13 Şubat 2015 Cuma

FİLİSTİNDE İKİ ÇOCUK

KASIM-2005
Müslümanların başına bela olmuş İsrail devletinin işgal ettiği Filistin’de her türlü zalimliği kendisine mübah görerek yaptığı katillikler yıllardır hiç durmadı. Tabi oradaki Filistinli kardeşlerimizin yiğit direnişleri de…
Aşağıya iki Filistinli çocuk şehidin çocuk katillerine karşı direniş öykülerini aldım.Bu iki öykü dünyanın öbür ucunda ayağına diken batan müslümanın acısını yüreğinde hissetmesi kardeşliği istenen bizlerin , katılaşan kalbimizi yumuşatır mı bilmem. Onlar için tasalanalım, dualarımıza oradaki kardeşlerimize de katalım.
Adı Faris Udah. Filistinli. İlk fotoğrafı çekildiğinde henüz 13 yaşındaydı. Gazze Şeridi'ndeki Karni köyünde yaşıyordu. İsrail tankları ve askerleri köyünden hiç eksik olmuyordu. Okula dünyadaki diğer çocuklar gibi rahat rahat gidip gelemiyordu. 29 Ekim 2000'de AP muhabiri Laurent Rebours'un yolu Karni köyüne düştüğünde Filistinli Faris, İsrail tankına taş atıyordu. O taş attıkça, tankın namlusu onu izliyordu. Muhabir deklanşöre bastı ve o anı ölümsüzleştirdi. O günlerde çocuğun ismi belli değildi. İsimsiz bir kahramandı. Fotoğrafı dünya medyasında bol bol yer aldı. Filistin halkı için fotoğraf, direnişin sembolü haline geldi. Arafat 'Bu çocuk benden bile iyi. 55 yıllık mücadelem onun cesareti yanında sönük kalır' dedi. 'Tanka karşı çocuğun' fotoğrafları poster oldu. Sembolleşmesi ise şehadetine sebep oldu. İsrail, Filistin halkının moral kaynağı olan fotoğraftaki çocuğun kimliğini hızla belirledi. Bir hafta sonra 8 Kasım 2000'de küçük Faris Udah, amcaoğlu Sayed Udah ve arkadaşı Wayil Emad ile birlikte evinin yakınındaki meydanda İsrail askerleri tarafından vurularak öldürüldüler.
İkinci mücahid çocuğumuzu Amerikalı gazeteci Keti’nin yaşadığı bir öyküden tanıyoruz. İsrail askerlerine karşı tüm öfke ve kinlerini yalnız ve yalnız minik avuçlarında gizledikleri taşları fırlatarak gösteren Filistinli çocukları gören Amerikalı gazeteci Keti'nin yaşadıkları Filistinli Cihad er-Recbi'nin tarafından ‘Direniş Öyküleri’ adlı kitabında kaleme alınmış. Keti'nin öyküsü şöyle:
"Yiğitlik hayallerini arayan bir çocuk, askerlerden birine yanaştı ve elindeki küçük taşı fırlattı üzerine. Gözleri parlıyordu çocuğun. Korkuya yer yoktu gözünün kıvrımlarında. Asker, çocuktan intikamını almak istediyse de çocuğun tezcanlılığı, askeri, kanını dökme ve nazenin kemiklerini kırma zevkinden mahrum bırakmıştı. Keti küçüğün bu cesur görüntüsünü kamerasına almış; vücudunu kurtarabilmesine de sevinmişti. Artık kafa derisini sadece Kızılderililer'in yüzmediğini anlıyordu Keti... Keti direnişçi çocuklara yetişip kendisini şaşkın bir şekilde izleyen çocuğun gözlerine baktı. Yavaşça yanına yaklaştı. Bir an olsun korkak veya tedirgin olduğunu hissetmemişti bile. Kana ve toz-toprağa bulanmış o küçük ellerinden tuttu ve bir öpücük kondurdu alnına... Küçük direnişçinin huzurunda ne kadar zayıf kaldığını hissettiren bir öpücüktü bu. Daima taktığı ve sahip olduğu en değerli şeyi olduğuna inandığı gerdanlığını çıkarıp küçüğün boynuna astı ve hüzünle baktı ona. Çocuk da, kendini Keti'nin gözlerinden kaçırdı, yere doğru eğildi, küçük bir taş alıp ona verdi. Onun da en değerli hediyesi buydu işte! Bu Batılı gazetecinin ne yapmak istediğini anlayamamıştı belki ama kendisine kırık taşların çokça bulunduğu mekanları gösteren annesinden çok farklı olmadığını hissetmişti. Keti taşı tuttu ve uzunca inceledi. Sonra elindeki değerli hediye ile tek başına uzaklaştı oradan. Çocuk gözleriyle onu izledi ve ardından o da taşlarına ve kanını arayan askerlere döndü. Öylece bakakaldı küçüğe, sanki gözlerinde saklamak ister gibiydi. Ok gibi koştu küçük. Küçük taşını attı ve diğer arkadaşları gibi Keti'nin anlayamadığı kelimelerle bağırdı. Anlayamıyordu ama, bu kelimelerin, onların gözlerinde ve ellerinde devrimler yaratan kelimelerin ta kendisi olduğunu biliyordu. Küçük "Allahu Ekber, Allahu Ekber" diye bağırırken, askerlerden biri zırhlı aracıyla üzerine doğru yürüyordu. Kaçmaya çalıştı, küçük, annesinin kucağını bulmaya çalıştı... Deli gibi koştu Keti. Ve dehşetle bağırdı: "Hayır... hayır... hayır". Fakat çığlıkları hiç kimsenin kulağına ulaşmamıştı. Zırhlı araç o küçük bedeni ezerek, bir türlü gerçekleşmeyen bir hayali gerçekleştirmişti; asker için... Keti kırgın vücudunu yere attı ve kanlara boyanmış cesedi kucaklayıverdi. Gerdanlık hâlâ boynundaydı ve çocuklar gibi gülümsüyordu. Bu bir çocuk yüzü. Niçin kanlara bulanır ki? Bu silahlı insanlara şu küçüğün taşından ne gibi bir tehlike gelirdi ki? Uyandırmaya çalıştı, yumuşacıktı küçük, niçin ölsündü? Mutlaka daha altı yaşını bile doldurmamıştı, niçin ölsündü ha? Keti önce, öfkeyle yere dökülen kanlara, daha sonra da hâlâ o değerli hediyeyi tutan eline baktı, bir an hüzün ve öfkeden aklını yitirmişçesine durdu. İşgal edilmiş topraklardaki çocukların taşıdığı o güçle bağırdı sonra:"Hayır... hayır... hayır." Ardından, küçüğün hediyesini fırlattı askere doğru. Bağırıyordu Keti, küçüklerle beraber yerden taş alıp askerlere atıyordu. Kocasının kanı ve küçüğün bedeni için intikam almaya başlıyordu artık...
O da artık bir Filistinliydi !
***

GÜZEL AHLAK

İyi müslüman olmak için güzel ahlaklı olmak gerekir.
Güzel ahlaka nasıl sahip olunur?
İyi bir müslüman olmak için güzel ahlaka sahip olmak, kötü ahlaktan uzak durmak gerekir. Ancak bununla dünya ve ahiret saadeti elde edilir.
Güzel ahlak, ilim ve edep öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmekle elde edilir. Kötü ahlak da bunun tersidir. Yani cahil kalmak, edepsiz olmak, kötü insanlarla arkadaşlık etmekten hasıl olur. Cenab-ı Hak, Peygamber efendimizi överken (Gerçekte sen büyük bir ahlak üzeresin) buyuruyor. (Kalem 4)
İyi insan, iyi ahlaklı insan demektir. Dinimiz iyi huylar edinmemizi, kötü huylardan kaçınmamızı emretmektedir.Güzel ahlaka sahip kimselere gıpta etmek, onlar gibi olmaya gayret etmek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Nimete kavuşmuş olanlardan, tevazu gösterene ve kendini hep kusurlu bilene, helalden kazanıp, hayırlı yerde sarf edene, fıkıh bilgileri ile hikmeti [tasavvufu] birleştirene, helale harama dikkat edene, fakirlere acıyana, işlerini Allah rızası için yapana, huyu güzel olana, kimseye kötülük yapmayana, ilmi ile amel edene ve malının fazlasını dağıtıp, lafının fazlasını saklayana müjdeler olsun) [Taberani]
Ahlak hakkında İslam âlimleri buyuruyor ki:
"Kötü ahlaklı, parçalanmış testiye benzer. Ne yamanır, ne de eskisi gibi çamur olur."
"Her binanın bir temeli vardır. İslamın temeli de güzel ahlaktır."
"Kötü ahlak, öyle bir fenalıktır ki, onunla yapılan birçok iyilikler fayda vermez. Güzel ahlak, öyle bir iyiliktir ki, onunla yapılan günahlar affa uğrar."
"Yükselen bütün insanlar ancak güzel ahlakları sayesinde yükselmişlerdir."
"Güzel ahlak güler yüzlülük, cömertlik ve kimseyi üzmemek demektir."
"Güzel ahlak, kimseyle çekişmemek ve kimseyi çekiştirmemektir."
"Güzel ahlak, eziyet vermemek ve meşakkatlere katlanmaktır."
"Güzel ahlak, genişlikte ve darlıkta insanları razı etmeye çalışmak demektir."
"Güzel ahlak, Allah’tan razı olmak demektir. Yani hayrı ve şerri Allah’tan bilmek, nimetlere şükür, belalara sabretmektir."
"Güzel ahlakın en azı, meşakkatlere göğüs germek, yaptığı iyiliklerden karşılık beklememek, bütün insanlara karşı şefkatli olmaktır."
"Güzel ahlak, haramlardan kaçıp helalı aramak, diğer insanlarla olduğu gibi aile efradıyla da iyi geçinip onların maişetlerini temin etmektir."
"Güzel ahlak, Yaratanı düşünerek, yaratılanları hoş görmek, onların eziyetlerine sabretmektir."
Bir Müslüman herkese karşı güler yüzlü olmalıdır.Hadis-i şerifte, Allah’a ve ahiret gününe iman edenin, misafirine ve komşusuna ikram etmesi, ya hayır söylemesi veya susması emredilmiştir. (Buhari Başkasının kötü ahlakından şikayet eden kimsenin kendisi kötü ahlaklıdır. Başkalarının kötülüklerinden bahsediyorsak, bu kendimizin kötü olduğunun alametidir. Güzel ahlak, eziyetleri sineye çekmektir.
Güzel ahlaklı olmanın alameti şunlardır:
İnsaflı olmak, arkadaşlarının hatasını görmemek, hüsnü zan etmek, suizandan [kötü zandan] kaçınmak, arkadaşlarının eziyetlerine göğüs germek, onlardan şikayetçi olmamak, hep kendi ayıp ve kusurlarıyla meşgul olmak, kendi nefsini kınamak, güler yüzlü olup, herkesle yumuşak konuşmaktır.
Güzel ahlaklı kimse, edeplidir az konuşur, hatası azdır, gıybet etmez, Allah için sever, Allah için buğzeder, emanete riayet eder, komşu ve arkadaşını korur. Bütün hasletlerin başı ise hayadır.
Güzel ahlaklı bir kimsenin kötü huylu bir hanımı vardı. Gayet iyi geçiniyorlardı. Kötü huylu hanımla nasıl iyi geçindiği sorulunca, iyi ahlaklı kimse şöyle cevap verdi. İyilerle herkes geçinir. Marifet kötü ile geçinebilmektir. Onun kötü huyuna sabredemezsem benim iyi huylu olduğum nereden belli olacaktır?

Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Bir kimse, bir zat ile konuşunca, eğer kalbinde, dünya sevgisi azalıp, Allahü teâlâya bağlılığı artarsa, onun keramet sahibi, evliyadan bir zat olduğu anlaşılır. Eğer böyle olmazsa, o zatın istidrac gösteren bir yalancı olduğu meydana çıkar. (Evliya olmak için Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanmak gerek) buyurulmuştur. Yani Allahü teâlânın sıfatlarına uygun sıfatlar, evliyada hasıl olur. Fakat bu benzerlik sadece isimdedir. Yoksa sıfatların özelliğinde beraberlik olmaz. (Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanın) emrini anlatırken Hace M. Parisa hazretleri, Tahkikat kitabında buyuruyor ki:
"Allahü teâlânın bir sıfatı Basirdir. Yani Allahü teâlâ her şeyi görür. Bir kimsenin kalb gözü açılır, firaset ışığı ile, kendi ayıplarını ve başkalarının iyi huylarını görürse, yani başkalarını kendinden üstün görürse ve Allahü teâlânın her an gördüğünü göz önünde bulundurarak hep Onun beğendiği şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur.
Allah’ın bir sıfatı da Mümittir. Yani öldürücü demektir. Bir kimse, sünnetler yerine yerleşmiş olan bid'atleri yok ederse, bu sıfatla sıfatlanmış olur. Bütün sıfatlar, bunlar gibidir."
Allahü teâlânın sıfatlarından biri Settardır. Yani günahları örtücüdür. Müslüman da, din kardeşinin kusurunu örtmelidir.
Allahü teâlâ Kerimdir. Rahimdir. Yani lütfu, ihsanı bol ve merhameti çoktur. Müslüman da, cömert ve merhametli olmalıdır!
Allahü teâlâ, Gaffardır, yani kullarının günahlarını affedicidir. Müslümanlar da birbirlerinin kusurlarını affetmelidir! Af, hak ettiği bir şeyi almayıp sahibine bağışlamak demektir. Allahü teâlâ affedicidir, affedenleri sever. Kur'an-ı kerimde mealen, (Affet, marufu emret ve cahillerden yüz çevir!) buyuruluyor. (Araf 199)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (Affedin ki, Allah da sizi affetsin ve şerefinizi yükseltsin!) [İsfehani] (Allah için affedeni Allah yükseltir, aziz eder.) [Berika] (Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulmedenleri affetmek, kendini mahrum edenlere ihsan etmek, güzel huylu olmaktır.) [İ.Ebiddünya] (Sana zulmedeni affet, sana gelmeyene git, sana kötülük edene sen iyilik et, aleyhine de olsa mutlaka doğru konuş.) [Ruzeyn]
(Musa aleyhisselam, "Ya Rabbi, senin indinde en aziz kimdir?" diye sordu. Allahü teâlâ da, "İntikam almaya gücü yeterken affedendir" buyurdu.) [Harâiti] (Allah, merhameti olmayana merhamet etmez, affetmeyeni affetmez.) [İ.Ahmed] (Affedin ki affa kavuşasınız!) [İ.Ahmed]
En makbul amel nedir?
Peygamber efendimiz, en makbul amelin güzel ahlak olduğunu bildirmiş, (İman yönünden müminlerin en faziletlisi, ahlakı güzel olanlardır) buyurmuştur. (Hakim) Bir kimse Peygamber efendimizden nasihat istedi. Dedi ki: - Ya Resulallah bana öğüt ver! - Nerede olursa olsun Allah’tan kork! - Yine buyur ya Resulallah! - Her kötülüğün akabinde bir iyilik yap! İyilikler günahları giderir. - Yine buyur! - Herkesle güzel geçin! (Tirmizi)
Oğlu, Lokman aleyhisselama sorar:
- En iyi haslet nedir? - Dindar olmaktır.
- Peki babacığım, bu haslet iki olursa? - Dindarlık ve mal sahibi olmak.
- Üç olursa? - Dindarlık, mal ve haya.
- Dört olursa? - Dindarlık, mal, haya ve güzel ahlak.
- Beş olursa? - Dindarlık, mal, haya, güzel ahlak ve cömertliktir.
- Altı olursa? - Oğlum bu beş haslet kimde olursa, o kimse takva ehli, temiz bir kimsedir, Allahü teâlânın dostudur, şeytandan uzaktır.
Kur'an-ı kerimde ise mealen buyuruluyor ki: (Allah indinde en şerefliniz, takva ehli olanınızdır.) [Hücurat 13]
Bir kimse, asil bir aileye mensup olmasa da, güzel huylu ise, onun için güzel huyu, iyi bir asalettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Güzel huy gibi asalet, tedbirli olmak gibi akıllılık olmaz.) [İbni Mace]
Güzel huylu kimse, insanların takdirini kazanır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]

Güzel ahlaka sahip olmak için ne yapmak gerekir?
Güzel ahlaka sahip olmak için iyi ve kötü huyları bilmek gerekir. Ayrıca kendi kötü huylarını teşhis etmek gerekir. Bu teşhisi kendi yapar. Yahut bir âlimin, rehberin bildirmesi ile anlar. İnsan kendi kusurlarını zor anlar. Güvendiği arkadaşına sorarak da, kusurunu öğrenir. Sadık olan dost onu tehlikelerden, korkulardan koruyan kimsedir. Düşmanlarının kendisine karşı kullandıkları kelimeler de, insana ayıplarını tanıtmaya yarar. Çünkü düşman, insanın ayıplarını arayıp, yüzüne çarpar. Arkadaş ise, insanın ayıplarını pek görmez.
Birisi İbrahim Ethem hazretlerine, aybını, kusurunu bildirmesi için yalvarınca, seni dost edindim. Her halin bana güzel görünüyor. Aybını başkasına sor, dedi.
Başkasında bir ayıp görünce, bunu kendinde aramak, kendinde bulursa, bundan kurtulmaya çalışmak gerekir. (Mümin müminin aynasıdır) hadis-i şerifinin manası budur. Yani, başkasının ayıplarında, kendi ayıplarını görür. Isa aleyhisselama, bu güzel ahlakını kimden öğrendin, dediklerinde, (Birinden öğrenmedim. İnsanlara baktım. Hoşuma gitmeyen şeylerinden sakındım. Beğendiğimi ben de yaptım) buyurdu. Hz. Lokmana, (Edebi kimden öğrendin) denince, (Edepsizden) dedi.
Selef-i salihinin, Eshab-ı kiramın, evliyanın menkıbelerini okumak da, iyi huylu olmaya sebep olur. Kendinde kötü huy bulunan kimse, buna yakalanmanın sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını yapmaya çalışmalıdır. Kötü huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmak için çok uğraşmak gerekir. Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması güçtür. Kötü şeyler nefse tatlı gelir.
Çocukları ihmal etmeyelim
Bugün, bütün hıristiyan ülkelerinde, bir çocuk dünyaya gelir gelmez, buna bozuk dinlerinin icaplarını yapıyorlar. Her yaştaki insanlara, yahudiliği ve hıristiyanlığı titizlikle aşılıyorlar. Müslümanların imanlarını, dinlerini çalmak ve yok etmek ve onları da, hıristiyan yapmak için, İslam ülkelerine paket paket kitap, broşür ve sinema filmleri gönderiyorlar. O halde müslümanlar, din cahillerinin hilelerine, yalanlarına aldanmamalı, bize emanet edilen çocuklarımıza sahip olmalıyız. Onlara sahip olmak da, dinimizin emirlerine uygun olarak yetiştirmekle olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ahlakınızı güzelleştirin!) [İbni Lal]
En vahşi hayvan bile terbiye ile ehlileştiriliyor. Hiçbir zaman elma çekirdeğinden portakal olmaz. Fakat elma fidanını büyüterek, lüzumlu aşı ve kültürel tedbirlerle kaliteli elma veren bir ağaç olarak yetiştirmek mümkündür. Bunun gibi insan tabiatında bulunan bazı arzular yok edilemez, fakat terbiye edilebilir.Her şeyi, zıddı kırar. Kötü huyları, iyi huylar yok eder. Bu bakımdan kendini zorla da olsa iyi işler yapmaya alıştırmalı, onları âdet haline getirmelidir.
Çocuk, işleri ve ahlakı iyi olan insanlarla arkadaşlık ettirilirse, güzel huylar kendiliğinden onun tabiatı olur. Bu esaslar dahilinde çocuklar yetiştirilirse dünya ve ahiret saadeti elde edilir. Kıyamet günü, ana-baba, çocuğuna öğretmesi gereken ilimlerden mesul olacak, vazifesini yapmamış ise, yahut kusur etmiş ise cezaya çaptırılacaktır. Çocuklarını İslam terbiyesi üzerine yetiştirmeyenler, dünya ve ahiret felaketine maruz kalacaklardır.
Ne mutlu çocuğunu İslam ahlakı ile yetiştirenlere.
İyi huylu olmak ve bunu muhafaza edebilmek için ne yapmalı?
İyi huylu olmak için ve iyi ahlakını muhafaza edebilmek için, salih kimselerle, iyi huylularla arkadaşlık etmelidir. İnsanın ahlakı, arkadaşının huyu gibi olur. Hadis-i şerifte, (İnsanın dini, arkadaşının dini gibi olur) buyuruldu. Ahlakı bozan, şehveti harekete getiren kitapları okumamalı, böyle radyo ve TVden sakınmalıdır. İyi huyların faydaları ve haramların zararları ve Cehennemdeki azapları, hep hatırlanmalıdır. Mal, mevki arkasında koşanlardan hiçbiri muradına kavuşamamıştır. Malı, mevkii hayır için arayan ve hayır işlerde kullanan, rahata, huzura kavuşmuştur. Allahü teâlâdan korkmak, bu deryanın gemisidir. Hadis-i şerifte, (Dünyada, kalıcı değil, yolcu gibi yaşa! Öleceğini hiç unutma) buyuruldu. Faydasız şeylerden, oyunlardan, zararlı şakalaşmak ve münakaşa etmekten sakınmalıdır. İlim öğrenmeli ve faydalı işler yapmalıdır. Vaktin kıymetini bilip gece-gündüz ilim öğrenmelidir! İlim, ibadet içindir. Kıyamette işten, ibadetten sorulur, çok ilim öğrendin mi diye sorulmaz. İş ve ibadet de ihlas elde etmek içindir. (İslam Ahlakı)
Tatlı dil ve güler yüzün önemi
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:Müslüman güler yüzlü, münafık asık suratlı olur.
Tebessüm, bedavadır, alanı mutlu eder, vereni üzmez. Huzurun anahtarı tebessümdür.
Tebessüm edemeyen zavallıdır.
Tebessüm ateşinde erimeyen maden bulunmaz.
Gülümsemesini bilmek, iki cihan mutluluğuna sebep olur.
İslamiyet, sevgi, güler yüz, tatlı söz, dürüstlük ve iyilik dinidir.
Dostlara doğru söylemeli, düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile idare etmelidir.
Başarının sırrı, güler yüz, tatlı dil ve güzel siyasettir. Güzel siyaset, herkesin memnun olması demektir.
Düşmanınıza iyilik edin, hediye verin. Kırıldığınız arkadaşınıza iyilik edin, sıkıldığınız insana güler yüz gösterin. Bunları yaparsanız rahat edersiniz.
Bir kimsenin veli olduğu; tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, cömertliği, münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesi ile anlaşılır.
Güzel ahlaklı kimse, edeplidir, az konuşur, hatası azdır, gıybet etmez, Allah için sever, Allah için buğzeder, emanete riayet eder, komşu ve arkadaşını korur. Güzel ahlaklı bir zata, kötü huylu hanımı ile nasıl iyi geçindiği sorulunca, (İyi huylu ile herkes geçinir. Marifet kötü huylu ile geçinebilmektir. Onun kötü huyuna sabredemezsem benim iyi huylu olduğum nereden belli olacaktır) dedi.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mümin kardeşinin yanında suratı asık durana melekler lanet eder.) [Hatib]
(İyiliği, güzel yüzlü kimselerden talep ediniz.) [Beyheki]
(Mümin kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır.) [C. Sagir]
(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]
(Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler öğretmek, kötülük yapmasını önlemek birer sadakadır.) [Tirmizi]
(Selam verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur.) [İ.E.dünya]
(Hayrı, iyiliği, güzel yüzlülerin yanında arayınız!) [Buhari]
(Huyu ve yüzü güzel olan dünya, ahiret iyiliğine kavuşur.) [İbni Şahin]
Karşılaştığımız insanların kimisi iyi, kimisi kötüdür. Herkesle iyi geçinebilmek için ne yapmak gerekir?
İnsanlarla iyi geçinebilmenin iki şartı vardır:
1- İyi bir insan olmak,
2- İnsanları iyi tanımak. Bu iki şarta malik olan, herkesle iyi geçinir. İyi insan olmak için, dinimizin emir ve yasaklarına riayet etmek kâfidir. İnsanları tanımak için de şunları bilmek gerekir: İnsanlar üç kısımdır: Birinci kısımdakiler, gıda gibidir, her zaman gerekir. İkinci kısımdakiler, ilaç gibidir, bazen gerekir. Üçüncü gruptakiler hastalık gibidir, istenmez, fakat musallat olur. Bunlara müdara edilir.Kendisine veya başkalarına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emretmek ve haramı men etmek mümkün olmazsa, böyle durumlarda fitneye mani olmak için susmaya, müdara etmek denir. Müdara, dini veya dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermektir. Kalben nefret edip, haramı men etmek istediği halde, müdara yapmak caizdir. Hatta sadaka sevabı hasıl olur. Ancak akıllı kimse, iyi geçinir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İyi geçinmek aklın başıdır.) [Beyheki]
(İyi geçinmek aklın yarısıdır.) [Deylemi]
(Allahü, farzları emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti.) [Deylemi]
Müdara ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak gerekir. Herkesle müdara ederek sohbet etmelidir! Yani, hep tatlı dilli ve güler yüzlü olmalıdır. İyi ve kötü, herkes ile karşılaşınca, böyle olmalıdır. Fakat, kötülere ve sapıklara müdahene etmemeli, onun sapık yolundan razı olduğunu zan ettirmemelidir. (Hindiyye)

[Müdara, İslamiyet’in dışına çıkmadan, gönlünü almaktır. Müdahene, birinin gönlünü alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir.]
(İyi geçinmek aklın başıdır) hadis-i şerifi, ancak akıllı kimsenin insanlarla iyi geçineceğini bildirmektedir. (Beyheki) İbrahim Hakkı hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, insanlarla iyi geçinmemizi emrederek hadis-i kudside, (Kötülük edene iyilik eden, gelmeyene giden, uzak durana yaklaşan, yemek vermeyene yemek veren, en üstün olandır. Affedin, ayıp örtün, merhamet edin ki merhamete kavuşun! İnsanlara karşı iyi huylu olanı severim ve insanlara onu sevdiririm) buyurdu.
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Selam verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur. ) [İ.E.dünya]
(Kim, bir müslümanın sıkıntısını giderip, onu sevindirse, Allahü teâlâ, kıyamette en sıkıntılı anlarda, onu sıkıntılardan kurtarır.) [Buhari]
(İmanı en kuvvetli olan, ahlakı en güzel ve hanımına karşı en yumuşak olandır.) [Tirmizi]
(Söz veriyorum, tartışmayan, haklı da olsa, kimseyi incitmeyen Cennete girer.) [Tirmizi]

11 Şubat 2015 Çarşamba

PROPAGANDA AHLȂKI

Prof.Dr. Nevzat Tarhan “Psikolojik Savaşın saldırı ve savunma silahı; propaganda, eğitim ve provokasyondur. Cephanesi ise söz, yazı, resim broşür ve e-posta şeklindeki bilgidir. (Gezi olaylarında ve sonraki darbe teşebbüsleri sürecinde sosyal medyanın, twitterın yoğun ve etkili bir şekilde kullanıldığını hatırlayalım.) Bu savaş tarzının amacı, insanları ikna etmek ve onları değiştirmektir. Yöntemi de beyin yıkamaktır.” diyor Psikolojik Savaş-Gri Propaganda kitabında. (1)
Çinli general Sun-tzu’nun 2500 yıl önce TürkÎ devletlere karşı yürütülen savaşlarda uyguladığı Psikolojik Savaş yöntemlerinin hâlâ geçerliliğini sürdürdüğü görülüyor. Sun-tzu’nun önerilerine bakalım. “Hasımlarınızda iyi olan şeyleri gözden düşürünüz. Önderlerinin başarılarını küçük göstererek şöhretlerine gölge düşürünüz, zamanı geldiğinde de kendi halkının onları hor görmesini sağlayınız. Adi ve aşağılık kişilerin işbirliğinden yararlanınız. Halkın kendi aralarındaki uyuşmazlık ve kavgaları yayınız. Geleneklerini gülünç hale getiriniz.”
Propaganda, toplulukların düşüncelerini, duygularını, davranışlarını, tavır ve hareketlerini etki altında tutmak ve onları değiştirmek amacıyla hasımları politik ve ekonomik yalnızlığa itmek amacı güden yayınlardır. Beyaz propaganda, gri propaganda, kara propaganda, silahlı propaganda ve karşı propaganda gibi türleri vardır. Genellikle ülkelerin birbirleri ile savaşlarında kullandıkları bu yöntemleri yüzyıllık statüko artıklarına ve onların siyasi güçlerine de ısrarla uygulatmaya çalışıyorlar. Psikolojik savaş ve propaganda türleri birbirine hasım olan ülkeler arasındaki savaş ortamlarında uygulanır. Kendi devletine, hükümetine, halkına, milli birlik ve beraberliğine, barışa ve demokrasiye karşı uygulanması söz konusu olmamalıdır. Bunları yapanların ise ihanet içinde oldukları aşikardır.
Yapay bir psikolojik savaş atmosferinde propaganda adına her türlü yalan ve yanlışın ısrarla tekrarlanması ahlâkimidir? Konumuzu örnekleyecek olursak; Suriye’nin kuzeyinde Kobani olarak adlandırılan bölgede terör örgütü IŞİD saldırısının öncesinde ve binlerce insanımızın Türkiye’ye göç etmesi sonrasında hiçbir insani yardımı esirgemeyen hükümetimizin bu terör örgütünün destekçisi olarak gösterilmesi ve yoğun bir şekilde yalan propaganda yapılması kimin işine yaramıştır? Göç sonrasında bu propagandanın etkisinde kalanların 6-7 Ekim’de sokaklarda PKK-Paralel Örgüt (PDY) birlikteliğiyle terör estirmeleri; PKK’nın katliamları, halkın ev ve işyerlerini ve kamu bina ve araçlarını yakıp yıkmaları kimin işine yaramıştır? 2009 yılında devlet tarafından başlatılan o zamanki adıyla ‘Milli Kardeşlik Projesi’nde eve dönüş sürecini çözüm sürecinin bir parçası olarak görmek yerine savaşın yeni bir aşaması olarak gösterilmesi propagandası yani ‘Habur Provokasyonu’ ülkeye iki buçuk yıl kaybettirdiği ortadayken; 6-7 Ekim olaylarının yoğun propaganda ve psikolojik savaş sonucunda Çözüm Sürecine yapılan alçakça bir sabotaj olması kimlerin işine yaramıştır? Son yerel seçimde, özellikle güney doğuda silahlı örgütlerce sandık güvenliğinin ortadan kaldırılması, örgüt dışındaki sandık görevlilerinin kendilerine ve ailelerine yapılan tehditler, parti binalarının yakılması ve silahlı saldırılar yapılması, yine silahlı teröristlerce kırsalda kendileri dışındaki partilere verilen oyların sayısınca ceza kesilmesi, vergi toplanması gibi provokasyonların çözüm sürecine ne yararı olmuştur?
Devlet otoritesi sahada görünür olmazsa sahte iktidar alanları oluşabilir. Çözüm sürecinde güvenlik güçlerince özellikle kırsalda ‘dikkatlice’ davranılmasının dış güdümlü örgütler tarafından istismar edildiği ortadadır. Bu istismarların çözüm sürecine olumsuz etki yaptığı ve geciktirdiği de ortadadır. Son günlerde TBMM’de AK Parti tarafından hazırlanan ‘Güvenlik Paketi’, çözüm sürecini hızlandıracak demokratik barış ortamının sağlanması ve seçimlerin demokratik bir şekilde, insanımızın kendini özgürce ifade edebildiği, silahların ve teröristlerin olmadığı güvenli ve şeffaf bir ortamda yapılmasını amaçladığı halde bütün muhalefet kesimlerinin bir araya toplanarak ülke menfaatlerini düşünmeden yoğun bir karşı propagandaya girişmelerinin, halkı sokağa dökeriz tehditlerinin çözüm sürecine, Türkiye’nin özgürleşmesine ve demokratikleşmesine ne kadar katkısı olmaktadır?
Eski sömürgeci günlerini ısrarla arayan küresel güçler hamlelerini yerli işbirlikçileri ile yapmaya devam ediyorlar. Geçmişin kanlı bıçaklı düşmanları AK Parti iktidarı karşısında birlikten kuvvet doğar deyip sarmaş dolaş oluyorlar. PKK, kemalistler, komünistler, paralel örgüt[PDY], sözde halkçı ve sözde milliyetçiler hep bir aradalar. Bunlar elbirliği ile Türkiye’nin tek milli ve siyasi projesi olan AK Parti iktidarını alaşağı etmeye çalışıyorlar. On yıldır pkk saldırıları, ergenekon darbe teşebbüsleri ve suikastları, paralel örgüt saldırıları ve darbe teşebbüsleri Anadolu insanımız tarafından sürekli takip edildi ve dikkatle değerlendirildi. Bu akıllıca değerlendirmelerin sonuçlarını AK Parti’nin seçimlerde ve referandumlarda sürekli artan başarı grafiğinde görmekteyiz. Önümüzdeki genel seçimlerde de halkımız coşkuyla AK Parti’nin başarı grafiğini yükseltecektir.
Türkiye’nin en büyük şanssızlığı, muhalefetin bahtsızlığı yani akıllı, yerli ve milli olamamasıdır. Şu muhalefetçe kabul edilmeli; bir dönem kapandı ve Yeni Türkiye soğuk savaş yıllarının psikolojik savaş ve propagandalarının içinden sıyrılarak bütün bölge halklarının küresel sömürgecilere birlikte karşı durduğu, adalet ve özgürlüğün hakim olduğu bir projesi olan, bölgesel özgüveni yüksek ve güçlü bir ülkedir artık.
Batılın psikolojik savaş propagandalarının etkisinde kalmadan bulunduğumuz her ortamda Yeni Türkiye ve Çözüm Sürecinin önemini anlatmalı ve sürecin bir parçası olunmalıdır.
“Bulunduğu toplum için fikir üretipte söylemeyen; ya tembel ya bencil ya da korkaktır” (2)
“Kim bir meseleyi daha çok anlamışsa onun benzi daha sarıdır…”(3)
***
(1) Psikolojik Savaş-Gri Propaganda/Prof.Dr. Nevzat Tarhan
(2) Seneca
(3) Mevlana