18 Ekim 2007 Perşembe

HASBİHAL

KASIM-2005-
Zaman zaman bazı kardeşlerim eğitim ve inançla ilgili yazılarımın dışında neden şehrimizin politikası ile ilgili yazılar da yazmadığımı soruyorlar.Urfa’da politika yapmaktan ve şeytanın şerrinden Allah’a sığınılması gerektiğini ,politika yapmanın / yazmanın da şehrimizin geleceği için hiçbir anlam ifade etmeyeceğini belirtip kesin olarak yazmayacağımı söylüyorum onlara. Bugüne kadar yazmadığım gibi bundan sonra da yazmam inşallah. Neden derseniz anlatayım ki bana hak veresiniz.
“ Siyaset M.İslamoğlu Hocanın deyimiyle üç şey için yapılır: 1. Komisyon için 2. Vizyon için 3. Misyon için. Misyonsuz siyaset yapanlar, genellikle siyaseti komisyon için yaparlar. Yap siyasetini al avantanı cinsinden. Bu memleketin başına öteden beri tebelleş olan çok miktarda siyaset komisyoncusu vardır. Siz komisyoncu siyasetçiyi çok iyi tanırsınız. O, milletin malını babasının malı sanır. Pişkindir. “Verdimse ben verdim” diyen bir tiptir mesela. Siyaseti komisyon için yapar. Onun için de hiçbir misyonu yoktur (….) Tek ilkesi vardır: Çıkar. Siyasetinin ekseni yoktur. Aslında kendisinin ekseni yoktur. Onun için tek eksen vardır: Dün dündür bugün bugündür. Komisyoncu siyasetçi, kendisini “düdükçü” yerine koyar. İşi, parayı verene düdüğü çaldırmaktır. Hepsi bu. İkincisi vizyon için yapar. Siyaseti vizyon için yapanlar, onun “havasına” tav olurlar. Görenler önünde düğme iliklesinler, “vekilim” desinler, “başkanım” desinler, “efendim” desinler, “bakanım” desinler de, canını alsınlar. Dedik ya, onun siyaset yapma gerekçesi “vizyon” içindir. Siyaset kendisine albenili bir vitrin sağladığı için siyasete soyunmuştur. Her şey gösterişe ayarlıdır. Siyasete kattığı en ufak değer olamaz böylelerinin. Aksine kendileri siyasete “değer almak” için girerler. Çünkü kendi başlarına her hangi bir değerleri, her hangi bir kıymetleri yoktur. Oturdukları koltuğa değer katmazlar. Aksine tüm değerleri o koltuktan aldıklarıdır. Bazen öylesine değer yoksunu olurlar ki, sırf bir vitrine dönüşürler. Böylesi durumlarda sırtlarındaki elbise içindekinden daha fiyatlı olabilir. (…..)Üçüncüsüne gelince... Bunlar siyaseti misyon için yaparlar. Ne komisyon için yapmaya, ne de vizyona tav olmaya tenezzül etmezler. Misyonları bittiğinde siyasette onları kimse tutamaz. Onlar bal tuttukları parmakları bile yalamak yerine yıkamayı tercih ederler. Elleri yapış yapıl değildir.(…)” [ Siyaset - S.Hocaoğlu-Y.Şafak]
Benim bildiğim/yaşadığım elli senedir Urfa’da siyaseti misyon için yapmaya kalkanlar her zaman engellenmiştir.Bir elli sene önce de farklılık olmadığını ve bu feodal kafayla , bundan elli sene sonra da farklılıklar olmayacağını düşünüyorum. Şehrimizin bu gerçeği aynı oyuncularıyla veya figüranlarıyla devam edip gitmektedir. Başımızdan hiç eksik olmayan iyi saatte olsunlar , bugüne kadar insanca yaşama imkanlarını , bu şehirde yaşayanlara değil ; binlerce sene yaşayacakmış kadar önce kendilerine sonra aşiretlerine daha sonra da yemlik olarak eş ve dostlarına akıtmışlardır. Daha önce köylerinde marabalarına uyguladıkları ‘gözleri açılmasın’ uygulamasını büyükçe bir köy olan şehrimizde de uygulamakta , kendilerine ait bütün yatırımları şehrimiz yerine ; batıya ,büyük kentlere yapmaktadırlar. Bu iyi saatte olsunlar , acemilik edip şehrimize büyük yatırım yapanların da anında burnundan getirip kaçırtırlar. Havadan konuşmuyorum ,araştırın bakın,şehrimizde kaç tane Urfalı zenginimizin büyük yatırımları vardır? “Bu güne kadar bu şehre yapılan bütün yatırımlar devletin yatırımlarıdır.”
Şehrimizdeki atama yapılacak müdürlüklerde, benim aşiretimden olsunda isterse iki koyunu gütmekten aciz olsun mantığı vardır bu iyi saate olsunların , bu şehrin insanına hizmet edecek eğitimli /ehli kişiler değil kendilerine hizmet edecek elemanlar ararlar hep, bir şekilde görevlendirirler de. Ondan sonra da şehri yöneten bürokratlar kendi yoğun işlerinden çok , atanan bu yetersiz ve seviyesiz elemanların engellemeleriyle/ beceriksizlikleriyle uğraşıp dururlar.
Bu iyi saatte olsunlarımız , vatana ve memleketine hizmet aşkıyla çalışan ve önce Allah’tan korkan iyi eğitim görmüş , işinin uzmanı bir şehirli hasbelkader görev alırsa , kendilerinin istikbaldeki çıkarları zedeleneceğinden en kısa zamanda, çeşitli komplolarla tasfiye ettirirler.
Bu iyi saatte olsunların müthiş bir kamuoyu oluşturma yetenekleri vardır.Bunun için dedikodu/gıybet ,yalan ve iftira kazanını gönüllü uşaklarıyla kaynatırlar.Kazan da yaşayanlar da iftira ve dedikoduya çok uygun olduklarından kısa zamanda başarılı olurlar ve amaçlarına ulaşırlar. Mesela, bu gönüllüler Karaköprüde bir yalan söylediklerinden veya iftira attıklarından sonra bir halk otobüsüne binip Sarayönünde indiklerinde yalanlarının onlardan önce geldiğini görürler. Kendi söyledikleri yalana/iftiraya kendileri de inanacak duruma gelirler. Sömürü çarkının farkında olmayan ve neye hizmet ettiğini bilmeyen akılsız insanlarımız bu işi kendilerine bir yaşam modeli seçmişlerdir.
Daha yazılacak çok şey var da , politika yaparım diye korkuyorum. Hem zaten siz de bu şehirde yaşıyorsunuz, hiçbir ahlak kuralı tanımayan bu iyi saatte olsunların düzenlediği bu oyunun ya figüranı ya da seyircisisiniz , uzatmanın ne alemi var…Böyle gelmiş böyle gidiyor…Bundan dolayı böyle bir şehirde politika yazmak ve politikayla uğraşmak tamamen boş bir uğraştır…
Yukarıda iyi saatte olsunlar hiçbir ahlak kuralı tanımazlar demiştim ,size ahlakla ilgili bir öykü anlatayım da bu konu kapansın.
“ Ateş , su ve ahlak samimi arkadaş olup diyar diyar geziyorlarmış. Bir gün dağların arasında kalmış bir şehre rastlamışlar. Şehirde ,kalabalıktan birbirlerini kaybetmekten korkmuşlar. ‘Birbirimizi kaybedersek’ demiş ateş ‘nerede bir duman görürseniz ben oradayımdır,beni kolaylıkla bulabilirsiniz.’ Bunun üzerine su söz almış ’Beni kaybederseniz eğer,nerede bir şırıltı duyarsanız ben oradayımdır,beni kolaylıkla bulabilirsiniz.’ Daha sonra sıra ahlaka gelmiş , şöyle demiş ahlak “ Beni kaybederseniz eğer, aramak aklınıza bile gelmez ; çünkü bütün değerlerinizi , her şeyinizi kaybetmişsinizdir.”
***

Hiç yorum yok: