21 Aralık 2009 Pazartesi

“DEYİLER Kİ” BELASI

Son bir yıldır yaptığım seyahatlerde Ankara, İstanbul ve İzmir’e göç etmiş Urfalılarla yaptığım söyleşilerde hep aynı sitemi ettim ve aynı soruyu sordum:
“ –Sizin ve yetişkin evlatlarınızın almış olduğu yüksek eğitimi ve kariyeri neden doğduğunuz kentte değerlendirmiyorsunuz?”
Aldığım cevapların neredeyse hapsi aynı havuzda toplanıyordu. Şöyle diyorlardı genelde:
“ – Urfalının terazisi Urfalıyı her zaman hafif tartmıştır. Biz aldığımız eğitimi ve kazandığımız kariyeri; siyasete bulanmış, kente hakim olmuş ve iletişim araçlarıyla da kamuoyu oluşturabilen feodal yapının geleneksel adam yiyiciliğine feda edemeyiz. Bize iyi eğitim almış ve memleketine hizmet etmek isteyen ama harcanmamış bir tane Urfalıyı gösterin yarın işimizi taşıyalım veya Urfa’ya tayin isteyelim.”
Tabi sadece yutkundum bu cevaba. Çünkü gerçekten de şöyle bir düşündüğümde iyi eğitimli çocuklarımız Urfa’ya geldiklerinde ya harcanmışlardı ya da sürekli yıpratılıyorlardı. İşin ilginç yanı, adam yıpratan ve yiyen bu yamyam çevreler ‘niye Urfalı bürokrat atanmıyor’ diye sürekli şikayet edenlerle aynıydı.

Büyük kentlerimize göç etmiş, yaşı 60’ın üzerindeki Urfalıların bu konuda anlattıklarını bir araya topladığımda ortaya çıkan ilginç analiz şu:

“ Urfa’yı gündelik hayatta daha çok da sıra gecelerinde kullanılan iki kelime olumsuz etkilemektedir. Bu kelimeler şehrimizin başına bela olmanın yanında insanlarımızın hem dünyalarını hem de ahiretlerini de mahvetmektedir.

Bunların birincisi “bana gelmiy”dir. Kendilerine doktorlarınca yasaklanan yağlı ve ağır yemekleri ve tatlıları sıra gecelerindeki geç vakitlerde “-bana gelmiy” diye kısa bir anlık nazlanmadan sonra alabildiğine tıkınmalarıdır. Bu adet onların dünyalarını mahvetmektedir. Bedenlerin bu şekilde erken yaşlarda yıpranması ve hastalanması algılamalarını da olumsuz etkilemektedir.

İkinci kelime ise “deyiler ki”dir. Sıra gecelerimizde genellikle gündemin başlangıcını oluşturan bu kelime Urfalıların birçoğunun dünyalarını olduğu kadar ahiretlerini de mahvetmektedir. Gıybetin de ötesinde iftira niteliğini taşıyan “deyiler ki” nin ardından söylenen; hiçbir belgeye ve insafa dayanmayan yalan-dolan ve iftiraların bini bir para bir halde ertesi gün dalga dalga bütün şehre yayılmaktadır. İşin ilginç yanı bu yalan ve iftiraları pompalayanlar bir süre sonra kendileri de buna inanmaktadırlar. Tabi bu bulanık ortam kötü niyetliler ve hortumcular için bulunmaz bir ortam sağlamaktadır.

İşte bu ikinci kelime iyi eğitim alıp kariyer yapmış memleketlerine gelip hizmet etmek
isteyen Urfalıların büyüklerince alıkonmasının/engellenmesinin önde gelen sebeplerinden biridir. “

Böyle diyorlar büyük kentlere göç etmiş yaşlı Urfalılar. “Urfamız için direnmek ve denemek lazım” dediğimde ise aldığım cevap bana oldukça ağır geldi doğrusu.

“Çocuklarımızı hâlâ etkin olan bedevilere yedirmeyiz, siz merak etmeyin biz Urfa’da olup bitenleri internetten günü gününe takip ediyoruz, olup bitenleri de apaçık görüyoruz, değişen bir şey yok.”