17 Ekim 2007 Çarşamba

ABD’NİN YENİ YÜZYIL PROJESİ HAYALLERİ -3

09.10.2006
ABD’nin “yeni yüzyıl projesindeki üçüncü adım Filistin ve Lübnan olmuştur. Tetikçi olarak kullanılan İsrail son operasyonlarıyla kısa vadede Hamas ve Hizbullah’ın işini bitirmek ve sindirmek istediyse de Hizbullah’ın kahramanca direnişi karşısında hezimete uğramıştır. Büyük İsrail Projesi’nin hayata geçirilmek istenmesinin sebebi; Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmek hedefinde, bölgenin her türlü silah, cephane ve silahlı örgütlerden temizlenmesi gerektiği içindir. Burada Filistin halkının sindirilmesi, Hamas, Hizbullah gibi silahlı örgütlerin yok edilmesi istenmektedir. Yıllardır, bölgede yaşayan Arapların basiretsizliğinden faydalanan İsrail, bu gün Hizbullah örgütü olmasaydı kısa zamanda Lübnan’ı işgal edecekti. Maalesef, yetmiş milyonluk Arap aleminde sadece Hamas ve Hizbullah gibi örgütler şahsiyetli bir duruş sergilemişler, geri kalanlar ise genellikle teslimiyetçi ve eyyamcı bir tavır takınmışlardır. Ama bu kendi dertlerine düşmüş teslimiyetçi tavırları onların BİP ve BOP projelerinin dışında kalmalarına yetmeyeceklerdir. Unutulmamalıdır ki ‘kim bir zalime yardım ederse Allah, o zalimi ona da musallat eder.’
Bölgede gelişen bu olaylarda Türkiye’nin tavrı şöyle gelişmiştir: Filistin seçimlerinden sonra Hamas’ın başarıyla çıkıp iktidarı ele geçirmesiyle Türkiye, Filistin halkının milli iradesine saygı göstererek Hamas Hükümeti’ni ilk tanıyan ülke olmuştur. Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal’in Ankara ziyareti olay olmuş, bu ziyarete hem iç muhalefet ve laikçi kesim, hem de ABD ve İsrail büyük tepkiler göstermişti. Buna rağmen Türkiye gayet dik durabilmiş, Hamas politikasından ödün vermemişti. Ama Cumhurbaşkanı Sezer’in İsrail’i ziyaretinde, Türk halkınca şaşkınlıkla karşılanan “Hamas’ın kabulü devletin değil AK Partinin işi” sözlerinin de yorumlanması gereklidir.
1940 yıllardan beri ABD’nin manyetik alanında olan Türkiye, 1948’de İsrail’i diplomatik olarak tanıyan ilk Müslüman ülke olmuştur. Halkının her zaman bu konuda muhalif olmasına rağmen yıllardır yapıla gelen ikili anlaşmalar ve işbirliği, İsrail’in bölgede meşruiyet kazanmasına sebep olmuştur. Maalesef İsrail ile ilişkiler sıkı fıkı ilerlerken Arap ve Müslüman topluluklar hep görmezden gelinmiş ve hor görülmüştür. Yıllardır süregelen bu güdümlü dış politika, hep Türkiye’nin zararına sebep olmuştur.
İsrail’in Lübnan’a son saldırısını da en sert bir şekilde kınayan Türkiye’nin bu tavrı, çevre ülkeler tarafından takdirle karşılanmıştır.
Lübnan’a gönderilecek Barış Gücü’ne Türk askerlerinin katılması halkımızca pek hoş karşılanmamışsa da bunun Lübnan halkının istek ve arzusuyla olduğunu da söyleyebiliriz. Halkımız, Türk askerinin çatışmalardan ve sıcak bölgelerden uzak durmasını; Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi girişimlerden uzakta kalmasını, yapılabilecek provokasyonlara karşı uyanık olmasını, Lübnan’daki Barış Gücüne Hizbullah’ın silahsızlandırılması görevi verilmesi durumunda ise süratle geri çekileceğini umuyor.
Türkiye, Lübnan’a barış gücü göndermeyi planlarken; İslam ülkeleriyle gelişecek durumla birlikte, bölgedeki hedeflerine ulaşmak için her yolu deneyecek olan ABD’nin bundan sonraki hareketlerinin ne olacağını hesaba katmalıdır. Önümüzdeki aylarda ABD’nin yeni saldırıları gelebilir. Çünkü İsrail’in son hezimeti aslında ABD’nin yenilgisidir.
Yarınki yazımızda ABD’nin yeni yüzyıl projesindeki dördüncü adımını işleyeceğiz. Bu adım, büyük ihtimalle Suriye olacaktır…

Hiç yorum yok: