/3/2007
Bu güne kadar Irak’ta yaklaşık 3 bin 200 den fazla ABD askeri hayatını kaybetmiş, 33 bini de yaralanmış. Irak’taki sivil kayıplar ise 65 bini geçmiş. Yaralanan, tecavüze uğrayan, evleri yıkılan, işsiz kalan, göç etmek zorunda kalan kardeşlerimizin sayısı ise yukarıdaki rakamları neredeyse 10’a katlıyor…
İmanı gereği her şeyi parayla ölçen ABD’nin istatistiklerine göre; 5. yılına giren Irak’ın işgalinin ABD’ye maliyetinin dakikada 250 bin dolar olduğu açıklanmış. Emperyalistler Irak için ayda yaklaşık 10 milyar dolar, dakikada ise 245 bin 370 dolar harcıyormuş. 2003 yılında maliyeti 50 milyar dolar olacağı duyurulan Irak Savaşı için şu ana kadar harcanan para ise neredeyse bu rakamın 10 katıymış, yani ortalama 500 milyar dolar…
Elektrik, su, ulaşım, eğitim, sağlık ve güvenlik konularını içine alan yeniden yapılandırmanın Dünya Bankası 36 milyar, ABD ise 50 milyar dolar tutacağını bildirmiş. Ancak şu ana kadar 103 milyar dolar harcanmasına rağmen hala bir ilerleme kaydedilememiş. Yine yapılan tahminlere göre, ABD askerlerinin 10 yıl daha Irak’ta kalması durumunda ise en az 406 milyar harcanacak.
Irak’taki kardeşlerimiz işgalden önce başlarındaki zalime karşı birlikte hareket edemediler. İşgalden sonra da bazıları işgalcilerle işbirliği yaptılar. Tabi ki bu da işgalcilerin işini kolaylaştırdı. Sonunda Irak’ta ne can, ne namus, ne de mal emniyeti kalmadı. Ne yazık ki bütün Irak yangın yerine döndü.
‘Bu gün Irak’takilerin başına gelenler ümmetin diğerlerinin başına gelmez mi?’ diye zaman zaman kendimize soralım. Eğer aynı akılsızlıkları gösterecek olursak vay başımıza…
Artık bu ülkenin insanları, tamamen NATO projeleri olan ve bizi bize kırdırmaya yarayan laik-antilaik, sağcı-solcu, alevi-sünni, türkçü-kürtçü gibi ayrıştırıcı ve zayıflatıcı ideolojilerin peşine takılma zafiyetini göstermemelidir. Ülkemizi kargaşaya sürüklemeye çalışanların senaryolarında figüranlık yapmamalıdırlar. Demokratikleşme, güçlenme ve bağımsızlaşma yolunda sürekli ilerlemesi gereken ülkemizde hak ve özgürlük taleplerinden yana değişimin yanında olmalı; her türlü antidemokratik yaptırımları reddetmelidirler. Anadolu insanları taleplerini demokratik ve barışçı yollardan bildirmelidirler. Özellikle her türlü ırkçılık fitnesinden uzakta kalınmalıdır. İnsanlarımız birbirini sevmeyi bırakmamalıdır.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ülkeyi karıştırmak isteyen dış güçler içerideki ulusalcı figüranlarını tekrar tekrar provokasyonlara ve terörist eylemlere doğru yönlendirdiler. Onlar; halkının dinine saygı duyan, demokrat ve sivil bir Cumhurbaşkanının seçilmesine engel olmak için her renkten oyuncularını sokaklara saldılar. Ne yazı ki bu süreçte meclisteki ANAP ve DYP gibi muhalefet partileri de statükocu CHP ile birlikte hareket etme gafletinde bulunarak Anadolu insanının demokratik yürüyüşünün tekerine çomak soktular.
Anadolu insanının nefes bile almasına tahammül edemeyen karanlık odaklar; illegal örgütlerin yanında; 28 Şubat öncesinde gördüğümüz gibi aslında tamamen dış güdümlü olan (sözde)sivil toplum kuruluşu denilen dernek ve sendikaları da yönlendirerek tekrar tekrar meydanlara çağırmaktadırlar, muhtıranın ve meclisi tıkama girişimlerinin ardından darbe ortamını hazırlamaktadırlar.
Halkımız 1944’lerin ortalarından beri tepemize çöreklenmiş NATO’nun desteklediği belli odakların iç çatışma projeleri oyunlarına artık gelmemelidirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder