30 Temmuz 2015 Perşembe

İŞİN ASLI

Küresel sömürgeciler yağmacı kurallarının gereği 1900’lü yılların başında hem dünya hem de Ortadoğu coğrafyasını yeniden belirlediler, sınırları yeniden çizdiler. Osmanlı’yı da kendi güdümlerindeki parçacıklara böldüler. Yüz yıl boyunca kan ve gözyaşlarıyla sulanan topraklarımızda sömürülerine devam ederlerken bir yandan da bu devletçikleri birbirlerine düşürdüler ve ‘kültür emperyalizmi’ yoluyla da milletlerimizin ruhlarını esir aldılar.
Şimdi yeni bir yüzyıldayız. Küresel sömürgeciler iki binli yılların başında dünyaya yeni bir şekil verme projelerini daha devreye koydular. Bu yeniden paylaşımın parçası olarak Ortadoğu’da da sınırları yeniden düzenleme projelerini uygulamanın alt yapısını oluşturma çabasındalar.
Küresel sömürgeciler geçen yüzyıldaki kanlı işgallerinde Müslüman yerli halkların direnişlerinden oldukça zahmet çekmişlerdi. Müslümanların hilafet merkezli direnişleri, ümmet bilinci ile dinlerine bağlı olmaları nedeniyle birçok cephelerdeki kayıpları batının en büyük korkusu olmuştu. Bu yüzden kurdurdukları devletçiklerde sömürüye; başta petrol olmak üzere bütün yer altı ve yerüstü kaynaklarını yağmaya devam ederken, Müslümanların İslâm dininden uzaklaşmaları, batı aklını benimseyip ideolojilerini benimsemeleri ve ırkçı/milliyetçilik hastalığına yakalanmaları için çalışmalar yaptılar. Önce Türkler ve Araplar şimdilerde de Kürtler bu hastalıktan oldukça etkilendiler. İslâm’ın ümmet kardeşliği, Müslümanların ‘İbrahim milletindeniz’ kavramları unutturulmak istendi. Sömürgeci Batılca bu şekilde hem Müslümanların birlik ve beraberliği engellenmiş oldu hem de yeni yüzyıl projelerinde devşirilmiş yerli unsurları(!) kullanma imkânına sahip olunmuş oldu. Sömürgeci Batılın onun stratejisini ve kültürünü savunacak, onlar için savaşacak, ideolojisini sürdürecek yerli savaşçıları oluştu. Sömürgecilerin Türkiye’ye karşı görev verdiklerine örnek olarak PKK-İSİD-THKP(C) gibi silahlı mücadele veren terör örgütlerini gösterebiliriz.
2006’larda Türkiye; önce İngiltere’nin, 1944’lerden sonra da ABD’nin kontrol ettikleri sistemi reddetti. Yeni Türkiye, her türlü sömürgeciliği, batının yeni yüzyıl projeleri kapsamında yeni sınırlar oluşturmaya çalışmasını ve kendi halkına karşı savaşmayı reddeden ayrıca halkına hizmet etmeyi görev bilen, halkının inanç ve değerlerini yaşamasını savunan, hem ülkenin hem de bölgenin birlik ve beraberliğini önceleyen bir temel üzerinde kuruldu. Tabi hemen sömürgecilerin hazımsız emirleri ile saldırılar başladı. 2006’lardan itibaren bütün sabotaj-darbe girişimi-suikastlar ve toplu sivil veya silahlı gösterilerin,seçimlerde siyasi blok oluşturma gayretlerinin hepsini bu çerçevede değerlendirebilirsiniz. Bu saldırılar Anadolu halkının direnişi, birlik ve beraberliği ile atlatılınca devreye FETÖ konuldu. Halkımızın samimi dini duygularını istismar ederek güçlenen, devletin birçok kademesine sızan bu örgütün saldırıları da halkımızın ve devletimizin tepkisiyle zayıflayınca yine bildik taşeron figüranlar (PKK-İSİD-THKP(C) sahneye konuldular, Anadolu halkına ve devletine saldırmaya başladılar.
Bu kavga içeride kendi halkına Kürt-Türk-Arap demeden hizmet etmeyi görev bilen, bölgedeki Müslümanların da zulme ve sömürüye uğramadan bir arada yaşamalarını teşvik eden “Yeni Türkiye“ ile tekrar iki binli yılların öncesindeki sömürgeci batının güdümünde statükocu düzeni isteyenlerin arasındaki kavgadır.
Bu kavga yeni Türkiye’nin Batılı sömürgecilere ve onun (silahlı-silahsız) yerli-devşirilmiş taşeronlarına karşı verdiği mücadeledir.
Statükoya ve İslam düşmanlığına karşı Anadolu’nun ezilmiş Müslümanlarının başlatmış olduğu iktidar mücadelesinin sonucunda bu topraklarda yaşayan bütün unsurlarımıza İslam inancımızın gereği olumlu yaklaşılmış, geçmişten gelen bütün inkâr politikaları ortadan kaldırılmış, başta Kürt kardeşlerimiz olmak üzere her kesime el uzatılmıştır. Değişim sürecine büyük ölçüde destek olan Kürt vatandaşlarımızı istismar eden silahlı gruplar bu iyi niyeti hep zora koymuşlar ve süreci sürekli baltalamışlardır… Bunun yanında Müslüman halkımızı istismar eden kesimlerde bu kanlı örgütle işbirliği yapacak kadar hainleşebilmişlerdir. Kimisi iyi niyetli olsalar da bu ortaklıklar sonucunda ülke düşmanlarıyla omuz omuza eylem birliği kurabilecek kadar şerefsizleşmişler insanlıktan çıkmışlardır. Kimse Anadolu insanımızın güvenliğini ve özgürlüğünü sömürgeci batı hesabına yok etmeye çalışmamalıdır.
Müslüman halkımız yüz yıllık esaretinden son on yılda kurtuldu. Anadolu insanımız bağımsız Yeni Türkiye’yi, batı güdümündeki işbirlikçi örgütlere asla ve asla yedirmeyecektir. 7 Haziran seçimleri sonrasında biz Müslümanlar arasındaki ayrışmayı, güç kaybını fırsat bilerek saldırıya geçen Türkiye ve insanlık düşmanlarına dersleri en ağır bir şekilde verilecektir. Şimdi gördüğümüz kadarıyla devlet-iktidar-siyaset ortak bir hamle ile bu alçaklığa en ağır darbeyi vurmak üzere harekete geçmiştir.
Biz Türkiyeli Müslümanlara düşen görev; küçük-bireysel-ucuz hesaplar yapmadan 2002 ruhuyla tekrar kenetlenip, vatan-millet ve ümmet düşmanlarına karşı bir arada durmaktır. En başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’na, hükümetimize velhasıl devletimize sahip çıkılmalıdır.
Bu sahip çıkılma, gerçek bir Kurtuluş Savaşı içinde olmanın bilinciyle; duygu-düşünce-eylem birliği içinde olmalıdır.
Allah yardımcımız olsun…

3 Temmuz 2015 Cuma

ALGI OPERASYONLARI

26 HAZİRAN 2015
Gelecekte, içinde bulunduğumuz zaman dilimini anlatacak tarih kitapları Türkiye'ye karşı uygulanan Psikolojik Savaşa ayrı bir yer ayıracaklardır.
General Eisenhover, 2.Dünya Savaşı'nın ardından "Askeri bilimlerde yaşadığımız en büyük değişim, psikolojik savaşın belirli ve tesirli bir silah olarak gelişmesidir." demiştir. Nükleer gücün varlığı, asrımızda yapılabilecek büyük savaşın dünyanın sonu olabileceği korkusunu oluşturmuştur. Bu yüzden sömürgeciler bölgesel küçük savaşları/kargaşaları ve psikolojik savaşları kendilerine daha uygun bulmuşlardır. Artık büyük savaşların yerini yoğun propaganda yöntemlerini uygulayarak tasarlanan planlı bilgi savaşları vardır.
1991'de; Fransa'da tanker kazası ile petrole bulanan karabatak; ABD'nin 'Çöl Fırtınası' operasyonu öncesinde sanki bölgeden bir görüntüymüş gibi CNN'de sürekli yayınlanarak dünya halkları savaşa inandırılmıştı. 2002'de Irak Operasyonunda yeterli kamuoyu desteğinin bulunamamasında bu kara propagandanın ortaya çıkmasının oluşturduğu güven kaybının rolü önemlidir.
Mücadelenin kazanılmasında veya kaybedilmesinde; toplumların ruh halini etkilemek ilk çağlardan beri vardır. Bu 2500 yıl önce ilk defa Çinli bir komutan olan Sun-tzu tarafından "Harp Sanatı" adlı eserde dile getirilmiştir. Bu kitaptaki öğütlerle Çinliler, Göktürk ve Moğol İmparatorluklarını parçalamışlar ve 'iç kavgaları' kullanarak kendilerini korumuşlardır. Bu metotlar İslam Ümmetine ve Onun lideri olma yolunda olan Türkiye'ye hâlâ arkası kesilmeden uygulanmaktadır.
Psikolojik Savaşın en belirgin yöntemi olan propagandanın, yazılı ve sözlü basın yoluyla uygulandığı bilinmektedir. Psikolojik Savaşın saldırı ve savunma silahı; propaganda, eğitim ve provokasyondur. Kullandığı araçlar yazı, söz, resim, e-posta, broşür tarzındaki bilgidir. Bu savaşta birinci amaç beyin yıkama yöntemini kullanarak toplumun fertlerini ikna etmek, onları değiştirmektir.
Bu yöntemlerle savaşılan ülkede; iyi/güzel olan her şey gözden düşürülür, ülkenin yönetenlerinin (Cumhurbaşkanı-Başbakan-Bakanlar vb.) başarıları küçük gösterilir ve etkilenmesi istenen halkın onları hor görmesi sağlanır, adi ve aşağılık kişilerden bile yararlanılır, halkın kendi aralarındaki farklılıkları/uyuşmazlıkları yayılır, halkın gelenekleri küçük görülür. Bu savaşın ana amacı; halkı kendi içinden çıkardığı liderden soğutmak, devlete olan geleneksel güveni sarsmak, sosyal dayanışmayı yaralamaktır. Yani yerleşik inanç yok edilerek halkın mutsuz, kafası karışık, şüpheci ve kaygılı olması sağlanır.
Yakın tarihte en çok algı operasyonuna uğrayan liderlerimiz Merhum Necmettin Erbakan ve Merhum Turgut Özal olmuştur.
Örnekleri başlı başına kitap konusu olabilecek yoğunluktadır. Örneğin; Cumhurbaşkanı Özal'ın bazı sözleri bu operasyonlarda kullanılarak siyasi etkisi azaltılmak istenmişti. Bakan M.Keçeciler'in, akşamları taksi şoförlüğü yaparak bütçesine katkıda bulunan bir öğretmeni anlatması üzerine Özal'ın bu davranışı onaylayarak "Benim memurum işini bilir" sözü çok daha farklı bir anlama çekilerek rüşvete göz yumma, teşvik etme olarak sunulması bir kara propagandanın sonucudur.
Günümüzde ise en yoğun algı operasyonu Ülkemize,Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza ve AK Parti'ye karşı yapılmaktadır.
Yakın geçmişimizden sadece bir-ikisini örnekleyelim: Suriye sınırımızdaki Ayn-el Arap'da, yani bugün Köbani denilen coğrafyada; sömürgeci ülkelerin projesi olan nüfus değişimi ve kanton oluşturulması operasyonuyla, sınırlarımız içine yoğun bölge halkı göçü başlatılmadan hemen önce Cumhurbaşkanımız Sayın R.Tayyip Erdoğan'ın "Köbani düştü, düşecek" sözü ısrarla sanki olayların birinci sebebi gibi gösterilmiştir. Bu propagandayla bir çok kişi etki altında kalmıştır. Ardından da yine yoğun bir propaganda ile İŞİD denilen örgütün Türkiye tarafından desteklendiği iddia edilmiştir. Bu baskın propagandaya bölgedeki halk kesimleri inandırılmış,"kobani" kelimesi adeta kutsanmıştı. Geçen haftalarda Akçakale sınırımızda aynı projenin yeni bir sahnesi uygulanmıştı ama görüldüğü gibi kara propaganda yapanlardan en ufak bir kelime bile duymadık. Senaryo aynı,figüranlar aynı; İŞİD vuruyor, ABD havadan bombalıyor,teröristlerden ve yerli halktan boşaltılan yerlere batı destekli PYD hakim oluyor... Kobani Olaylarının ilk gününde Suruç'ta sınırda şehrin üst düzey bürokratları, AK Parti Milletvekilleri, AK Parti İl ve ilçe başkanıyla teşkilatları, başta Büyükşehir olmak üzere ilçelerimizin belediye başkanları sınırdan ilk geçiş anından itibaren olay yerinde bulunarak sınıra yığılan kardeşlerimizin geçişlerine bizzat yardım etmişler, onlara kucak açmışlar, yeme-içme, barınma, sağlık, güvenlik sorunlarının çözümüne yardımcı olmuşlardı.
İkinci gün ise sınır geçişlerinin devamında örgütün yoğun propagandasına bizzat şahit olduk. Yardımlar için bölgeye gelen bakanlar ve vekiller örgüt mensuplarınca taşlanıyordu. Özellikle bölge illerinin belediyelerinin getirdikleri elemanlar devletin ve yardım kurumlarının gelen misafirlerle iletişim kurmalarını anında engelliyorlardı. Sonuçta hükümetin-milletin-sivil toplumun aylarca yaptığı hizmetler/yardımlar inkar edildi,yok sayıldı, kör olundu, aynı ezberlenmiş slogan cümleler aleyhte söylenmeye ve örgüt propagandası yapılmaya devam edildi. Kara propagandanın etkisi seçimlerde de kendini gösterdi.
Yeni yüzyılda, başta Ortadoğu'nun sınırlarını yeniden düzenlemeye çalışan sömürgeci batının oyun kurucuları bir yandan başta İngiltere olmak üzere Avrupa'daki devrimci ruha sahip Müslümanlarını bölgede oluşturdukları İŞİD terör örgütüne yönlendirerek binlercesini program dahilinde katlettiler. Bölgenin cihat ruhu taşıyan gençlerini de kamyonlarla savaşa diye götürüp topluca imha ederken, 'sarıklı-sakallı-İslâm? kuralların ayrıntılı olarak öğretildiği Yahudi timler' Irak-Suriye'de toplu sivil kıyım yapma yarışına girdiler, para karşılığı kelle avcılığı yaptılar. Güneydoğu bölgemizde 2012'de öldürülen teröristler içinden 32'sinin İsrail vatandaşı Yahudiler olduğu ortaya çıkmıştı ve İsrail devleti vatandaşlarının cesetlerini Türkiye'den aldı götürdü. Bu Yahudiler neden Türkiye'deydiler?
Sömürgeciler, İŞİD terör örgütü karşısında oluşturdukları cepheyle de savaş deneyimi olmayan Kürt asıllı gençlerimiz çok sayıda katledilmektedirler. Böylece kendi ülkelerindeki Müslümanlar sindirilip azaltılırken yine PYD/PKK'ya çekilen / öldürülen yüzlerce Kürt gencin ailesi/aşireti önce duygusal olarak kendi istediklerinin saflarına çekilmiştir bile. Batının yeni yüzyıl oyunlarına karşı çıkan AK Parti ne kadar "Barış Süreci" deyip seksen yıllık Kürtlerin ret ve inkâr edilmesi politikalarından dönüş yaptırıp onların haklarını verse de, bölgeye yüksek yatırımlar yapsa da yoğun algı operasyonuna tutulanlardan bir tek oy bile beklemenin bir anlamı olamamaktadır.
Coğrafyamızda nasıl algı operasyonları yapılıyor, toplumsal hipnotize nasıl oluşturuluyor hepimiz yakından izliyoruz. Firavunun gözbağcı sihirbazlarının günümüz temsilcileri olan uluslararası medyanın ve onun yerli temsilcilerinin kendilerine verilen görevi azimle yaptıklarını hepimiz izliyoruz. Bunlardan sadece bir bölümü olan "okyanus medyası" diye adlandırılanların yaptıkları yoğun kara propaganda ile etkilenen polis-subay lojmanlarında oturan güvenlik güçlerinin birçok arkadaşlarını şehit eden terör örgütünün yönlendirdiklerine oy verebilmeleri, kendi devletlerine düşman cemaat yığınları oluşturabilmeleri üniversitelerde tez konusu olacak olaylardır. Bu medya gruplarının yalanda sınır ve ahlâk tanımayan propagandaları hâlâ devam ediyor.
Seçimden önce batı medyasının söylemi :
"ABD ve Türkiye'nin NATO müttefikleri Erdoğan'ı içinde bulunduğu bu yıkıcı yolda durdursun!" (New York Times)
"Tam Batılılaşmamış, yoksul Müslümanların kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez!" (The Guardian)
"HDP meclise girdiği taktirde bunun ikili yararı var. Erdoğan'ın başkanlık planları bitecek, Kürt Barış sürecine ivme kazandıracak. Türkler oylarını HDP'ye vermelidir. (The Economist)
Seçimden sonra batı medyasının neşeli söylemi :
"Erdoğan gitti artık daha güçlüyüz, İstanbul'a dönüyoruz." Israel Today "Erdoğan'ın başkanlık hayalinin sonu. (El Pais)
"Halk Erdoğan'a büyük darbe vurdu. AKP tek parti iktidarını yitirdi. Erdoğan kaybetti, sultanın sonu…"( New York Times)
"Seçim sonuçları bomba etkisi yapan bir sürpriz. Kürt Obama'sı ülkenin yeni parlayan yıldızı…" (The Guardian)
"Kürt partisi yükseldi. Erdoğan'a ağır darbe." (Financial Times)
Bütün bunlar kimlerin ve neyin uluslararası bir proje olarak tasarlandığını ve kimler tarafından algı operasyonlarının uygulandığını apaçık gösteriyor. Seçim sonuçlarına sevinenler: Batılı sömürgecilerin sözcüsü medyaları, İsrail, Pensilvanya. Seçim Sonuçlarına üzülenler: İslam dünyası en önce, Suriye, Filistin, Irak, Bosna, Arakan, Yemen, Lübnan, Ürdün ve Doğu Türkistan'da yaşayan Müslümanlar.
2015 Genel seçim sürecinde Yeni Türkiye'nin şahsında AK Parti'ye karşı yapılan psikolojik savaş saldırıları yakın tarihimizin en yoğunudur. Başta AK Parti, genel merkezinden bütün teşkilatlarına kadar herkesin kendine bir ders çıkarması gerekmektedir. Dava şuuru olmayan AKP'liler ayıklanmalı; AK Parti yeniden milli ve manevi davasının ışığına kavuşma reformları yapmalıdır. Bölgemizin muhafazakârlarına sahip çıkılmalıdır.
Aydınlarımızın başta asabiyet olmak üzere bütün algı operasyonları hipnozundan kurtulmaları elzemdir. Velhasıl "yeniden iman edilmelidir" Bu yürüyüşte darbe almışızdır. Türkiye zaman kaybedebilir ancak Allah'ın izniyle Yeni Türkiye yolundan, Yeni Ortadoğu, Yeni İslam Dünyası yolundan asla geri dönmeyecek;
"İstikbalde en gür seda İslâm'ın olacaktır!"
***