Tercüman Gazetesi yazarı Murat Çelik Deniz Baykal’a , Başbakan’la türban , YÖK ve ABD ile ilişkiler konusunda gizli bir pazarlık yapıldığı iddiasıyla ilgili sorular soruyor. Baykal “Böyle bir şey yok,tamamen gerçek dışı........En küçük bir ciddiyeti yok.....” cevabını veriyor. Murat Çelik yeni bir soru ( ! ) soruyor.”-Türban konusunun ‘T’ si bile mi konuşulmadı ? ” Verilen cevap ya yazarın işine gelmedi ya da anlamadı...
Belediye Başkanı ile sunucu konuşuyorlar . Başkana neden çok (!) geziyorsunuz diye sormuş ,cevabını bekliyor. Gerçi soru , cevabı ile birlikte infazı yapılıp sunuluyor ama muhattabı nezaket icabı cevaplıyor. ‘ Diğer başkanlarla birlikte yapılan gezilerin eğlence değil ; araştırma,proje ve kaynak amaçlı olduğunu , farklı illerin başkanlarıyla tanışıp bilgilenmenin hizmetlere katkı sağladığını ,ufuklarını genişlettiğini , şehirdeki hizmetlerin aksamasının söz konusu olamayacağını çünkü yardımcılarının ve müdürlerinin uzman kişiler olduğunu ; herkesin uyarıya gerek kalmadan kendi görevini yapabildiğini ‘ anlatıyor. Sunucu ise tekrar çok fazla gezi yapıldığını ( ! ) yineleyip programı kapatıyor. Tabi bilgi istenilen ilgilinin anlattıkları da boşa gidiyor
Bu iki tarz , genellikle okuyucunun veya seyircinin kendi istedikleri gibi düşünmesini ve yorum yapmasını isteyen maksatlı kişiler tarafından yapılıyor. ‘ Biz haberi ve ilgili bilgileri verelim , sizler yorumunu yapın’ denildiğini gördünüz mü hiç ? Sonunda çıkar grupları amaçlarına ulaşıyor ; kısa vadede insanlar kandırılıyor; uzun vadede ise düşünme / algılama yetenekleri kullandırılmadığı için sürüleştiriliyorlar.
Bir ramazan günü camideki vaazı dinlemiş dışarı çıkarken kapıda karşılaştığım bir tanıdık konuşmadan anladıklarını tekrarlayınca kendisinden ayrılıp tekrar camiye döndüm. Konuşmayı yapan vaize , dışarıda dinlediklerimi tekrarladım. Bunları mı söylediniz deyince şaşkınlıkla ‘ ne ilgisi var?‘ dedi. Anlatılanların bazı kimseler tarafından neden başka başka anlaşıldığını sorunca cevabı ilginçti.” Bazı insanlar konuşulanların sadece görünüşüne bakarlar. Aslında söylenenler ambalajdır. Sadece ambalajın parıltısına,süslerine takılır içinde ne olduğuna bakmazlar , merak bile etmezler. Hatta gereksiz bile görebilirler. Bu tür insanların bütün yaşamı vitrinden / imajdan / taklitten ibarettir. Bazı insanlar da konuşmacıyı dinlediklerinde ‘öğrenmek yerine’ kendi heva ve heveslerini ve eksik olan inançlarını pekiştirici bölümleri alıp diğerlerini atarlar. Sonuçta ortaya bir düşünce ucubesi çıkar.” Dinlenildiğinde zarfa takılıp mazrufu unutmak ve anlamak / öğrenmek yerine -eleyip işine gelenleri almak- ilginç doğrusu...Yoksa bu bir çeşit heva ve hevesleri put edinmek mi ?
Örnekleri arttırmak mümkün. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” derler ya. Halimiz ortada. Anlama probleminin sonunda ‘ akıl ‘ hayata yabancılaşır ve hastalanır. Akıl hastalanınca da sağlıklı bir eylem üretemez. Mesela neler mi yapar ?
“Düşmanının putlarına tapar. İyilerini taşlar. Soğanı sarmısağı özgürleşmeye tercih eder. Hakikatin arkasından değil atalarının ardından gider. Ölülerini kutsar dirilerini öldürür. İsa (as) diliyle ‘Badanalı kabirlere benzer.’ Dolara ve korkuya iman eder. Suçu savunur,suçluyu korur. Mazlumu tekmeler,zalimi yüceltir. İbrahim’e su taşıyanları suçlar,Nemrut’a odun taşıyanları alkışlar. Hacerlere ‘zavallı’ , Meryemlere’ günahkar’ , Fatımalara,Zeyneplere,Asiyelere ‘asi’ der. Tufanın kokusunu duyar ,gemileri ve gemicileri taşa tutar. Değerlerini pazarlar , kimliğinden utanır. Nuh kavmini,Ad kavmini,Semut kavmini ,Sodomu unutur.”
‘Neden böyle olduk ?’ diye soracak olursak en güzel cevabı yüce kitabımız Kur’an verir.
“ Bu , sizin kendi ellerinizin eseridir.” ( 3.165 )
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder