17 Şubat 2016 Çarşamba

CİBİLLİYET

Bu batının ilk göz boyacılığı değil. Uluslararası kamuoyunda ve batı devşirmesi sözde yerlilerimizde aynı söylem devam ediyor. Türkiye’mizin Anadolu’da ve Suriye’de yaptığı güvenlik eksenli operasyonları, “güvenlik güçlerimizle terör örgütü pkk arasında” geçiyor olmasına rağmen bazı ulusal ve uluslararası medyada ‘Kürtlere yönelik operasyon’ olarak gösteriliyor. Bu alçakça bir algı operasyonudur. Müslümanlar kardeşliğimize zarar verebilecek, batının işini kolaylaştıracak tanımlamaları yapmamalıdırlar. Hiçbir terör örgütü Kürtleri temsil edemez, Kürt-Türk kardeşliğine engel olamaz. Çünkü bu kardeşliğin harcı İslam’dır.
Suriye’mizde katliam hâlâ devam ediyor. ABD, bölgemizdeki taşeronları; Beşar, İran, hizbulat ve PKK/PYD işe yaramayınca bu defa Rusya’yı kendine ortak seçti. Ruslar tarihsel kan dökücülüklerini bu defa da Suriye’de gösterdiler. Kısa bir zamanda 22 hastaneyi, 10’dan fazla okulu, şehir-kasaba ve köyleri bütün vahşiliğiyle bombalayıp insanlarımızı katlettiler. PYD ise sınırımızda bombalanan yerleri kontrol altına alarak ABD ve Rusya’nın lejyoneri olarak hizmet vermeye devam ediyor.
Bu süreçte batıdan ve Bir leşmiş Milletlerden en ufak bir ses çıkmadı. Hepsi kör-sağır ve dilsiz oldular. Türkiye her ortamda defalarca yapılan katliamları anlattı, kırmızı çizgileri işaret etti, yine üç maymunları oynadılar, kör-sağır-dilsiz oldular.
Hiçbir harp müdafaada kalarak kazanılamaz. Şimdi Türkiye artık top atışlarıyla zalimlere karşılık veriyor. Rus ve Beşar’ın katil uçaklarının alçakça halkı bombalamasına ses çıkaramayan BM, ABD ve AB anında terör odaklarına yapılan top atışlarını durdurun diye bizi uyarmaya başladılar. İbretlik bir ihanet, ibretlik bir alçaklık!
Anlaşıldı ki ABD bölgede Türkiye’yi sıkıntıya koyarak 1944-2006 sömürge dönemine tekrar dönmemizi istiyor, çok beklerler.
Ho Amca’nın dediği gibi ‘ Amerika son Vietnamlıyı da öldürebilseydi belki kazanabilirdi. Ama öldüremedi.’ ABD Vietnam’da, bütün zalimlerin ortak kaderini paylaştı, rezil kepaze oldu, yenildi. Bütün dünya halkları, kendi halkı bile yüzüne tükürdü.
Amerika, sözünü hiçbir ahmağın dinlemediği ihtiyar tarihi; Afganistan’da ve Irak’ta da dinlemedi. Yine yenildi. Dünyanın en fakir milleti Afganlar, dünyanın en zengini ülkenin ordusunu yendiler. Tıpkı son yüz yılda İngiliz ve Rus emperyalistlerinin katiller sürüsü ordularını yendikleri gibi. Amerika Irak’ta tarihin en büyük vahşetini sergiledi. Öylesine bir kaos ortamı oluşturdu ki kendisi de battı.
Vahşet Amerikan toplumunu hem maddi hem de manevi olarak çökertti. Irak ve Afganistan’da bulunmuş ABD askerleri arasında her seksen dakikada bir intihar vakası yaşanmıştır, sadece 2009’da1868 intihar teşebbüsü olmuştur. İntihar eden asker sayısı, ceset torbasında evine gönderilen conilerden daha fazla olmuştur. ABD’nin her 5 askerinden biri psikolojik tedavi görmekte, 140 bin askeri narkotik ilaçlar kullanmaktadır. Hiçbir zalim hakkın karşısında duramaz.
Şimdi emperyalizme yumruk vurma sırası Suriye’de-Ortadoğu halklarında… Ön ayakları Afganistan’da, arka ayakları Irak’ta kumlara gömülmüş Amerika’yı ne ortağı Rusya ve İran ne de taşeronları PYD/PKK-Hizbullat kurtaramayacaktır. Vietnam’dan da, Afganistan’dan da, Irak’tan da yedikleri tokadın daha şiddetlisini Suriye’de bölge Müslümanlarından yiyeceklerdir.
Ne zaman, diye soranlara Afganlı bir mücahidin, aynı soruyu soran batılı bir gazetecinin bileğindeki saate bakarak verdiği cevabı tekrarlayayım. “ Sizin saatleriniz var; bizimse vaktimiz.”
Birkaç yıl önce bölgede STK’lara, resmi kurum ve partilere ziyaretler yaparak saha çalışması yapan ABD konsolosluk yetkilisi; son dönemlerde Müslümanların Amerikan düşmanı olma seviyelerinin en yüksek seviyede olduğunu bunun sebeplerini ve nasıl düzelebileceğini sormuştu, kendisine aşağıdaki hikâyeyi anlattım:
“ Zamanın birinde köylünün biriyle bir yılan dost olmuşlar. Köylü yılana her gün süt götürmekte bunun karşılığında ise yılan ona bir altın getirmektedir. Karşılıklı menfaat dostluğu olsa da her iki tarafta halinden memnundur. Bu alışveriş yıllarca sürer ve bir gün köylü sütü götüremeyecek kadar hastalanır ve oğlunu çağırarak ‘bak oğlum, ben her gün bahçedeki kuyunun yanına süt bırakırım, bir yılan da kuyudan çıkar ve bir altın bırakır, bu gün sütü sen bırak ve altını al getir’ der. Köylünün oğlu denileni yapar, sütü bırakır ve altını alır ama tamah eder; ‘yılanı öldürsem de kuyudaki altınların hepsini bir defada alsam’ diye düşünür. Yerdeki taşı kapar yılanın başına vurmak için fırlatır. Bunu gören yılan kaçmak isterken taşın isabetiyle kuyruğu kopar ve can havliyle köylünün oğlunu ısırır ve onu öldürür. Oğlunun uzun zaman gelmediğini gören köylü durumu anlar ve oğlunun defninden günler sonra kuyunun başına gider, sütü bırakır ve yılanın altını getirmesini bekler, kuyuya ‘yine dost olalım’ diye seslenir. Yılan gelir, ağzında altın yoktur, köylüye kopmuş kuyruğunu gösterir. ‘Ben de bu kuyruk acısı; sende de evlat acısı varken biz eskisi gibi dost olamayız’ der ve kuyusuna kayıp gider. “
Yetkilinin dinlediklerinden pek hoşnut olmadığını yüz ifadesinden anladım. ‘Kan dökmeyi bırakırsanız, tecavüzleri ve işgalleri bırakır silahlarınızın ucuna artık çiçek takarsanız belki’ dedim, gittiler. Ders almalarını, değişmelerini hiç beklemedim. Niye mi? Cevabı aşağıdaki kıssada.
“Günlerden birinde ülkenin padişahı vezirini çağırmış; ‘söyle bakalım’ demiş ‘Eğitim mi yoksa cibilliyet mi?’ Vezir cibilliyet diye cevap verince hadi oradan sende dercesine dudak bükmüş, bütün ülkeye kedisinin eğitimini verecek birinin bulunması için duyuru yaptırmış. Başvuranları tek tek dinleyen Padişah içlerinden en beğendiğine ‘kedime hizmet etmesini öğret, birkaç ay sonra yabancı ülkelerden misafirlerimiz gelecek onlara hizmet etsin, tepsileri taşısın’ demiş. Aylar geçmiş, padişahın misafirleri gelmiş, kedi padişahın misafirlerine hizmet etmiş, onun istediği gibi servislerini yapmış ve vezirini çağırarak kediyi işaret etmiş ‘şimdi söyle bakalım vezir; eğitim mi cibilliyet mi?’ Vezir cebinden çıkardığı bir fareyi salonun köşesine atmasıyla kedinin elindeki tepsiyi fırlatıp fareyi yakalamaya koşması bir olmuş. Vezir padişaha dönmüş, ‘cibilliyet hünkârım cibilliyet’ demiş. “
Mesele cibilliyet meselesi.
“Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine tükürdüğüm cinsine çeker.”

Hiç yorum yok: