16 Ağustos 2013 Cuma

TEBBET YEDA

Tebbet Suresinde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ebu Leheb’in iki eli kurusun, kurudu da! Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi. Alevli ateşte yanacaktır. Karısı da odun hamalı olarak. Boynunda sağlam hurma lifinden örülmüş bir ip bulunacaktır.” 14 Ağustosta Mısır Cuntasının başındaki Firavunun enikleri binlerce kardeşlerimizi katlettiler. Bütün Anadolu tek yürek oldu, katliamın her dakikasında dualarıyla yediden yetmişe Mısır halkının yanındaydı. Katil cuntacılara ise beddualar göklere yükseldi. Bir kaç nesebi sahih olmayan gazetenin dışında bütün ulusal basın halkımızın en içten duygularını dile getirdiler. Yeni Akit Gazetesi’nin 15 Ağustos 2013 günkü manşeti: ”Tebbet Yeda” ( Elleri kurusun! ) idi. Hepimiz gönülden amin dedik. Yakında inşallah sömürgeci alçakların Mısır cuntasının başındaki çocuklarının ellerinin kuruyacağını / kırılacağını / kahrolacağını da göreceğiz. Bu olaylardan hiç bir zaman yeise kapılmayacağız, mücadelemize devam edeceğiz. Suriye’de ve Mısır’da olanlardan Kur’an penceresinden bakarak ders alacağız. Biz Türkiyeli Müslümanlar; her zaman zalimin hasmı olup mazlumun yanında olmaya devam edeceğiz. Batı %80 manevi duygularını kaybetmiş Müslümanlar istiyor. Bizler yeniden iman etmeli, bütün farzlara ve bütün sünnetlere uygun bir duygu/düşünce/davranış modelini oluşturmalıyız. İnsanları önce ‘araç’a değil, ‘amaç’ olan İslam’a çağıracağız; mezhep-meşrep-cemaat vs. farklılıkları ayrılık değil bir araya gelme vesilesi olmalıdır. Her namazımızdan sonra mutlaka dünyanın her yanında zulme uğrayan kardeşlerimizi dualarımıza eklemeliyiz. ABD’nin “evrensel kardeşlik” adı altında yaptığı bütün faaliyetler İslam Dünyası’nın direncini kırma çalışmalarıdır. Örnek olarak birkaç ağacın yer değiştirmesi bahanesiyle yapılan uluslararası kampanyadaki figüranlara dikkat etmeli bunların münafıklığını/sahtekârlığını her ortamda sürekli anlatmalıyız, Mısır’da ve Suriye’de binlerce insanımızın katledilmesindeki suskunluklarına dikkat çekmeliyiz. Anadolu’muzda, ABD/AB sömürgecilerinin İslam dünyasına açtığı “yeni yüzyıl” savaşının projelerinden olan “gezi” ve bunun benzeri Ergenekoncu artığı fitne eylemlerinin asıl amacını halkımıza sürekli anlatmalıyız. Sömürgecilerin “gezi” olaylarında oluşturmaya çalıştıkları “Sanal Ordu” çabalarına karşı sanal ortamlarda da mümkün olduğunca örgütlenmeli ve bu ortamı bir Müslüman’a yakışır şekilde değerlendirmeliyiz. Artık ne İngilizlerin ne de ABD’nin sömürgesi değiliz. Yeni Türkiye bütün bölge halklarının saygı duyduğu bir ülkedir. Bölgesindeki bu saygınlığı bozmak için oynanan oyunların farkına varmalıyız. Batı uşağı güçlü/zalim iktidarların değil mazlum halkların yanında yer alarak bütün ümmetin gönlünü kazanan Yeni Türkiye’ye sahip çıkmalı, 150 yıldır tepemize çökmüş statükocuların geri gelme oyunlarına asla izin vermemeliyiz. “Değişim Süreci” ne sahip çıkmalı bunu terörist ağzıyla uluorta konuşarak engellemeye çalışanların maskelerini düşürmeliyiz. Anadolu’da barış ve kardeşlik havasını bozmaya kalkanların batının devşirmeleri olduğunu bilmeliyiz. İslam Birliğini, NATO yerine İslam Barış Gücünü konuşmalı, talep etmeliyiz. BM bugün birleşmiş zilletler durumuna gelmiştir. BM’de veto hakkı olan ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır. Müslümanlara, mazlumlara yapılan zulümleri görmezden gelen bu sömürgeci ülkelerin karşısında, İslam ülkelerini temsilen veto hakkı Türkiye’ye de verilmelidir. Bu konuları sıklıkla dile getirmeli ısrarla talep etmeliyiz. Mısır’da binlerce şehidimiz var. Onlar kazandılar. Sahabeden bir örnekle bunu yeniden hatırlayalım: “ Amiroğullarının şefi Ebu Bera'nın isteği üzerine Hz. Peygamber bu kabileyi eğitmek üzere kendi yetiştirdiği kırk öğretmeni gönderdi. Yolda Meune Kuyusu yanında kendilerine kurulan tuzaktan habersiz dinlenmekte olan bu kafile, pusuya düşürülerek katledildiler. Öğretmenlerden sadece develerin başında nöbet tutan iki kişi hayatta kalmıştı. Haris ve Amr. Haris olan biteni anlayınca yalın kılıç hainlerin arasına daldı ve şehid edildi. Geriye sadece Amr kalmıştı. Hainlerin liderlerinden Cebbar isimli biri Amr'dan ısrarla cenazeleri tek tek teşhis etmesini istiyor, "Burada cesedi olmayanı bana tesbit et!" diyordu. Sonunda cesedi bulunamayanın ismi tesbit edildi: Hz. Ebubekir'in azatlısı ve hicretin kahramanlarından Amir b. Füheyre. Onu ısrarla merak eden Cebbar ısrarlı merakının sebebini şöyle aktarıyordu. "Onu ben hançerledim, hem de sırtından. Ben tam hançerimi sırtından sokup göğsünden çıkardığımda beni hâlâ hayrette bırakan şu sözü söyledi: "İşte şimdi kazandım!" Cebbar şaşırmasın da kim şaşırsın? Öldüren o, ölen diğeri; bu durumda kazananın kendisi olması gerekmez mi? Bu nasıl bir tasavvur ki, "katil" değil de "maktul" başarılı oluyor. İhanet edip öldüren değil de ihanete uğrayıp ölen "İşte şimdi kazandım/başardım!" diyebiliyor? Amir Bin Füheyre gibi Müslüman olduğunu söylemek,ama Cebbar gibi düşünmek. İşte asıl acı olan da bu. “