları!Ben size ayıp yerlerinizi gizleyecek bir giysi,bir de süs (elbisesi) indirdik/edinme imkan ve kabiliyetini verdik. Ve takva elbisesi...En iyisi budur. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alırlar. “ (Araf 20- 22)
“ İndirdiğimiz ,içerisinde hükümleri farz kıldığımız bir suredir. Biz düşünüp öğüt alasınız diye ,onda apaçık ayetler indirdik.” ( Nur 1 )
“Ey iman edenler ! Kendi evlerinizden başka evlere sakinlerinden izin almadan , onlara selam vermeden girmeyin. Eğer (karşılıklı haklarınızı ) dikkate alacak olursanız,bu (öğüt)kendi iyiliğiniz içindir. Evde kimseyi bulamadığınız taktirde ,size izin verilinceye kadar içeriye girmeyin. Size’ dönün ’denirse dönün. Bu sizin (töhmet altına girmemeniz) için en uygun davranış tarzıdır. Çünkü Allah yaptığınız her şeyi bilir. İçinde oturulmayan ama kamusal amaçlarla kullanılan evlere girmenizde bir sakınca yoktur. Allah açıkça yaptıklarınızı da gizlediklerinizi de bütünüyle bilmektedir. İnanan erkeklere söyle ,gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve iffetlerini korusunlar. Temiz ve erdemli kalmaları bakımından en uygun davranış tarzı budur. Şüphesiz, Allah onların işledikleri her şeyden haberdardır. İnanan kadınlara söyle ,onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler,iffetlerini korusunlar , görülmesinde sakınca olmayan yerleri dışında ziynetlerini ( cazibe ve güzelliklerini ) açığa vurmasınlar ve bunun için başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar...” ( Nur 27 – 31 )
“ Yücelerden indirdiğimiz ,açık ve kesin hükümlerle vazettiğimiz bir suredir....” diye başlayan Nur suresinde Yüce Yaratıcımız , kişi ve aile mahremiyetine en büyük tecavüz olarak kabul edilen zinayı yasaklar. Müslümanlara evlenmeyi kolaylaştırmalarını öğütler. Zina eden kimselere cezai müeyyideler vazederken iffetli erkek ve kadınları ,çirkin söylentiler ,asılsız isnat ve iftiralarla rahatsız edenlerin cezalarını da ihmal etmez. Zina edenlerin kadın olsun erkek olsun ,iffetli mümin kişilerle evlenmeyi hakketmediklerini vurgularken ,temiz kadınların temiz erkeklere ,temiz erkeklerin temiz kadınlara yakışacağını ifade eder. Daha sonra kişilerin özel ve ailevi hayatlarının mahremiyetini ve dokunulmazlığını anlatır. Temiz ve erdemli kalmak için erkeklerin ve kadınların ; başkalarının ırz ve namusuna göz koymamak ,kem gözle dahi olsa rahatsız etmemek,kendi ırz ve namusunu muhafaza etmek,gayri ahlaki her türlü fiziksel ve duygusal ilişkiden uzak durmak. Ve görünmesinde sakınca olmayan yerleri dışında erkeklerden ayrı olarak ,kadınların yapıları gereği ,ziynetlerini ( cazibe ve güzelliklerini ) teşhir etmemeleri ,cazibe ve güzelliklerini örten unsur olarak başörtülerini yakalarının üzerine salmalarını ister.
Hz. Aişe’nin (ra) naklettiğine göre , bir gün Nebi (as) eve geldiğinde baldızı Esma ile karşılaştı. Esma o gün tenini gösterecek şekilde ince bir elbise giymişti. Nebi,onu bu durumda görünce yüzünü yana çevirdi ve : “ Esma,kadınlar büluğ çağına erdikten sonra ,şurası ve şurası hariç ,diğer yerlerini örtmelidir. Git örtün de gel! “ buyurdu. Ebu Davud’un naklettiği bu hadiste ravi demiştir ki : “ Resulullah ‘ şurası ve şurası’ derken , abdest alırken yüzün yıkanması gereken yerini ve bileklerden itibaren de ellerini işaret etti.
Müşriklerin Hz.Peygamber’e (as) zulmünün Hicretten önce Mekke döneminde olduğunu biliyoruz. Aşağıdaki hadiste görüleceği gibi henüz örtünmeyle ilgili ayetler gelmeden önce bile kadınların boyun ,gerdan ve göğüslerinin kapalı olması hususunda hassas davranıyordu.
”Haris El Gamidi anlatıyor: Bir topluluğa doğru yaklaştık ve gördük ki Allah’ın elçisi insanları Allah’a inanmaya ve kulluğa çağırıyor , onlar da O’na eziyet ediyorlardı. Nihayet güneş yükseldi , halk onun başından dağıldı. Elinde su kabı ve bir mendil bulunan bir kadın geldi. Ağladığı için gerdanı açılmıştı. Allah’ın Elçisi kadının elindeki kabı aldı, ondaki sudan içti, sonra abdest aldı ve başını kaldırıp kadına : “Kızım başörtünle gerdanını kapat.Babam onlara yenilip ezilecek diye endişe etme." dedi ." Bu kadın kimdir? “ dedim . “ Bu O’nun kızı Zeyneb’dir.” dediler.
“ Ey Peygamber ! Hanımlarına , kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle ,cilbablarını üzerlerine alsınlar. Böyle yapmaları , tanınıp eziyet görmemeleri için en uygun tedbirdir. Allah çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.” ( Ahzab 59 )
Konumuz vesilesiyle Bediüzaman mezarlığımızın Samsat kapısı girişinden 15-20 metre kadar ilerideki; bir müddet İstanbul Beyazıd Camiinde de hafızlık ve hatiplik yapan “Teceddüt ve Tesettür” konusunda kitap yazıp vaazlar verdiği için 5 Temmuz 1925 ‘te Urfa’da asılan, Şehid İbrahim Ethem Efendi’ye Fatihalar göndermenizi rica ediyorum. (Geniş bilgi için Tek Parti Dönemi / Mete Tuncay-1997- s.83 )

Hiç yorum yok: