17 Ekim 2007 Çarşamba

ABD’NİN YENİ YÜZYIL PROJESİ HAYALLERİ -1

06.10.2006
Varşova Paktının 1991 de dağılmasından yani soğuk savaşın bitmesinden sonra dünyanın stratejik dengeleri değişim sürecine girdi. Kendini soğuk savaşın galibi olarak niteleyen ABD bu konumunu global bir avantaja dönüştürmek ve kendini sürekli üstün kılmak için “yeni yüzyıl projesi”ni hazırlayarak bunu pratiğe geçirmeye başladı. 11 Eylül olayını yeterli bir bahane olarak gören ABD hedefine önce Ortadoğu, Avrasya ve Orta Asya coğrafyalarını aldı. Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan’a yerleşirken NATO’yu da Doğu Avrupa ve Balkanlara taşıdı. Böylece Macaristan, Polonya, Romanya ve Bulgaristan’ı kontrolü altına almış oldu. Bir yandan da Karadeniz ve Hazar Denizinin kontrolünü sağlayacak çalışmalara girdi.
Bu arada “Medeniyetler Çatışması” adı altında İslam ülkelerini düşmanlaştırma çalışmalarına hız verildi. ‘İdeolojiler çağı bitti, sırada medeniyetler çatışması var… Demokrasinin önünde pürüzler var, bu pürüzlerden biri Çin ise daha belalısı İslam… İslam medeniyeti mensubu Türkiye, İran, Pakistan ve Afganistan nükleer güçler haline gelerek ve Budist medeniyete mensup devletlerle ittifak ederek Batıya saldıracaklar…’ S.Huntington alıntıladığımız bu iddia başlıkları ile Hristiyan dünyada yeniden Haçlı Seferlerini diriltecek bir anlayışın söylem startını verdi. Bu arada, ülkemizin de mensubu olduğu NATO soğuk savaşın bitiminden sonra yeni düşmanını bakınız nasıl ifade ediyordu:
“21. yüzyılda batının çıkarlarını tehdit edecek birinci öncelikli tehdit, İslam kökten dinciliğidir.”(Willy Claes- zamanın NATO Genel Sekreteri.)
”Türkiye ve İsrail kayda değer bir gelişmeyle her iki ülkeye yönelik tehditleri değerlendirmek ve Ortadoğu’da gelecekte bir istikrarsızlık durumuna ilişkin ortak önlemler almak ve hazırlanmak amacıyla geniş çaplı değerlendirme projesi başlatıyor. İlk adım -tehdit değerlendirmesi- İsrail Dışişleri Bakanı David Levy’nin Nisan ayındaki Türkiye ziyaretindeki görüşmelerde atıldı.”(Turkish Daily News, 1 Mayıs 1997)
“MASK: Öncelikli tehdit, irtica. Milli Askeri Stratejik Konsept (MASK) hakkında 29 Nisan Salı günü bilgilendirildik. Bunun ‘değiştiği’ ve artık ‘iç tehdit’in ‘öncelik’ kazandığı bildirildi. Bu ‘iç tehdit’i dışardan besleyen ‘dış güçler’ in İran ve Suriye olarak değerlendirildiği öğrenildi.” (Cengiz Çandar-4 Mayıs 1997 Salı-Sabah)
Bu hazırlıkların ardından ilk hedef Afganistan oldu. Genişletilmiş Ortadoğudaki projeleriyle Afganistan’a ABD öncülüğünde, BM kararları doğrultusunda, koalisyon güçleri ile kapsamlı bir müdahalede bulunuldu. Tarihi ve kültürel yakınlıkları, halkların dini inanç ve etnik kimlik açısından yakınlığı, Orta Asya’ya açılan önemli bir kapı olması, Türkiye’nin Afganistan’a olan ilgisinin temel nedenleri olmuştur. Ayrıca Afganistan’ın güvenlik ve istikrarı, bölgedeki siyasi ve stratejik gelişmeler Türkiye’yi hep yakından ilgilendirmiştir. Bu nedenle Türkiye, 2001 Bonn Konferansından itibaren Afganistan’ın barış ve istikrara kavuşturulması için çok uluslu gücün içinde yer almıştır. Bu güne kadar geçen süreçte Türkiye ISAF’da, tek Müslüman askeri güç olması sebebiyle Afgan halkıyla dostluk kurabilmiştir. Ayrıca oradaki müteahhitlik ve taşeronluk hizmetlerinin % 37’sinin Türk şirketlerine verilmiştir. Türk askerinin Afgan halkıyla yakın ilişki kurması ve sempati kazanması, Özbek Lider Raşit Dostum’un Türkiye’ye yakın durması, Hikmet Çetin’in NATO Temsilciliğini barışçı bir bakış açısıyla yapması; Türk Ordusunu sadece emirlerindeki savaşçı güç olarak görmek isteyen ABD’nin ve ABD’nin atadığı kukla Hamit Karzai’nin Türkiye’ye soğuk bakmasına ve söz sahibi olmasını engellemesine sebep olmuştur…
Nasip olursa yarınki yazımızda,Yeni Yüzyıl Projesinde ‘ikinci hedef Irak’ konusunu işleyeceğiz…

Hiç yorum yok: