17 Ekim 2007 Çarşamba

YÜK AL AMA YÜK OLMA

Efendimiz, Hz.Peygamber (as) bir seferinde ashabını onlardan söz almak üzere toplamıştı. Biat etmek için toplanan arkadaşlarından istediği şey ‘Hiç kimseden bir şey istememek’ idi. Bunu bir örnekle dile getiriyordu: “Farz edelim ki siz devenizin üzerindeyken kamçınız yere düştü, onu dahi yanınızdakinden istememek üzere biat edin!”
Efendimiz (as) tarafından verilen örneğin ne demek olduğunu ancak deveden nasıl inileceğini bilenler anlayabilirler. Deveden inmek öyle attan veya arabadan inmeye ve binmeye benzemez çünkü. Deveden inmek için önce onu ıhtırmak gerekirdi. Bu da hayli yorucu ve vakit alıcı bir işti. Burada Efendimiz (as)’ın öğretmek istediği şey yere düşen kamçıyı isteyip istememek değildi, O’nun istediği ‘şahsiyet inşasıydı.’ O, inşa ettiği şahsiyetlere, kimseye yük olmama özelliğini kazandırmak istiyordu. Onların yük olan değil yük alan bir kişilik sahibi olmalarını istiyordu. Hemen ardından da ekliyordu Peygamberimiz (as) “İnsanların en hayırlısı, insanlara yararlı olandır.” Bu ikinci öğretiyle birlikte Müslümanlara kazandırılmak istenen terbiyeyi şöyle anlayabiliriz: ‘Yük al ama yük olma, bununla birlikte çözümün de bir parçası ol.’
Rabbimiz(cc) bize şöyle buyuruyor. “Allah her cana yalnızca taşıyabileceği kadar sorumluluk yükler.” (Bakara-286) Bu ayetten şunları anlayabiliriz: Her can sorumluluk yüküyle dünyaya gelmiştir. Her canın yükü aynı değildir. Hiç kimseye de götüremeyeceği yük yüklenmemiştir. Her can da kendi yükümlülüğüyle bu dünyadaki yerini alıyorsa hayat mücadelesinde yüklerini yüklenmeyenler sorumluluklarını yerine getirmiyorlar demektir. Sorumluluklarını yerine getirmeyenler hem kendilerine, hem yüklerine zulmetmiş olmaktadırlar. Ayrıca görevlerini yerine getirmedikleri, yani yüklerini bıraktıkları için de onların yüklerini kaldırmak zorunda kalan sorumluluk sahibi kişilere de zulüm etmiş olmaktadırlar.
Sorumlulukları altında ezilen insanların çektikleri eziyetlerin sebebi biraz da işte bu sorumluluklarını yerine getirmeyenlerdir. Görevlerini yerine getirmeyenler, genellikle kendi yüklerini kaldırmak şöyle dursun, başkalarına yük oldukları gibi kendilerini taşıyacak sırt arama telaşına da düşerler. Şahsiyet sahibi insanlarsa yük olmama yollarını ararlar ve başkalarının sırtına basıp yükselmek yerine, kendi ayaklarının üstünde durup öne doğru yürümeyi tercih ederler. Böylece görevlerini hakkıyla yerine getirecek kaliteye ulaşmanın gayretini göstermiş olurlar.
“Yük mü alıyoruz yoksa yük mü oluyoruz?” sorusunu önce kendimize sormalıyız ve kendimizi yargılamalıyız. Evde, anne-baba ve çocuklar kendi görevlerini yerine getirmiyorlarsa haliyle yüklerini diğer aile fertlerine taşıttırmış olmuyorlar mı? Bir kurumda hizmetli, memur, müdür yardımcısı veya müdür kendi görevlerini gerektiği gibi yerine getirmiyorsa onun yükünü bir üstü veya çalışma arkadaşları taşımıyor mu? Bir yerel yönetimin her kademedeki çalışanları kendi görevlerini yapmıyorlarsa bunun yükünü ve eziyetini bütün o beldede yaşayanlar çekmiyorlar mı? Bütün halkına hizmet etmek olan görevlerini yapmak yerine halkının dinini dogma olarak ifade edenler, ilimle uğraşacakları yerde üstlerine vazifeymiş gibi sürekli olarak öğrencilerinin inançlarından dolayı örtünenleriyle mücadele edenler, bu milletin sırtına yük olmuyorlar mı?
Bu arada liderlerin/yöneticilerin, sorumluluklarının gerektiği gibi, kurallara uygun bir şekilde paylaşılması gerektiğini de eklemek isterim. Bazı hallerde yöneticiler yüklerini astlarına paylaştırıp herkesin kendi görevini yerine getirmesini istemek yerine; başkalarının görevlerini de onları yeterli görmediklerinden bazen de güvenmediklerinden (kendiliklerinden) üstlenebiliyorlar. Bu da zaman içinde yöneticilerin yıpranmalarına, hastalanmalarına veya başarı grafiklerinin düşmesine sebep oluyor. Başbakanımızın da, geçenlerde çok çalışmaktan / aşırı yükten veya görevlerini yeterince paylaşamadığından hastalandığını düşünüyorum. Dr. Necmettin Turinay’ın Yarınlar İçin DÜŞÜNCE Dergisi. Temmuz-2006 sayısında, bu konuyu da kapsayan ‘İç-Dış Kabine yada Yaklaşan Sonbahar Politikaları makalesini, bugün gazetemizin 8. sayfasındaki “İktibas” köşesinden okuyabilirsiniz…
Herkesin, kendi yükünü/yükümlülüğünü taşıdığı, kimseye yük olmadığı ve bu şahsiyeti kazanan insanların yaşadığı bir ülke olmamız için dua edelim…

Hiç yorum yok: