18 Ekim 2007 Perşembe

ASABİYE

mart- 2006
‘Asabiyye’nin aslı olan ‘asabe’ sözcüğü sözlükte; bağlamak, sarmak, şiddet, kuvvet, himaye etmek gibi anlamlara gelir. Hukuk dilinde ‘asabe’ , baba tarafından akraba olanlar demektir. İslâm hukukuna göre ‘asabe’ olan tek mirasçı durumunda ise mirasın tümünü, diğer mirasçılar varsa, onlardan arta kalanı alan kimsedir.
‘Asabiye’, akrabalık, soy yakınlığı demektir. Kavram olarak ‘asabiye’; akraba, soy, grup, din ve vatan gayreti gütmek, kendi yakınlarını, kendi içinde bulunduğu topluluğu önde görmek, onlara daha fazla ilgi göstermek, tarafgir olmak demektir.
‘Asabiye’ kelimesi Kur’an’da geçmemekle beraber ona yakın anlamda olan ‘hamiyye’ sözcüğü bulunmaktadır. (48 Fetih/26) Kur’an’da ayrıca, ‘asabiye’ ile aynı kökten gelen ‘usbe’ kelimesi yer almaktadır. Bunun anlamı da birbirine destek veren, birbirini kuvvetlendiren topluluk demektir. (12 Yusuf/8, 14. 24 Nur/11. 28 Kasas/76).
‘Asabiye’, sözlük manasıyla kavim, kabile, grup ve benzeri konulardaki aşırı düşkünlük ve bağlılıktır. Kişinin kendi akrabalarına ve içinde bulunduğu toplumu öne çıkarması, onlara ait olan şeyleri savunması, onlara yardımda öncülük tanıması demektir.
İslâm asabiye’yi hoş görmemiş, kan-soy bağı kardeşliği yerine din kardeşliği bağını ön plana çıkarmıştır. Mü’minleri kardeş ilan ederek, aralarındaki ilgi, yardım ve adaletin bu kardeşlik üzerine bina edilmesini emretmiştir. (49 Hucurat/ 9-10. 4 Nisa/58. 65 Talak/2)
‘Asabiye’, aşiret, aile veya benzer toplulukların hak ve menfaatlerine tecavüz etmek, onlara haksız yere üstünlük sağlama amacına yönelik ise tasvip edilemez. İslâm, dar anlamda kavmiyetçilik manasına gelen ‘asabiye’yi yasaklamış, bunun cahiliye adeti olduğunu vurgulamıştır. Allah (cc) insanları bir ana-babadan yaratmıştır. İnsanların ayrı ayrı soy ve kabileler halinde yaratılmasının sebebi tanışmaları, bilinmeleri kolay olsun diyedir. Dil, renk, bölge, kavim, grup bir insan için üstünlük sebebi değildir. Üstünlük takvadadır (Allah’tan hakkıyla korkup- sakınmadır) (49 Hucurat/13)
Kavmiyetçilik, ya da ırkçılık; bir ırkı diğerine üstün tutma, bir ırkın özelliklerini ön plana çıkararak diğerlerine karşı övünme, kendi ırkından olanı haksız olduğu halde başkasına tercih etme, ya da ırkı sevmeyi bir ideoloji haline getirmedir.
‘Asabiye’, bugün vatan, ırk veya kültür üstünlüğünü savunan milliyetçilik fikrinden çok, bir kavmin, bir kabilenin üstünlüğünü savunan ırkçılık fikrine daha yakın görülmektedir ve ondan daha dar kapsamlıdır. Bu duygu cahiliye toplumlarında her zaman var olmuştur. İslâm olumsuz anlamdaki ‘asabiye’yi kaldırdığı halde, Peygamberimizin vefatından kısa bir süre sonra, siyasí güçler ve çıkar grupları tarafından müslümanlar arasında yeniden hortlatıldı. Buna karşın İslâmın ölçülerine göre hareket ederek bunun zararını idrak eden kişi ve toplumlar bu kötü duygudan uzak kalmışlardır. Böylelikle de asabiye’nin getirdiği yıkımlardan kendilerini korumuşlardır.
1789 Fransız ihtilâlinden sonra kavmiyetçilik, daha yaygın deyimiyle milliyetçilik daha da gelişti ve yaygınlaştı. Milliyetçi ideolojilerin çoğalmasından sonra büyük devletler parçalandı. Ulus unsuru üzerine devletler kuruldu, bir ırkın üstünlüğü fikri devletlerin ideolojisi oldu. Bu çirkin asabiye yüzünden nice zulümler işlendi, nice savaşlar oldu, nice toplumun kimliği inkar edildi, nice kesimler baskı ve hile ile asimile edildi. Günümüzde bu sakat anlayışın hâlâ devam ettiği üzülerek görmekteyiz. Günümüzde ırkçılık veya kavmiyetçilik düşüncelerine olan bağlılık ‘asabiye’ duygusuna benzemektedir. Burada söz konusu olan ‘asabiye’, kendi kavmini, kendi akrabalarını sevip ilgi gösterme değildir. İslâm akrabaya iyilik etmeyi, onlara ilgi göstermeyi, sıla-i rahmi (akrabalık bağını yardımla sürdürmeyi) emreder. Akrabalar arasındaki sevgi bereketi artırır. (Tirmizí, Birr/49, Hadis no: 1979, 4/351) Ancak akraba haksız da olsa onu savunmak, kendi soyunu üstün görmek, başkalarını aşağılamak; belli bir grubu, bir aileyi veya soyu, bir kesimi en üstün saymak, bu yüzden de zulme dalmak asabiye’dir. Nitekim Peygamberimiz (sav), ‘Bir kimsenin kavmini sevmesi asabiye midir?’ sorusuna şöyle cevap vermiştir: “-Hayır, fakat asabiye; kişinin zulümde kavmine yardım etmesidir.” (İbni Mace, Fiten/7, Hadis no: 3949, 2/1302.
‘Asabiye’ gayreti, asabiye’ye davet cahiliye anlayışıdır. Bir hadiste şöyle buyuruluyor: “İnsanları bir asabiye için toplanmaya çağıran, bir asabiye için savaşan ve asabiye uğruna ölen bizden değildir.” (Müslim, İmare/57, Hadis no: 1850, 3/1478. İbni Mace, Fiten/7, Hadis no: 3948, 2/1302, Nesâí, Tahrim/28. 7/112)
Atalar ile övünmek, hatta müslüman olmayan atalarının özellikleriyle övünüp, başkalarına üstünlük taslamak,gururlanmak asabiyedir. Onlarla övünmek insana hiç bir şey kazandırmaz. Eğer onlarda iyi bir ahlâk var idiyse onu almak alana bir şey kazandırabilir. Eğer onlar kötülük ve zulüm yapmışlarsa, kötü bir adları varsa; o kötülükleri savunmak daha da büyük bir hatadır. Asabiye duygusu yüzünden, bir çok kişi ve topluluk atalarının kötülüklerine, inandıkları batıl dinlere, yaptıkları zulümlere bile sahip çıkabilmekteler.
Peygamberimiz (sav) atalarla övünmeyi yasaklayarak; insanların şu veya bu kavme mensup olmalarının onlara bir şey kazandırmayacağını, insanların ya mü’min ve takva sahibi, ya da günahkâr ve zarara uğramış olarak iki grup olduklarını belirtmiştir. ( K. Sitte 4/259).
Kur'an mü’minlere kendi akrabalarınız aleyhine bile olsa adaletten ayrılmayın demektedir. (4 Nisa/135)
‘Asabiye’, yalnızca ırk, soy veya kabile sevgisinde olmaz. Günümüzde çok sık görüldüğü gibi parti, grup, cemaat, ülke, spor takımı, hatta lider sevgisinde bile olmaktadır. Herkes kendine yakın bulduğunu sevebilir ama bu 'asabiye' olmamalıdır.

Hiç yorum yok: