18 Ekim 2007 Perşembe

ALLAH’A İMAN VE ZİHİN TAŞLARI

5/24/2007
Biliyor musunuz ‘dinimiz’ nüfus kağıdımızda yazan değildir.Dinimiz; ömrümüzün her 24 saatlik yaşantısında bütün eylemlerimizi, düşüncelerimizi, duygularımızı düzenleyen / yön veren bir güçtür. Hani derler ya ‘fikrin ne ise zikrin de odur’ işte fikrin, zikrin ve eylemin bir araya gelmesi insanın neye iman ettiğini gösterir.
Hayatın anlamı ve insanın yaratılmışlar içerisinde yüklendiği bir imtiyaz olan ‘iman’ bir ağaca benzetilecek olursa: bu ağacın kökü kalpte, gövdesi akılda, dalları organlardadır. Bu ağacın meyveleri ise amellerdedir. Bu ağacın kökü, gövdesi, dalları veya meyvesi inkar edilecek olursa, yanlış veya eksik tanımlanırsa doğru iman edilmiş olmaz.
Müşrikler de Allah ‘a inanıyorlar. Allah’a inandıkları halde öldükten sonra dirilmeye inanmama çağımızdaki Hıristiyan ve Yahudi toplumlarında da ileri safhadadır. Bu konuda batıda yapılmış bir kamuoyu araştırmasında Allah‘a inananların küçümsenmeyecek bir kısmının ahirete inanmadıkları görülmüştür. Avrupa kapsamında yapılan bu ankete göre kesin olarak Allah’a inanan her yüz kişiden sadece 64’ü ahirete inanmaktadır. İlginç olan Hz.İsa’nın yeniden dirileceğine inanan Avrupalı Hıristiyanların yüzde yirmi beşinden fazlası ahiretin varlığından şüphe etmektedir. İbadetlerini yerine getiren dindar hıristiyanların %33’ü öldükten sonra yaşama konusunda tereddütlüdürler.Bu konuda yapılmış araştırmalar için “ Ölümle İlgili Tutumlar ve Dini Davranış- H.Hökelekli, İslami Araştırmalar,Cilt 5 Sayı:2 “ ye bakabilirler.
Allah’a inanıp ahirete inanmamanın yanında, O’nun peygamberlerine-kitaplarına -meleklere ve kadere de inanılmadığını veya yamuk inanıldığını görmemiz ne kadar üzüntü vericidir. Tabi İslam dinini onun dostlarından değil de düşmanlarından öğrenince sonucu da böyle olmaktadır. Allah’ın varlığını inkâr eden bütün dünya görüşleri ve ideolojiler O’nun yerine uyduruk bir tanrı koyarlar. Bundan dolayı mutlak bir inkar söz konusu olmaz. Kur’an bu yüzden hep şirki muhatap alır.
Müslüman yani Allah’a teslim olmuş insanların hakim olduğu bir dünyayı kimler istemez diye araştıracak olursak Allah’ın koyduğu kanunlara, emir ve yasaklara yani O’nun “nizamına” bakmamız gerekir. Allah her türlü zulmü, kula kulluğu, zinayı, içkiyi, kumarı, fuhşu, hayasızlığı, hırsızlığı, sefahati, heva ve hevesi tanrı edinmeyi, cehaleti, adaletsizliği, kibri, hasedi, kötü zannı, dedikoduyu, ırkçılığı yani asabiyeti, laf taşımayı yasaklıyor ve sevmiyor. Adaleti, iyiliği, sabrı, ilmi, çalışmayı, fazileti, infakı, zekatı, namazı, orucu, haccı,düşkünlere vermeyi,zayıfı gözetmeyi, yetime iyi davranmayı, dilenciyi azarlamamayı, yoksulu doyurmayı, ahde vefa göstermeyi, emanete sadakati, boş konuşmamayı, ana-babaya ihsan etmeyi, kadınlara iyi davranmayı, insanları sabırla dinleyip sözün güzel olanını tercih etmeyi ve daha bir çok iyi şeyleri emrediyor ve tavsiye ediyor. Emirlerine uyanları ödüllendireceğini, karşı gelenleri ise cezalandıracağını söylüyor.
İşte yukarıda sorduğumuz Müslümanların etkin ve güçlü olduğu bir dünyayı kimler istemez sorusunun cevabını şimdi verebiliriz. ”Zalimler-namussuzlar, ahlaksızlar, soyguncular, yani suçlular.” Çünkü bütün suçlular muhakeme edilmeyi, adaleti, yargılanmayı istemezler ve sevmezler. Onlar satın alabilecekleri, rüşvet verebilecekleri, haltlarını örtbas edebilecekleri, karanlıkta yapılanları görmeyen, kılıfına uydurulmuş hırsızlığı görmeyen / fark etmeyen veya cezalandırmayan, kendilerinden güçsüz, dünya işlerine karışmayan, kanun koymayan, siyaseti olmayan yani ‘iktidarsız’, ikiyüzlülük ve sahtekârlıklarına karışmayan bir tanrı isterler. Bunları isteyenler çağdaş şirkin çağımıza uyarlanmış yöntemleridir.
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” başlamak besmeledir. Müminler her eylemlerinin başına besmeleyi yerleştirirler. Besmele insanın Allah’lı iş yapmasıdır. Allah’ı işine karıştırmasıdır. Allahsızlığı reddidir. Besmelesiz işler ise şeytana layıktır.
Günümüzde; kadın, başörtüsü, asabiyet(ulusalcılık-ırkçılık), insan hakları ve siyasetten tutun da yeme-içmeye kadar bütün yaklaşımların farklı değerlendirilmeleri işte bu farklı çıkış noktalarından kaynaklanmaktadır. Değerlendirmelerimizi besmeleli mi yapacağız yoksa besmelesiz mi? Yani duygularımızın-düşüncelerimizin ve eylemlerimizin başına “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” yı mı yerleştireceğiz yoksa dünyevi düşünceleri-ideolojileri veya felsefeleri mi?
Herkes tercihini kendisi yapacaktır. Farklı merkezli çıkışlar tabi ki farklı değerlendirmeler yapacaklardır. Buna şaşırmak gereksizdir. Peki Müslümanlar besmeleli düşüncelerini söylememeli mi? Tabi ki söyleyeceklerdir. ‘İyiliği emretmek-kötülüğü engellemek‘ farzdır yani bütün Müslümanların görevidir. Müslümanların unutmaması gereken; kafa konforumuzu bozmak istemediğimizden, zihin putlarının / taşlarının daha zor kırıldığıdır. Hidayetin Allah’tan olduğunu bilip dua etmeliyiz.

Hiç yorum yok: