18 Ekim 2007 Perşembe

ATEİST PARADOKSU

Mart- 2006

Tanrıtanımazlık diye tanımlanan ateistlik zor zenaat olsa gerek.Allah’ın yarattığı dünyada O’na inanmadan yaşamak ne kadar da komik bir felsefedir.Evrim teorisi yalanının bütün bilimsel açıklamalara rağmen ülkemizde inatla sözde bilim adamlarınca savunulması ilkelliği hala sürdürülebiliyor. Onlar her ne kadar atalarının maymun olduğunu iddia etseler de biz Müslümanlar atamızın Hz. Adem olduğuna iman ediyoruz. Yıllar önce, Zaman Gazetesinde Ahmet Turan Alkan’ın bu konuda yazdığı makalenin ilginizi çekeceğini umuyorum.
…………………………..
“Efendim hadise,günün birinde kahramanımızın ormanda bir gezintiye çıkmasıyla başlıyor. Hava berrak ve güneşli;tatlı bir yaz günü.Etrafındaki güzellikleri seyrederek ormanın derinliklerine doğru ilerleyen adam,”Yahu,bu evrim,ne güzellikler,ne olağanüstü şeyler ortaya çıkarabiliyor ; madde ve kuvvetin muhtelif varyasyonları ne harikalara vesile oluyor.” Diye düşünmekte ve mutlu olmaktadır. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan ormanın hayli bakir mıntıkalarına kadar giren kahramanımız,birdenbire tam arkasında garip bir homurtunun varlığını hissederek ürperir ve adeta bakmaya korkarak yavaşça geriye doğru döner.
Arkasında takriben üç metre uzunluğunda ve yarım ton ağırlığında müthiş bir ayının ,ağzını sonuna kadar ayırıp vahşi bir nara attıktan sonra kendisine doğru hiç de dost sayılmayacak bir vücut diliyle yaklaştığını gören adamın ilk tepkisi derhal aksi yöne doğru tabanları yağlamak olur. Aslında iyi koşucudur adamımız ; öyle ki ,bu zoraki yarış bir pistte yapılsaydı ayının kazanma ihtimali belki de hiç olmayacaktı. Lakin ayı saha avantajına ilaveten psikolojik üstünlüğü de bir hamlede ele geçirivermiştir ne yazık ki.Uzatmayalım;bu adaletsiz yarışı,on dakikalık amansız kovalamacadan sonra bizim Ateistin bir çalı köküne takılarak yere kapaklanmasıyla son buluyor.Ayı avına yaklaşıyor, onu yattığı yerde sırtüstü çeviriyor ve yarım tonluk gövdesiyle adamın ayaklarına oturarak yeniden kaçmamasını garanti altına aldıktan sonra her biri birer inşaat küreği kadar iri ve korkunç tırnaklı pençesini kaldırarak vurmaya hazırlanıyor…
İşte tam o esnada hiç beklenmeyen bir şey oluyor ve bizim ateist aniden haykırıyor.,
-Tanrım!...
Bu çığlık ormanın kuytuluklarında henüz yankılanırken zaman aniden duruveriyor;nehir akmaz oluyor,kuşlar dallarda donup kalıyorlar.Ortalık kararıyor ve gökyüzünden bir ışık huzmesi parlayarak ayının altında yatmakta olan adamın alnına düşüyor;sanki ışığın içinden yükseliyormuş gibi bir ses:
-Yıllarca bana inanmadın günahkar kulum diyor “yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın,mucizelerimi maddenin çeşitli fonksiyonlarından ibaret saydın;beni hiç hatırlamadın ama şimdi bilmem ki ne yüzle benden sana yardım etmemi istiyorsun ; ne yani seni dindar bir kul mu saymalıyım şimdi?”
Adamımız gerçekten utanmıştır , bir korku anında bu kadar zayıf duruma düştüğü için pişmanlıkla kekeliyor.
-Biliyorum Tanrım diyor, “bunca yıldan sonra içine düştüğüm durum gerçekten çok dramatik ama ben zaten kendim için bir şey istememiştim sizi çağırırken…”
-Ya ,diyor ışığın içindeki ses,”Kimin için ne istiyorsun peki,söyle;olsun!”
Kahramanımız “bu vartayı da atlattık” diye geçiriyor içinden,
-Mesela ayıyı dindar yapabilirsiniz;benim için aynı kapıya çıkar,değil mi?
Adamın sözleri biter bitmez ışık kayboluyor,güneş yeniden parlamaya başlıyor,nehir coşkun çağıltılarla akmaya koyuluyor ve kuşlar yine neşeyle ötüşmeye başlıyorlar.Her şey eski haline dönüyor.Ayı ise adama vurmak üzere kaldırdığı pençelerini bu defa göğe doğru çevirerek bitiştiriyor ve diyor ki,
-Tanrım,senin yolladığın rızkınla orucumu açıyorum,hamdolsun verdiğin nimetlere ; sağlık ve afiyete. Ey bağışlaması bol Rabbim…”

Hiç yorum yok: