17 Ekim 2007 Çarşamba

KÖYLÜ KIZI SENDROMU

09.04.2007
Son yıllarda ülkemizin siyasi hayatındaki değişiklikleri bir kere daha toparlamaya çalışacağım. Buradan da Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi çıkarılmaya çalışılan ve son günlerde oldukça azıtan yapay ve güdümlü sıkıntıların sebeplerini anlamaya çalışacağım.
1944 yılı ortalarından beri ülkemizin kaderine hükmeden ABD’nin hegemonyası 1 Mart 2003 tezkeresinden sonra iflas etti. 15 Mayıs 2006 tarihinde ise artık Türkiye kendi kararlarını bağımsız olarak kendisi veren bir ülke olmuştur. Böylece ABD ve NATO tarafından yıllardır insanlarımıza uygulanan sosyal ve siyasi oyunlar, darbeler, muhtıralar, etnik olarak bölme ve vuruşturma gayretleri, terör örgütlerinin organizasyonları, siyasi cinayetler, ekonomik kriz tezgahları, toplumsal provokasyonlar ve dış ilişkilerimizdeki sıkıntılara karşı ciddi bir tavır alınmış olmuştur.
ABD’nin bölgemizde uygulamak istediği BOP fiyaskoyla sonuçlanmıştır. ABD’nin istikrarsızlığı uğraması ve çöküş sürecine girmesi üzerine bölgemiz ülkeleri kendilerine döndüler ve Türkiye’nin etrafında toplanmaya başladılar. Bu anlamda Türkiye önder rol oynayarak bölge ülkeleriyle bir blok oluşturma sürecine girdi. Genel Sekreterliğini Ekmeleddin İhsanoğlu’nun yaptığı İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) vizyonunu ve rolünü yeniden belirledi. İlk olarak İslam ülkelerindeki bütün yardım kuruluşlarının bir çatı altında toplanması ve ihtiyacı olan kardeş ülkelere organizeli bir şekilde ulaşmasının tedbirleri alınmaya başlandı. Ardından da ekonomik ve siyasal mekanizmalar oluşturulmaya başlandı. Bu arada ‘İslam Ordusu’ diye adlandırabileceğimiz projeler de oluşturuluyor. Böylece İslam coğrafyasındaki askeri problemlerin batıdan değil de kendi içinden, Müslümanlar düşünülerek çözümlenmesi umuluyor. İKÖ aracılığıyla İslam ülkeleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ‘Kıbrıs Türk Devleti’ olarak kabul etmeye başlamışlardır.
Arap Birliği toplantılarına ilk defa bir Dış İşleri Bakanımız davet edilmiştir. Bu ilişkilerin daha da geliştirilmesi ve ortak bir forum oluşturma çalışmaları Suud-i Arabistan ve Mısır tarafından başlatılmıştır. Türkiye artık Arap ülkeleri tarafından bir cazibe merkezi olarak görülmektedir.
Türkiye’nin, İran’a ve Suriye’ye karşı ABD ve NATO’nun askeri bir müdahalesine izin vermeyeceğini yüksek sesle açıklaması bu ülke halkları tarafından da sevinçle/minnetle karşılanmasına ve yıllardır birbirini unutması için uğraşılan Müslümanların yeniden buluşması olarak değerlendirilmiştir.
Orta Asya ülkeleriyle oluşturulmaya çalışılan ‘birlik’ artık son aşamaya gelmiştir. Türkiye’nin öncülüğünde Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kıbrıs Türk Devleti aralarında bir birlik oluşturacaklardır. Bu çalışma 2007 yılı sonuna kadar iyice olgunlaştırılacaktır.
Türkiye bundan böyle figüran değil kendi vizyonu istikametinde lider ülke olmayı seçmiştir. Ülkemiz aydınları da (sömürge ülke aydınlarına has) aşağılık psikolojisinden kurtulmalı; onurlu bir duruş sergileyen geniş ufuklu hedefler ve söylemler seçmeli, düşünceler üretmeli, ülkedeki sivilleşme, özgürleşme ve barış sürecini hızlandırmalıdırlar.
Bu olumlu gelişmeleri hazmedemeyenlerce pompalanan Türk ve Kürt milliyetçiliğinin yükselen değer olarak gösterilmesi ve gündemde tutulması Türkiye’nin bu yeni vizyonunu engellemek içindir. Bundan dolayı hem Türk hem de Kürt aydınlar daha dikkatli olmalıdırlar. Siyasal-ekonomik-askeri birleşik hareketler oluşturmanın söz konusu olduğu çağımızda sömürgeci güçlerin bölmeye ve parçalamaya dönük senaryolarına figüran olunacak hareketlerden ve söylemlerden kaçınmalıdırlar.
Yine, bu gelişmeleri engellemek isteyen ABD güdümlü iç ve dış çevrelerin projeleri olan toplumsal provokasyonlara karşı çok dikkatli olunmalıdır. Ülkemiz aydınları; Danıştay suikastı, Hrant Dink cinayeti ve kendilerince Kürtleri ayaklandıracaklarını sanan mikromilliyetçi hayalperestlerce hazırlanan senaryolar gereği yapılan fevri çıkışlar ve deşifre edilen birçok olay karşısında omuz omuza ve birlik içinde olmalıdırlar.
ABD’nin hegemonyasının bitmesinin iyice açığa çıkmasından telaşa kapılan sahtekâr ulusalcı güçlerin, derin devlet artıklarının, sahte cumhuriyetçilerin ve çetelerin ‘son kalemiz’ diye tanımladıkları Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yapacakları kışkırtmalar karşısında da dikkat edilmelidir. Milli iradeyi çeşitli oyunlarla devre dışı bırakmaya çalışan iç ve dış odakların uğraşıları Anadolu insanımızın sağduyusu ile hüsrana uğratılacaktır. Kışkırtmacılar ne yaparlarsa yapsınlar yeni cumhurbaşkanımızı bu defa kendi isteği doğrultusunda TBMM seçecektir. ABD’nin ve yerli destekçilerinin her türlü çabasının ve engellemelerinin boşa çıkacağına, bölgemizde Türkiye’nin önder olacağı yepyeni birlikler oluşacağına herkes hazır olmadır. Ülkemizdeki ve bölgemizdeki bu olumlu çalışmaları, bu aşkı/sevdayı, gelişmeleri ve hedefleri anlamayan veya anlamak istemeyenlerin ise aşağıdaki öyküyü okumalarını isterim. Ne demek istediğimi kendileri anlasınlar artık.
“Öykümüzün kahramanı şair, gezi için gittiği köyde bir köylü güzeli ile karşılaşır ve yıldırım aşkına tutulur. Artık, gecesinde, gündüzünde, hayallerinde, düşlerinde ve baktığı her yerde hep o köylü güzeli vardır. Onun için yazdığı aşk şiirlerinin yer aldığı kitaplar en çok satılanlar arasında yer almaya başlamıştır. Sonunda gider köylü güzelini babasından ister. Kızın babası bu sevdaya bir anlam veremediğini, kendisinin ülkenin çok ünlü bir şairi olduğunu duyduğunu, kızının ise bulunduğu köydeki ortama göre yaşayan biri olduğunu söyler. Ama, aşık şairin bitip tükenmek bilmeyen ısrarlarına dayanamaz, kızının da olurunu aldıktan sonra bu işi kabul eder.
Dünyalar şairimizin olmuştur artık. Hemen hazırlıklara başlanır. Anlı şanlı bir düğün yapılır. İlk gece, sevincinden konuşmaya fırsat bile bulamaz şairimiz. Dünyalar onun olmuştur artık. Sonunda sabah olur. Henüz uyanmış olan sevgilisine büyük bir mutlulukla bakmaktadır ve sevgi dolu gözlerini ondan bir türlü ayıramamaktadır. Uzun zaman bakışıp dururlar. Bir ara sevdalı şairimiz gözlerini aşkının gözlerinden ayırmadan ve sesini olabildiğince tatlılaştırarak sorar:
- Gözlerimde ne görüyorsun sevgilim?
Önce duraksar sonra da cevap verir köylü güzeli:
- Çapaaak!”

Hiç yorum yok: