28 Mayıs 2013 Salı

MAZLUMA MEZHEBİ SORULMAZ

“ Sekiz ay kadar önce Suriye’nin Lazkiye bölgesinden Muhammed Ali’nin anlattıklarını sizlerle kısmen paylaşmıştım. İran’dan ve Lübnan’dan gelen Esed rejimi yanlısı birliklerin özellikle Akdeniz sahilinde yaptıklarını yazmaya elim varmamıştı. Ne yazık ki şimdi Esed rejimi yanlıları daha da azmışlar. Muhammed Ali o günlerden beri kendi bölgesindeki katillere karşı direnen devrimci güçlerle beraber. Geçen hafta ondan telefonla aldığımız bilgiye göre akrabalarından 300 kadın ve çocuk ‘özellikle bıçaklar’ kullanılarak boğazlanmışlar;70 civarında ihtiyarı da evlere doldurup üzerilerine benzin döküp yakmışlar. O hafta toplam olarak 2200 şehit vermişler Muhammed’in akrabaları. “ Mazluma dini sorulmaz; mezhebi hiç sorulmaz. Suriye konusunda düşünce karmaşasının mezhep ekseninde saflara ayrılması bütün akıl sahibi Müslümanların istemediği bir durum. Suriye’deki Esatçı katliamı görmezden gelmeyi ve bu katliamı yapanların tarafında olmayı nasıl ifade edeceğiz? Ümmet gönlündeki değer kaybını önce İran’la ilgili olarak yaşadı. 1979’lardaki kredisini zalim Esed rejimini desteklemekle yok etti İran. Bütün yakın duruşuna rağmen Suriye halkından yana tavır koyan Türkiye’nin karşısında bir Suriye politikası izlemesi İslam ümmetince sorgulanmasına yol açtı İran’ın. Lübnan Hizbullah’ı liderinin açıklamaları ise dehşet verici. Nasrallah “Cihat ilan etmemize gerek yok, Suriye’deki savaşa on binlerce insan göndermemiz için iki kelimemiz yeter. İsrail’e yapılan savaşın ilk günlerinde olduğu gibi size zafer vaadediyorum. Biz bu savaşa gireceğiz ve kazanacağız.” demiş. Suriye halkıyla savaşacak yani. Amerika’nın Irak’ı işgalinde neden onbinlerce adamını gönderip Müslüman halkla birlikte direnmedin diye sorarlar adama. 2006‘da İsrail’e 33 gün direnen Hizbullah’a bütün ümmetçe dua ediliyordu. Kimse Şii-Sünni ayrımı da yapmıyordu. O gün işgalcilere karşı direnen namlular bugün Suriye halkına/İslam dünyasına doğrultuldu. Şimdi karşılarında İsrail değil Suriye kadınları, çocukları ve ihtiyarları var. Nasrallah’ın zalim ve katil bir Baas rejimine destek vermesi ümmetin gönlündeki Hizbullah tahtını ters yüz etti. Müslümanların safı birilerinin mezhep veya jeopolitik çıkarları değil halkın özgürlüğü ve adalet olmalıydı. Yazık ettiler. Yanlış saf tuttular. Kaybedecekler. Çünkü halka silah doğrultanlar ve zalimler her zaman kaybetmeye mahkumdurlar. Müslümanların duasını kaybedenler sonunda askeri olarak da kaybedeceklerdir. İsrail Suriye’yi vurdu ve Türkiye’de Suriye rejiminin karşısında, demek ki Türkiye ve İsrail aynı saftalar diye lafazanlık yapanlara sormak lazım.” Neden Akdeniz’de uçağımızı düşüren; Akçakale, Cilvegözü ve Reyhanlı’yı kana bulayanlar, kamplara sabotaj hazırlığı yapanlar yani Şam yönetimi İsrail’e misilleme yapma gereği duymadı?” Cevabını da biz verelim: “İsrail Esed yönetimini değil; ya muhalif devrimcileri ya da direnişçilerin eline geçecek tesisleri vuruyor, onların güçlenmesini istemiyor. Arada bir çatışmacılık oyunları oynuyorlar o da bizim medyamız ve muhalefetimiz için olsa gerek. Bakın İsrailli bir istihbarat yetkilisi Suriye direnişinin başladığı yıllardan beri sakladıkları niyetlerini şöyle anlatmış The Times gazetesine:” Suriye’de İslamcı militanlar olacağına Esed olsun.Böyle bir durumda Esed’i tercih ederiz.Eğer Arap dünyasında aşırı dinciler orada güçlenecek ve Suriye kaosa düşecekse, bildiğimiz şeytanı bilmeyip hayal edebildiklerimize tercih ederiz.Yerinde duran ama güçsüz bir Esed rejimi bizim açımızdan daha iyi olur.” Açıklamalara İsrail hükümetinde de yalanlama gelmemiş. İsrail, dolayısıyla ABD ve batı dünyası Suriye muhalefetini dindar olarak gördükleri için onların güçlenmesini istemiyorlar. Kendilerinin kontrolünde olunmasını istiyorlar. Onlar İslamcı bir yönetim iktidara gelirse ve Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirirse Türkiye’nin etki alanının İsrail-Ürdün sınırına dayanacağını görüyorlar ve bundan rahatsız oluyorlar. Muhalif olmayı kendine meslek edinen bazı arkadaşlarımız Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını anlamaları gerek. Yoksa ‘Türkiye’nin yeni iç ve dış politikasını doğru pencereden göremiyorlar’ ve bilmeden eski statükonun ekmeğine yağ sürüyorlar. Önce kendilerinin söylemleri ile Ergenekoncu artıklarının söylemlerinin neden örtüştüğünü araştırmaları gerek. Müslüman fehim sahibidir. Yıllardır söylediğim değişimi yine de tekrar edeyim. “Neredeyse 85 yıl halkıyla ayrı yönlerde hareket eden bir devlet vardı. Devlet, halkının kendisine hizmet etmesi gerektiğini ve varlığını kendisine borçlu olduğunu söylerdi, senin varlığın sadece benim içindir derdi. Devlet denilince akla ilk gelen dipçik veya coptu Anadolu insanımız için. Ama son on yıldan beri yaşanan değişim süreci devletle halkı aynı çizgiye, aynı istikamete getirdi. “Artık devlet halkının hizmetinde.” Artık halkın devleti kuruluyor,’Yeni Türkiye’ kuruluyor. İşte halkımızın can-ı gönülden destek verdiği değişim/çözüm süreci ‘halkın devletinin’ oluşturulma aşamalarıdır. Cılız itirazlar bu gerçeği değiştiremeyecektir. Bakmayın siz muhalefetçiğin gürültüsüne ve sığlığına; içeride barış ve adaleti, dışarıda ise onurlu bir siyaseti halkımız sonuna kadar destekliyor,destekleyecektir. Değişim sürecine inadına kör olan ve kendi ülkesine karşı, düşman ülke imiş gibi muhalefet eden, başarılarımızı korkunç bir mağlubiyet olarak göstermeye, batının/batılın başarısızlıklarını, hezimetlerini ise onların galibiyeti olarak izaha çalışan sömürge kültürü ile beslenmiş medyayı ve aydıncıkları ibretle izliyor halkımız. Yapılan her şeyi amuda kalkıp yorumlayan, tek ilkelerinin Türkiye’nin iflah olmaması, Yeni Türkiye’nin başarısız olması ve eski düzenin gelmesi için çabalayan bir muhalefetimiz var ne yazık ki... Bu muhalefetin dünyada eşi benzeri olmadığına inanıyorum. Ama şimdiden söyleyeyim: “Boşuna debeleniyorlar, başaramayacaklar.”