17 Ekim 2007 Çarşamba

ÇOK YOĞUNUM (!)

17.08.2007
Sizi bilmem ama benim bir hayli zamandır en çok işittiğim mazeretlerden biri bu cümle:'Çok yoğunum.' Normal görevini yapmasını beklediğiniz bir memurdan işinizin neden geciktiğini sorduğunuzda aldığınız cevap' Çok yoğunum, yetiştiremedim' oluyor. İşadamı söz veriyor falan saatte falan yere geleceğim diye üç gün, beş gün geçiyor ses-seda yok, utana sıkıla arıyorsunuz yahu kardeşim sen randevu vermedin mi, söz vermedin mi geleceğim diye? Aldığınız cevap yine aynı 'Abi ya çok yoğunum, çok.'Çekini veya başka ticari ödemelerini zamanında yapmıyor, ailesine-çocuklarına-akrabalarına verdiği sözde durmuyor, randevularına önem vermiyor, telefonda 'az sonra size dönüyorum' diyor ardından hiçbir ses yok. Sorduğunuzda aldığınız cevap yine hep aynı: 'Çok yoğunum abi idare et.'Herkeste aynı mazeret. Sözünde durmamanın, atlatmanın veya başından savmanın adını böyle koyuyorlar artık. Canına yandığımın, sanki herkes çalışıyor-koşturuyor bir tek biz boş geziyoruz..İşadamı da olsa, memur, siyasetçi veya tüccar da olsa herkes verdiği sözde mutlaka durmak zorundadır. Bunu başaramayanların mazeretleri, olsa olsa onun başarısız ve yeteneksiz olduğunu gösterir. Başarılı bir insan yapamayacağı işe hiçbir zaman evet demez ve tutamayacağı sözü de vermez. Dakik olur. Altından kalkamayacağı yükün altına da girmez. Sorumluluklarını işini bilen kişilerle paylaşır ve iş bölümü yapar. İşine vakit ayırdığı gibi ailesine, yakınlarına ve arkadaşlarına da vakit ayırır. Tabi biz birçok şeyde olduğu gibi bu konuda da dinimizin bize yüklediği görevi unuttuk. Bana kalırsa bu konuyu yeniden hatırlamakta ve yaşamakta yarar var. Aslında buna mecburuz. Bu konuda Âyet-i kerimede mealen şöyle buyrulmuş: (Allah, 'sözleşmeleri bozmaktan' sakınanları sever.) Tevbe: 7. Hadis-i şerifte ise efendimiz şöyle söylemiş: (Vaat, söz vermek borçtur. Sözünde durmayana yazıklar olsun.) Deylemi. (Dört şey münafıklık alametidir: Emanet olunana hıyanet etmek, yalan söylemek, vaadini bozmak, sözünde durmamak.) İ. Neccar.Sözünde durmak önemli bir özelliktir ve halkımız eskiden beri buna büyük önem vermektedir. Bu hususta birçok da atasözümüz vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: "Hayvan yularından, insan sözünden tutulur. Er olan sözünde durur. Allah bir, söz bir. Söz namustur. Söz verme, verdinse dönme! Söz ağızdan çıkar. Sözünün eri ol! Tükürdüğünü yalamak yani verdiği sözden dönmek yiğide yakışmaz." Büyüklerimiz de bu konuda bir çok özlü sözler söylemişlerdir. Bunlardan da birkaç örnek verelim: Doğruluk emanettir. Yalancılık hıyanettir. (Hz. Ebu Bekir) Oğlum, yalandan sakın, ondan az kimse kurtulur.(Lokman Hakim) Allah indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hz. Ali) Yalancı ile cimri Cehenneme girer. Fakat, hangisi daha derine atılır, bilmem. (Şabi)
Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalbte boğuşur. (Malik bin Dinar)
İçi dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise yalandır. (Hasan-ı Basri)
Eshab-ı kiram indinde yalandan daha kötü bir şey yoktur. Çünkü, onlar, yalanla imanın bir arada bulunamayacağını bilirlerdi. (Hz.Ayşe)
İstikamet yani her işte daimi doğruluk, kerametten üstündür. (Seyyid Abdülhakim Arvasi)
Hz. Lokmana, (Bu dereceye ne ile kavuştun?) diye sordular (Doğruluk, emanete riayet ve bana gerekmeyeni bırakmakla) diye cevap verdi.
Verdiği sözde durması ile de önder ve örnek olan kutlu bir peygamberin ümmeti olmak istiyorsak sözünde durma konusunda da O'nun gibi olmalıyız, O'nun yolundan yürümeliyiz.

Hiç yorum yok: