18 Ekim 2007 Perşembe

KERBELA OLAYI

ŞUBAT-2006
İbn-i Sa’d, Tabakat isimli eserinde şöyle yazıyor: “Hüseyin bin Ali, Yezid’e biat etmeyenlerden biriydi. Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu Yezit hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti. Sonra Yezit Medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin Ali olsun.” [1] Medine’nin hakimi, Hz. Hüseyin’den biat almak isteyince, Hz. Hüseyin cevabında şöyle buyurdular: “Biz, nübüvvet ailesi ve risalet madeniyiz. Yezit ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi öyle bir insana biat etmez...”[2] Hz.Hüseyin başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “Artık İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur ...”[3]
Tanınmış İslam tarihçilerinden Mes’udî şöyle yazıyor: “Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı kuşlar besliyordu; içki içiyordu ... Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve haram müzikler yaygınlaşmış, halk açıktan açığa içki içmeye başlamıştı. Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi.” [4]
Hz.Hüseyin Medine’nin durumunu karışık görünce, o şehirde kalmayı doğru görmeyip hicretin 60. yılı Recep ayının sonuna iki gün kala pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket etti.[5] Hareketinin hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “Ben azgınlıktan, makam sevdasıyla, fesat çıkarmak ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak ve ceddim Resulullah (s.a.) ve babam Ali bin Ebi Talib’in yolunda hareket etmek için o şehirden ayrıldım...”[6] Şaban ayının üçüncü gününün Cuma akşamı (yani beş gün sonra) Mekke’ye vardı.[7]
Kufe halkı, Muaviye’nin ölümünü ve Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmekten kaçındığını öğrenince pek çok mektuplar yazıp imzalayarak Hz. Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiler.[8] Onlar mektuplarında Hz. Hüseyin’e şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz. Senin yolunda can vermeye hazırız. Senin için onların Cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.” [9] Hz.Hüseyin, Kufe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, Ramazan ayının yarısında, Muslim bin Akil’i Kufe’ye gönderdi. İmam Müslim’e şöyle dedi: “Kufe halkına git, eğer yazdıkları doğruysa, sana kavuşmamız için bize haber gönder.”[10] Muslim, Şevval ayının beşinci günü Kufe’ye vardı. Onun Kufe’ye geliş haberi şehirde yayılınca on iki bin kişi, (bir başka rivayete göre on sekiz bin kişi) onun aracılığıyla Hz. Hüseyin’e biat ettiler. O bu durumu Hz. Hüseyin’e bildirerek O’nun Kufe’ye gelmesini istedi.[11] Kufe’de yaşanan olayların haberi Yezid’e ulaşınca, ilk iş olarak Kufe’nin hakimi olan Numan bin Beşir’i azledip Ubeydullah bin Ziyad’ı onun yerine atadı.[12] Muslim bin Akil’in de yakalanıp öldürülmesini emretti.[13] Diğer taraftan da, Hz. Hüseyin’i, Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti. Hz.Hüseyin bu komplodan haberdar olunca, Allah’ın (c.c.) evi Kabe'de kan dökülmesini engellemek ve o yüce mekanın hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirdi ve hicretin 60. yılı Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılarak Irak’a doğru hareket etti.[14]
İbn-i Abbas, Kerbela vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor: “Şunu hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi Peygamberin hareminden (Medine’den) Allah’ın haremine (Mekke’ye) sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu Allah’ın hareminden Kufe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, Batha’nın (Mekke’nin) en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, Mekke ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, Allah’ın evi ve Rasulullah’ın hareminin saygınlığını ve kutsallığını korudu. Sen ise onların hürmetini ve saygınlığını korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak için adamlarını Mekke’ye göndermiştin.”[15]
Ubeydullah, Muslim bin Akil’i ve ona sığınak veren Hani bin Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti.[16] Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in Kufe’ye geldiğini öğrenince, O’nun ordusunu gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir orduyu “Kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezid, “Şeraf” denilen bir bölgede Hz. Hüseyin’le karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. O, Kufe’lilerin iki heybe dolusu mektuplarını Hür bin Yezit’e gösterdi ve kendisini onların davet ettiklerini söyledi. Sonra yoluna devam etti...
Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü Hz. Hüseyin’in kervanı “Neyneva” bölgesine varmıştı. Bu bölgede bulundukları sırada İbn-i Ziyad’ın elçisi, Hür bin Yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği şöyleydi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez, Hüseyin’i sıkıştırıp onu suyu ve sığınağı olmayan bir çöle sür.” [17] Hür bin Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda Hz. Hüseyin’in kafilesini “Kerbela” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi olan Ömer bin Sa’d da dört bin savaşçıyla Kerbela’ya geldi.[18] Hür bin Yezid, Hz. Hüseyin’in şahadetinden önce yaptıklarına pişman olup tövbe etti ve O’nun safında savaşırken şahadete erişti.[19] Ömer bin Sa’d, Aşura gününe üç gün kala, Hz. Hüseyin’in kafilesinin suya ulaşamaması için beş yüz süvariyi Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.[20] Muharrem ayının dokuzuncu günü (Tasuâ), Hz. Hüseyin ve ashabı, tamamen düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, O’nun yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.[21] Tasuâ akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. Hz. Hüseyin , düşmanın hareketini görünce kardeşi Abbas bin Ali’ ye şöyle buyurdu: “Kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; sizin amacınız nedir, ne yapmak istiyorsunuz? diye sor.” Hz. Hüseyin’in kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.[22]
Nihayet “Aşura” günü yetişti... Ömer bin Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı.[23] Otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan[24] Hz. Hüseyin’in (a.s) ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar. Hz.Hüseyin’in ashabı, biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş meydanına gitmesini kabullenemeyiz, diye O’nun ailesinin meydana gitmesini engellemişlerdi. İmamın ailesinden savaş meydanına ilk ayak basan aziz oğlu Ali Ekber oldu.[25] Ondan sonra, İmam Ali’nin (kv), Hz. Hasan’ın , Cafer-i Tayyar’ın ve Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar. Birer birer yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet şerbetini içtiler. Hz. Abbas bin Ali’de Hz. Hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde, savaşarak canını Hz. Hüseyin ‘in ilahi kıyamı yolunda feda etti.
Aşura gününün en hassas zamanı, Peygamber’in ciğer paresi ve sevgili kızı Fatıma’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, Hz.Hüseyin’i yalnız gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu... Aşura günü orada bulunan Haccac bin Abdullah şöyle diyor: “Allah’a ant olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü halde O’nun gibi dirençli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. Hz. Hüseyin düşman ordusuna saldırdığında, onlar kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, O’nun sağ ve solundan kaçışıyorlardı... Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın kızı Zeynep, O’na taraf yaklaştı... Bu esnada Ömer bin Sa’d da O’nun yanına yaklaşmıştı, Nihayet Hz. Hüseyin’de o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi ve bu inanların yüreklerinde ebede kadar sönmeyecek bir hüzün ateşi yaktı.
Selam sana ey Hüseyin ey şehitler serdarı ! Selam sana ey Resulün göz nuru. Selam sana ey Fatıma’nın kalbinin meyvesi. Selam sana ve seninle hak yoluna baş koyanlara. Selam sana ve susuzluktan kuruyan mübarek dudaklarına Selam sana ve günlerce su feryadıyla yüreğini yakan yavrularına.Selam sana ve dizlerinin üzerinde can veren civan oğluna. Selam sana ve boğazı oklanan minik Ali Asgarına. Selam sana ve her iki kolu kopana kadar dinini savunan Abbas kardeşine. Selam sana ve genç yaşlı canını canan karşısında cömertçe takdim eden Ashabına. Selam sana ve esir düşen Peygamber ailesine. Selam sana ve kahraman bacın Zeyneb’e Selam sana ve topraklar üzerinde kalan başsız bedenine. Selam sana ve mızraklar ucunda gezdirilen mübarek başına.
Selam sana ey Hüseyin. Kıyam ettiğin günde. Yalnız kaldığın günde.Ve Ceddine kavuştuğun günde. Peygamberimize hakareti asla sindirmeyiz!.. Hz.Hüseyin’in dedesi Hz. Muhammed’e (as) aşkı kadar feryatlarımızı yükselteceğiz!
………………………………………..
1 - Tabakat-ı İbn-i Sa’d, c.10, s.164.
2 - Musir’ul- Ahzan, s.24.
3 - A.K. s.25.
4 - Müruc’uz- Zeheb, c.3, s.77.
5 - İrşad, c.2, s.34.
6 - Bihar’ul- Envar, c.44, s.329.
7 - İrşad, c.2, s.35.
8 - A.K. c.2, s.36.
9 - Müruc’uz- Zeheb, c.3, s. 64.
10 - A.K.
11 - A.K.
12 - A.K.
13 - Tarih-i Taberi, c.4, s.258.
14 - İrşad-ı Mufid, c2, s.66.
15 - Tarih-i Yakubi, c1, s.221.
16 - Tarih-i Taberi, c.4, s.300.
17 - A.K. c.4,s.302-308.
18 - A.K. s.310.
19 - A.K. s.325.
20 - A.K. s.311.
21 - Kafi, c.4, s.147.
22 - Tarih-i Taberi, c.4, s.314.
23- Emali-yi Saduk, s.111 ve 374.
24 - Kamil-i İbn-i Esir, c.2, s.560.
25 - Tarih-i Taberi, c.4, s.341.

Hiç yorum yok: