17 Ekim 2007 Çarşamba

BİZLERE NELER OLDU?

03.04.2007
Doksan yıl önce bugünkü işgali gerçekleştirmeye gelen İngilizler, fiilen Mehmetçikle körfezde savaşırken yakınlarda olaylı bölge olan Şemdinli’de daha farklı bir tezgah kurmaya çalışmaktadırlar. O bölgede yaşayan bir Nakşi Şeyhi vardır. Şeyh Abdulhakim. Etkin ve çevresinde saygı gören bir kişidir. Çevresinde silahlı sevenleri vardır. İngilizler için, O’nu elde etmek Osmanlı Ordusunun gerisini güvesiz hale getirmektir. Göçe tabi tutulan Ermenilerin isyan etmeleri ve yer yer katliamlar yapmaları artık pek işe yaramamaktadır. Ermenilerin yerine kullanılacak başka yerli güçler gerekmektedir. Bunun için on bir İngiliz istihbarat elemanı yöreyi iyi tanıyan Maruni bir papaz kılavuzluğunda Şeyh Abdulhakim’in yanına gelirler. Şeyh misafirlerini iyi karşılar ve bir süre sonra Maruni papaza artık gidebileceğini söyler. Çünkü gelenler misafiridir. Onları konağında üç gün ağırlar. Sonra da onların talepleri doğrultusunda Osmanlı-İngiliz savaşında tarafsız kalmak üzere bir anlaşma yaparlar. İngilizler, Kürtlere henüz Osmanlıyı arkadan vurmayı teklif edememektedirler. İstedikleri sadece Osmanlıya destek vermemeleridir. Aslında Osmanlıya destek vermemek saldırgan emperyalist güce destek vermek anlamına gelmektedir. Bu da İngilizler için bir aşamadır. Arada belli bir miktarda altının da verilmesinin söz konusu olduğu karşılıklı anlaşma üzerine İngiliz ajanlar izin isterler. Daha yapacak işleri çoktur. İngilizler geriden çevirme harekatını İran içlerinde de tezgahlayacaklardır. Çünkü İran üzerinden Türkistan’a ulaşmak isteyen, böylece İngiliz saldırılarının gerisini Pakistan-Hindistan coğrafyasındaki Müslümanları uyandırarak kırmayı düşünen bir Osmanlı çabası da bulunmaktadır. Karşı harekat olarak İngilizler de Osmanlıyı Müslüman coğrafyada güvensiz bir ortama sürüklemeye çabalamaktadırlar. Kürt Şeyh, İngiliz ajanları, azıklarını da katarak kendi hakimiyet bölgesi olan Gergit Tayr’a kadar uğurlatır. Ajanların yanına, güvendiği elli silahlı muhafızı da katmıştır. Ajanlar, Kuş Gölü denilen mevkiden, İran içlerine geçip gideceklerdir.
O uğurlamadan sonra aradan uzun süre geçtiği halde İngiliz hükümeti, ajanlarından bir haber alamaz. Bunun üzerine iz sürerek Şemdinli’ye kadar başka görevlilerini gönderirler. İngiliz yetkililere Şeyh, ajanların geldiğini belirtir. Doğrudur, onlar gelmişler üç gün misafirleri olmuşlardır. Üç günden sonra Şeyh, adamları ile misafirlerini İran içlerine göndermiştir. Sınırdan öteye de karışma yetkisi yoktur. Çar naçar İngiliz yetkililer oradan ayrılırlar ama elemanlarının sonraki akıbetini bir türlü öğrenemezler. Ne olmuştur o İngiliz istihbaratçılara? Bunu yarım asır sonra Şeyhin muhafızlarında olan biri Şemdinli’de askerlik görevini yapan Muzaffer İlhan Erdost’a anlatır. Muzaffer İlhan Erdost bu bilgileri “Şemdinli Röportajı” adlı eserinde yazar. Sonuç ibretliktir. Zira Şeyh, İngiliz teklifini kabul eder görünmüştür. Ama kendi din kardeşlerine karşı, o akçalı teklifi alçakça bulmuştur. Onun için muhafızlarına, iz bırakmadan İngiliz istihbaratçıları sınırda temizletip, gömdürmüştür.
Günümüzde aynı bilinci Kürt lideri geçinenlerden beklemek mümkün müdür? Elbette halkın büyük bir çoğunluğunun sağduyusu Şeyh Abdulhakim’in tavrı doğrultusundadır. Ama Amerika, İngiliz ve İsrail’in stepnesi durumunda olan ve öyle oldukları için öne çıkarılanların sayısı da az değildir. Mehmetçiğe kurşun sıkan asiler birtakım yöre halkınca kahraman olarak adlandırılabilmektedir. Hele hele bölgeyi karıştırmak ve yeniden sömürgeleştirmek isteyen emperyalist ülkelerin elçilerinin son aylarda resmi veya resmi olmayan kuruluşları, partileri, yüksek okulları, gazeteleri hatta il ve ilçelerimizin belediyelerini bile meçhul amaçlarla ve sıfatlarla rahatlıkla ziyaret edebilmeleri ve bu ziyaretlerin oldukça doğal karşılanması köprülerin altından çok suların geçtiğini göstermektedir.
Öyleyse ihanetin en kolay yapılabileceği bir zaman diliminde tarafsız kalmayı bile, düşmanla işbirliği yapmak ve bunu da alçaklık olarak algılamak durumunda olan Osmanlı Kürdünün, az da olsa bazı çocukları; neden bugün bütün Ortadoğu’ya yeniden düzen vermeye çalışan düşmanla işbirliği yapma ve bu haçlıların figüranı olma durumuna gelmiştir? O günden bu güne hangi aşınmalar yaşanmıştır? Doksan yıl önce tezgahlanamayan oyunlar neden bu gün kolaylıkla yapılabilmektedir? İşbirlikçilik neden bugün bir takım sözde aydınlar, yazarlar, çizerler, eğitimciler ve bazı bürokratlar tarafından zamanın gereği olarak algılanmaktadır?
Önce devletimiz sonra da Anadolu’da yaşayan bütün insanlarımız;
*Seksen beş senede bize neler olduğunu yeniden tahlil etmek ve düşünmek zorundadırlar.
*Türklerin sekülerleştirilmelerinin ardından son zamanlarda görüldüğü gibi Kürtlerin de sekülerleştirilmesi serüveninin; Müslümanlığı sadece bir takı gibi milletinin yanına eklemlemenin Anadolu insanının haçlıların projeleri karşısında daha da zayıflatacağını görmek durumundadırlar.
*Osmanlının sadece Müslüman topluluklara değil Müslüman olmayanlara bile uyguladığı adaletinin örnek alınmasının acilen gerekliliğini görmelidirler.
*Diğer milletleri inkar eden ve görmezden gelen ulusçuluğun nelere yol açabileceğini görebilmelidirler.
*Ümmet kavramının bütün zamanlarda geçerli olduğunu unutmamalıdırlar.
*Bundan böyle sıradan güvenlik tedbirleriyle avunmak yerine bu aşınmanın temel nedenlerini kavramaya çalışmanın asıl görev olduğunu bilmelidirler.
*Toplumsal çimentomuz olan İslam dininin bilinçli olarak erozyonuna kendi elleriyle hız verenler artık engellenmelidirler.
* Kendilerini elit tabaka olarak gören bir takım kendini bilmezlerin Haçlılar adına dinimize sövme/sulandırma ve aşındırma çalışmalarına bir son verilmelidir.
Yapılan hataların ve yapılması gerekenlerin tanımlaması daha da sıralanabilir. Bunlar aynı ortak paydada konuşulabilmelidir. Anadolu’da yaşayan bütün insanlarımız yılgınlığa düşmemeli, ümitvar olmalıdır. İslam diniyle yeniden tanışmamızın ve yaşamamızın sonunda oluşacak adalet; bütün Müslümanların topraklarına göz dikmiş haçlı saldırganlarına ve işbirlikçilerine karşı “bir” olmamızı sağlayacaktır.

Hiç yorum yok: