17 Ekim 2007 Çarşamba

SİYASET-SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE KADRO

Anayasa Hukukuna göre, bir toplum içinde siyasi faaliyetlerde bulunan kuruluşlar sadece siyasi partiler değildir. Bugünkü demokrasilerde devleti sevk ve idare eden siyasi partileri ve siyasileri ,onların oluşturduğu hükümetleri etkilemek ve baskı grupları oluşturmak için kurulan bir sürü sivil toplum örgütleri vardır. Bu sivil toplum örgütleri zaman zaman siyasi hayatı derinden etkiler ve yönetirler. Siyasi partiler ile dışardan onları etki altına almak isteyen sivil toplum örgütleri arasındaki en önemli fark hükümet olma veya olabilme sonucundan kaynaklanır. Siyasi partiler iktidar olup devleti sevk ve idare etmek için gayret ederler.Sivil toplum örgütleri ise güçlerini siyasi partiler üzerinde baskı unsuru olarak kullanarak onların asli görevlerini daha iyi ve daha sağlıklı yapması için çalışmalar yaparlar. Bazı sivil toplum örgütleri var olan ideolojilerini menfaatleri için değiştirdikleri gibi zaman zaman ulusal veya uluslararası karanlık servislerin ve güçlerin elinde oyuncak olmaktan da kurtulamazlar. Bu durum istisna da olsa bazı siyasi partilerde de görülebilir. Nitekim bazı sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, başta Müslüman halklar olmak üzere bütün insanlığın başına bela olmuş emperyalist ülkelerin elçileri ile açıkça görüşmeler yapabilmekte ve sözde demokratik(!) destekler alabilmektedirler.Özellikle 28 Şubat antidemokratik sürecinde kendine sivil toplum kuruluşu adını veren örgütlerin karanlık iç ve dış odakların figüranlığını nasıl yaptıkları apaçık görülmüştür. Yine her haliyle 1 Mart tezkeresinin geçmemesi nedeniyle ABD’nin intikamcı bir müdahalesi olduğu belli olan Danıştay suikastının ve Şemdinli olaylarının ardından sokaklara çıkan güdümlü sağ ve sol örgütlerde ve bir takım komplekslerle onların kuyruklarına takılanlarda ne yazık ki kendilerine sivil toplum örgütü diyebilmektedirler.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca kurulan siyasi partilerin genelde yapısı itibariyle nereden, nasıl ve hangi amaçla kurulduğu belli olmadığı gibi programları bile teşkilatlarından habersiz bir biçimde hazırlanmıştır. Yüceltilmiş,efsaneleştirilmiş veya kahramanlaştırılmış liderler etrafında oluşturulmuşlardır. Bu oluşum kendini sağda veya solda olarak tanımlayan bütün partilerde değişmemiştir. Lider partisi olmaktan ileriye gidilememesi siyasi partilerin yöneticilerinden çok sistemin de göbeğinden bağlı olduğu siyasi,iktisadi,ekonomik ve idari iç ve dış etkenlerin baskısı altında olmaktan kaynaklanmıştır.Bundan dolayıdır ki ülkemizdeki demokrasi,halkın demokrasisi gibi gözükse de bugünkü Başbakan’ın bile “Hükümet olduk ama iktidar olamadık” sözüne baktığımızda ‘farklı bir’ demokrasinin var olduğu kuşkusuzdur. ‘Farklı bir’ demokrasinin tek çıkar yolu vardır, o da bağlı olduğu kurum veya devletlere hizmet etmekten başka yere varamamak…
Bizde kurulan veya oluşturulan siyasi partiler kurumsal yapıya yeterince sahip olamadan yaşamaya başlamaktadırlar. Bu şekilde hükümet olduklarında ise kendilerine bağlı bürokratlara bile söz geçirmek problem olmaktadır.Bunu da zaman zaman halka şikayet etmektedirler. Türkiye’mizde siyaset yapanlar kadro hareketi olarak değil, lider vizyonu ve misyonu ile siyaset yapabilmişlerdir. Onların devlet yönetimini güçlü kılacak,plan ve programlarını halka anlatarak kamuoyu oluşturacak bir taban inşaları ve fizibilite yapan,partiyi düşünceleri ile besleyen bir merkezleri de olmamıştır. Bu durum hem partileri zayıflatmış hem de otoriter devlet yapısını ve karanlık yapılanmaları güçlendirmiştir.
Siyasi hareketler bundan böyle düşünce kuruluşlarını ve toplum mühendisliği yapan birimlerini oluşturmak zorundadırlar.Onları kamuoyu ve kamu kuruluşları ile buluşturacak ,tanıtacak ve programlarını ortaya koyacak güçlü kadrolarını oluşturmalıdırlar.Bu güne kadar süregelen lider vizyonu ve onun kahramanlaşmasını sağlayan efsanelerle hareket etme ve siyasi biçimlendirme devri bitirilmelidir. Artık kadro hareketleri ön plana çıkarılmalıdır.Bu ülkenin geleceğine hazırlanacak siyasi hareketler ve kişiler köklü yapılanmalarını tamamlamadan,plan,proje ve düşünce üretim merkezlerini kurmadan veya arkalarına almadan,her an ve her zaman kamuoyu oluşturmayı beceremeden,devleti ve bürokrasiyi iyi tanımadan,en önemlisi güçlü bir kadro hareketi olarak ortaya çıkmadan adım atarlarsa kesinlikle başarısız olacaklarını bilmelidirler. Bilinmelidir ki artık hiçbir siyasi hareket ; bütün Anadolu’nun tamamını kucaklamadan , geleceğine umut vermeden ,alt yapısını kurduğunu ispatlayamadan , ülke sorunlarının tamamına parmak basacak kadrosunun hazır olduğunu plan ve projeleriyle ortaya koymadan başarı şansını yakalayamaz.
Diyeceksiniz ki kadrolar nasıl olmalı? “Kadrolar şuurlandırılır,kitleler şartlandırılır.” Kadroların şartlandırılması ve kitlelerin, beyhude bir uğraş olan şuurlandırılması bu güne kadar genellikle uygulanmışsa da, bu bir takım demirbaş abilerin konforlarının bozulmaması için süregelmiştir. Bu şiarı yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Kadrolar ise şahsiyetlerden oluşur. Şahsiyetler kendilerine ait bir kafa ve kendilerine ait bir yürek taşıdığının bilincinde olan insanlardır. Onlar kafayı düşünmek,analiz yapmak,yerinde onaylamak ve yerinde reddetmek için; yüreği ile duymak,sevmeye değer olanı sevmek,inanmaya değer olana inanmak ,inkarı gerekli olanı da reddetmek için kullanırlar. Şahsiyetsiz,omurgasız insanlarla siyaset yapmaya yeltenmek boşuna bir uğraştır. Çünkü onlar dik olunması gereken mekan ve zamanlarda yerlerde sürünürler. Kaliteli insanları siyasete taşırsanız onlar kaliteli siyaset üretirler.Aynı, kaliteli insanların ticarete taşındıkları zaman kaliteli ticaret,eğitime taşındıklarında kaliteli eğitim ürettikleri gibi.Bu cümleleri tam tersinden de okuyabilirsiniz. Yani önce insana yatırım yapılmalıdır.Efendimiz Resulullah’ın(as) Buhari tarafından aktarılan bir hadisi ile insana yatırımın ve insan kumaşının kalitesinin önemini yeniden hatırlayalım. “İnsanlar da develer gibidir.Bazen yüz tanesi bir arada bulunur da , içlerinden, binmek için bir tane bile bulamayabilirsin.”

Hiç yorum yok: